Köy enstitüleri modeli

Niyazi Altunya’nın Köy Enstitüsü Sistemine Toplu Bakış kitabında şöyle bir söz var: “Günümüzde köy enstitülerini sevenler çoğaldı. Bunların bazıları gerçek olan köy enstitülerini, kimi çevreler de düşledikleri köy enstitülerini seviyorlar. Bazıları da enstitüleri artık açılmayacakları için seviyorlar.” Tarihsel bir olguyu sevip/sevmeme kavramlarıyla açıklamak bana doğru gelmiyor ama zaten Altunya da hemen sonrasında köy enstitülerini kuran anlayış yeniden iktidar olmadan günümüzde köy enstitüleri veya benzerlerinin kurulamayacağını söylüyor. Böyle bir iktidar olduğunda da yeni döneme ve gelişmelere uygun bir modelin yaşama geçirilmesi gerekir. Tıpkı Paris Komünü gibi: ilktir, tektir ve asla tekrar edilemez; yeni döneme uygun daha gelişmiş modelleri uygulanabilir, o kadar.

Yazıya böyle başlamamın nedeni, konuyu köy enstitüleri düşüncesine nasıl zarar verilebilir noktasına getirebilmek. Sanırım “aile geleneğimizi bozdu” veya “enstitüler komünist yuvası oldu” gibi saldırılar yetmiş yıl öncesinde kaldı. Veya ben duymuyorum bunları. Bana kalırsa iki tür yaklaşım çok zarar veriyor köy enstitüsü düşüncesine. Bunlardan ilki, enstitüleri eğiticilerinden öğrencilerine, öğretim programına kadar her yönüyle idealize edip, abartmak diye düşünüyorum. Başka bir ifadeyle eleştirel düşünceyle yaklaşmamak. Böyle olunca olumlu, devrimci yönleri bile kuşkulu hale geliyor. Bu açıdan bakıldığında Kemal Kocabaş’ın Akçadağ Aydınlığı kitabının önemli olduğunu düşünüyorum. Şöyle anlatayım; Kocabaş, kitabında değerlendirme yazıları ve ekler dışında yolu Akçadağ Köy Enstitüsü ile kesişenlerin anılarına yer vermiş. Çoğu belki iyi niyetten, belki yıllar içeresinde ama yine iyi niyetten, olumsuzlukları unutmaktan kusursuz bir enstitü tablosu çizmiş. Ama şunları söyleyenler de var ve bence bu yüzden önemli: “Öğretmenlerimiz derslerinde uzman olmadıklarından kapris yapıyor sürekli öğrencilerle takışıyorlardı. Takışmalar notlara yansıtılınca kültür derslerinde çok başarılı olan arkadaşlarımızın not ortalamaları düşürülebiliyordu.” veya: “Bir cumartesi günü büyük sınıftaki hemşerilerimiz ‘bugün posta treni geliyor, gidip seyredelim’ dediler. Birlikte güle oynaya istasyona yürüdük. Okulun sınırını tam geçmiştik ki ‘eğitimbaşı geliyor’ diye bir ses duyuldu. Herkes çil yavrusu gibi kaçıştı. Ben bir şey yapmadım ki diye düşündüm, kaçmadım. Birden yanımda okulun jeepi durdu. Eğitimbaşı indi, beni tekme tokat dövdü. Neye uğradığımı şaşırdım...Olay hâlâ belleğimde ve beynimde…Bu cezalandırma niye?

Bilimsel çalışmalarda şöyle bir kural vardır: Eğer tüm bulgular, hiçbir sapma göstermeden hipotezi destekliyorsa tüm veriler en baştan kontrol edilmelidir. İllâki sapmalar, hipoteze uymayan durumlar olması gerekir. Bu diyalektik bir yaklaşımdır. Köy enstitüleri için de böyle: her şey olumlu olamaz. Bu açıdan, yukarıda verdiğim örnekler nesnellik açısından çok önemli. Aksi, köy enstitüsü düşüncesine zarar verir; eleştirel bakamayanların yaptığı da tanıklık değil, güzellemedir.

Zarar vermenin diğer bir yolu da çeşitli eğitim kurumlarına köy enstitüsü yakıştırmasını yapmak, dahası burada bir rant kokusu almaktır. Kocabaş’ın dediği gibi, köy enstitüleri Cumhuriyet’in köylüyle buluşma noktasıydı; salt bir eğitim kurumu değil, bir çağdaşlaşma projesiydi. Böyle bakıldığında kamu dışında, değil köy enstitüsü, benzeri bile oluşturulamaz. Demek istediğim, bahçede tavuk besleyerek, öğrencilerle fidan dikerek köy enstitüsü olunmaz. Öğrencilerinden para alan, çalışanlarına düşük ücret veren, emeğe saygısı olmayan yerler köy enstitülerinin yanına bile yaklaşamaz.

Yeri gelmişken, köy enstitülerinde emeğe verilen değer o boyutlardaydı ki, atlar bile bu işin içindeydi. Kocabaş’ın aktardığı gibi, Akçadağ Köy Enstitüsü dergisinde enstitünün kuruluşundan beri hizmet gören Kula isimli atın ölümü üzerine çıkan haberde, “İhtiyarlayan Kula son zamanlarda tekaüde çıkartılmış ve istirahate terk edilmişti. Buna rağmen ara sıra fırından ekmek taşıdığı görülüyordu”. Aslına bakarsanız bu saygı, sadece enstitülere özel değildi. Cumhuriyetin ilk yıllarında Bursa Karacabey harasına damızlık olarak getirilen Baba Kuruş ve Baba Sa’d isimli atların ölümü üzerine kendilerine anıt mezar yapılmıştı. Hara anayol üzerinde, yolunuz oralara düşerse bir uğrayın derim.

Konuya dönersek, biliyorsunuz köy enstitüleri 1946 yılında Hasan-Âli Yücel’in bakanlıktan alınmasıyla tasfiye edilmeye başlandı; önce ana kadro görevden alındı, sonra eğitim programı değiştirildi, sonra karma eğitime son verildi, sonra sağlık kolu kapatıldı…ve 1954’te resmen kapatılıp ilköğretmen okullarına dönüştürüldü. Altunya’nın sözleriyle, “özgün köy enstitüsü modelinden vaz geçilirken, 1947 yılından itibaren büyük ölçüde eski ilköğretmen okulu geleneğine geri dönüldü ve eğitim anlayışı olarak şoven milliyetçilik egemen olmaya başladı.” Dikkat edin, bunlar 1947’de olanlar; 1954’te ise geriye çok az bir şey kalmıştı. Demek istediğim, ilköğretmen okullarını köy enstitüleri ile birlikte ele almak enstitülere zarar vermekten öteye gitmez. Hatta, enstitüleri kapatanların eline koz bile vermiş olur; “biz kapatmadık, evrilttik” söylemine. Elbette, ilköğretmen okullarına köy enstitülerinden bir şeyler kalmıştır ama aynı yaklaşımla ilköğretmen okullarından, öğretmen liselerine, onlardan eğitim enstitülerine, onlardan da eğitim fakültelerine bir şeyler geçmiştir. İyi de nereye kadar?

Bitirmeden Akçadağ Aydınlığı kitabıyla ilgili önemli bulduğum bir şeyi aktarmalıyım. 760 sayfalık kitapta Kemal Kocabaş köy enstitüleri mantığıyla, Akçadağ’ın özgünlüğünü vurguladığı 43 sayfalık güzel bir yazısı var. Bana kalırsa kitap orada bitiyor. Ekler dışındaki 600 sayfalık anılar(tanıklıklar) bölüme kitaba, ve elbette okura, bir şey katmıyor. Hele, ilköğretmen okulunda (enstitü değil) çalışmış kişilerin yakınlarının (kendileri değil) anlattıkları tam suyunun suyu olmuş. Bence kitap editörlüğü önemli bir iş.

 

KÜNYELER

-Köy Enstitüsü Sistemine Toplu Bakış. Niyazi Altunya. Daha önce KAVEG Yay. basmıştı. Kitapçılarda Cumhuriyet Kitap baskısı var, 2020 (5. Baskı). Etiket fiyatı 35 TL.

-Akçadağ Aydınlığı. Kemal Kocabaş, Yeni Kuşak Köy Enstitüler Derneği Yay., 2020. Yaygın dağıtımı yok, dernekten satış fiyatı 60 TL.