Korona günleri ve Dünya Ekonomik Forumu…

Zor günler, bu günler…

Korona savaşlarında insanlık olarak çok kayıp verdik…

Ölenlerimiz yüz binler ve artık istatistik oldular.

Ya yakınları; onlar için öyle mi? Acıları nasıl da dağları delip, içleri kavuruyor…

Kalan sağlar ise bizim!

Ve öngörülemeyen bu durumun belirsizlikleri sürüyor… Hatta belirsizliğin kendisi bile belirsiz hale geliyor… Belirsizlik öyle yıpratıcı bir hal almaya başladı ki, tek tek insanların hem duygu durumu etkileniyor ve hem de iktisadi, sosyal, fiziksel yalıtlama her geçen gün daha da yıpratıcı hale geliyor…

Geçmişte, farkında bile olmadan yaşadıklarımızın, ne denli anlamlı ve değerli olduğunu şimdilerde yeniden fark ediyoruz.

Örneği çok…

Mesela, sarılmak ne denli insanidir. Sevdiğin birisine kavuşmak ya da ayrılırken veda etmek için sarılıvermek ne denli içtenliklidir. Oysa şimdi öyle mi… Uzaktan bak, el salla; o da görürsen, görüşebilirsen…

Belki, teknolojinin hakkını yememek gerek. Mesela, WhatsApp var ya da bilmem ne programı... Aç telefon ekranını, gör birbirini. Yani, buzlu cam ardında sanal bir suretsin işte. Ama yakınına, sevdiğine bakarken, ne onun sıcaklığı var, ne kokusu, ne de bir dokunuşu… Tıpkı doğanın resimlerinin, o buzlu camda, bir cansız doğa olması gibi…

Hayatımızın akışında, acılarımız da var. Sevdiğini, doğaya yolcu ederken, son düğününe bile katılmana iznin yok şu korona yüzünden…

Kısacası, sıkılmanın bile belirsizliğini yaşıyoruz. Yani nereye kadar?

Bu arada farkında olmadığımız daha neler neler var!

Dünya isyan ediyor. Haykırıyor! İnsanlara, doğanın efendisi olmadığını ve kendisiyle mücadele değil, ancak uyum içinde yaşanması gerektiğine dair ne sinyaller gönderiyor.

Geçtiğimiz yıl yaz aylarında, koca kıta Avustralya alev alev yandı. Doğayı bizle paylaşan milyonlarca hayvan kavruldu gitti. Yavrusuna sarılmış kangurunun kömür olan bedenleri, ne acı bir resimdi. Feyste paylaştık ve unuttuk.

Nedeni, neydi ki acaba diye düşündük mü? Küresel iklim değişikliğinin bir belirteciydi o inanılmaz yangın. Hani ozon tabakası diyoruz ya. Azot dioksit emisyonu arttıkça atmosferimiz inceliyor. Ve yaşanan iklim koşulları bozuluyor.

Kim gelip deldi o atmosferi? Sanki, uzaylılarmış gibi, umursamadık bile…

Söz uzar gider; doğada yaşayan hayvan ve bitki türleri yok oluyor. Okyanuslar binlerce yıl erimeyecek plastik çöplüklerine dönüyor ve gibi gibi…

İşte tam da bu sırada başta kulak asmadığımız bir virüs çıkıp geldi…

Milyonlarca çeşitten birisi ve ne olduğunu bilmediğimiz SARS-CoV-2.

Korona öyle bir hop dedi ki… Adeta kulaklarımız, sağıra kesti. “Durdurun dünyayı inecek var!”

Bir diğer etki de şudur: Korona günleri adeta onu yazmaya mecbur kılmıştır. Yani, belki de ben öyle hissediyorum olabilir. Yoksa ona karşı ayıp mı olur virüsü, içimi kemirip duruyor…

Belirsizliğin içinde, bir tek umudu taze tutmak, şu sıra onun ipine sarılmak, belki de yegâne belirlilik galiba…

***

Mesela bir belirsizlik, hatta aymazlık da denilebilir; bu yılın başlarında yaşandı ve geçti gitti…

Tarih: Ocak 2020 ve yer Davos…

İsviçre’nin bu kenti, yıllardan beri “Dünya Ekonomik Forumu (WEF)” toplantı merkezi.

2020 toplantısının başlığı da “Küresel Riskler”.

Küresel Riskler Raporu 2020” toplantının gündemini oluşturuyor…

Bir ara not düşeyim: Toplantı toplanırken, Çin’in Wuhan kentinde bir virüs hastalığı peydah oluyor. Benden uzaksa, hiç derdim değil derken... Sonra nasıl oluyorsa, gezginci virüs seni, beni yaşadığımız yerde de gelip buluyor.

Ve Dünya Ekonomik Forumu, bilmediği, farkında olmadığı, belirsiz bir virüsü, gündemine dâhil etmeden işe başlıyor.

***

Dünya Ekonomik Forumu, sermayenin sıkı destekçileri olan dünya liderlerini bir araya topluyor. Çok uluslu şirketlerin patronları bir araya geliyor. Nazar boncuğu cinsinden katılımcılar da var. Ne ki, baş patronlar, onlar gündeme göre pozisyon alacaklar; karar verecekler ve hesapça uzlaşacaklar.

Bu seneki raporu, sekiz yüzü aşkın küresel uzman ve karar verici hazırlamış. Liderler ve uzmanlardan oluşan katılımcılar, tartışarak, hesapça insanlık adına ortak bir noktaya gelecekler. İyi ama nasıl?

Önce uzman raporu ne demiş; ona bir bakmak gerek…

Rapor uzun, akademik çalışma ürünü ve öncelikli risk olarak kapsadığı başlıklarda, sayfalarca içerik ve kaynaktan oluşuyor…

Ne iyi ki, rapor başında, moda olduğu üzere, bir “Yönetici Özeti” var. Orada 2020 dünyası ve gelecek on yılı kapsayan altı risk tanımlanmış.

Raporu, uzmanların geri bildirimlerinden “Marsh & McLennan Şirketler Grubu” düzenlemiş ve vurgu olarak rapor, şu saptamayla başlıyor:

"Bu yılki rapor, küresel risk ortamında karşımıza çıkan önemli tehditleri vurguluyor. Hem ulusal hem de uluslararası alanda yoğunlaşan çatışmalar, ayrıca ekonomik istikrarsızlık; kritik küresel sorunlarda acil iş birliği gerektiriyor."

Şimdi alıntıya devam…

İlk temel başlık, “Gelişen risklerin görünümü” adını taşıyor ve altı risk etmenini sıralıyor.

Jeopolitik İstikrarsızlık

Birçok ülkede benimsenen ulusalcı politikalar, uluslararası ilişkileri giderek daha kırılgan hale getiriyor. Bu kırılganlıklar büyük olasılıkla devam edecek ve kilit öncelikler üzerinde iş birliği şansını zorlaştıracaktır.

Ekonomik Sorunlar

Büyük güçler arasındaki ekonomik çatışmalar arttıkça, küresel ekonomide daha güçlü bir yavaşlama gözlemlenecektir.

İklim Sorununa Müdahale ve Eksik Kalan Yönler

Toplumsal bölünmelerin onarılması ve sürdürülebilir ekonomik büyümenin sağlanması sorunları acilen ele alınmadıkça, liderlerin iklim gibi riskleri sistematik olarak ele almaları mümkün görünmüyor. 2020 yılı, devletlerin emisyon azaltma ve adaptasyon yatırımlarını arttırma yönündeki adımlarını hızlandırmak için kritik bir yıl.

Biyolojik Çeşitlilik Kaybının Etkileri

Ciddi ve geri dönüşü olmayan toplumsal, ekonomik ve sağlıksal sorunlara neden olabilecek biyolojik çeşitlilik kaybı ve türlerde görülen azalma gibi risklerin ele alınması aciliyet ihtiva ediyor.

Teknolojik Yönetim Açıkları 

Gelişen teknoloji riskleri sosyal söylemleri aşındırabilir, ekonomik istikrarı tehdit edebilir, jeostratejik rekabeti perçinleyebilir, ulusal ve uluslararası güvenliği baskılayabilir. Sistemik riskleri daha iyi ele almak, her düzeyde önemli bir teknoloji yönetişimi yenilemesi gerektirecektir.

Sağlık Sistemleri Endişeleri

Değişen toplumsal, çevresel, demografik ve teknolojik eğilimler, küresel olarak sağlık sistemlerini zorlamaktadır. Dönüştürücü teknolojiler, ilaçlar ve sigorta çözümleri, sağlık hizmetlerini geliştirebilir ama aynı zamanda yeni riskleri de beraberinde getirir.”

İkinci olarak ve bitiş bölümü,  “Risk görünümü: 2020 yılında dünya” başlığından oluşuyor. Şöyle ki:

“Küresel Riskler Raporu, ekonomik yavaşlamanın da etkisiyle ulusal ve uluslararası bölünmelerin artacağı bir yıl olmasını bekliyor. Ankete katılanların %78’i “ekonomik çatışmalar” ile “iç siyasi kutuplaşma” risklerinin 2020’de artacağını öngördüklerini belirttiler.  Küresel uzmanlar ayrıca aşırı ısı dalgaları, doğal kaynak ekosistemlerin tahrip olma riskinin ve para/veri hırsızlığı ile operasyonları/altyapı sistemlerini hedef alan siber saldırılarının artacağını söylüyor.”

***

Rapor iyi güzel, ne ki ne çözüm gündeme getiriyor ve ne de ortada uzlaşılan bir şey mi var?

Çözüm taraftarları iki cenahtan oluşuyor.

Birinci taraftar grubu, ekonomik sistemin kendini yeniden var etmesini becerten bölükten. Sermaye ve kapitalizm özel becerilere sahiptir. Krizleri bitmez ve bitmeyen krizler içinde, bir biçimde kendisini restore etmeyi de becerir. Neye rağmen; sermayenin karşısındaki ve fakat sermayenin artı-değer üreticisi olan taşeronları, yani emekçilere rağmen. Emekçi hep bir biçimde sömürüldüğünü bilir bilmesine ve oysaki her seferinde, “aynı gemide” olunduğuna da bir biçimde ikna edilir. Bu forumda da ortaya boyanarak atılan çözüm “sosyal paydaşlık kapitalizmi” oldu. Yani soslanmış ve kreması elle düzeltilmiş eski eşek, boyanarak piyasaya sürülmüş oldu.

Diğer öneri sahipleri, kendilerine “eko-toplumcu düzen” formasını uygun görmüşler. Ekolojiyi koruyacaklar ve aynı zamanda toplumcu-kamucu bir düzen kurulmasının da kurtuluş olduğunu söyleyecekler. Kulağa güzel ve hatta akla yakın gelebilir de, Davos’taki çok uluslu şirket patronları bu toplumculuk ilacını nasıl içecekler?

Yani belirsizliğin belirsizliği orada da bir biçimde boy göstermiş oluyor…

***    

Son sözler de şunlar olsun…

Korona, doğada bir şeye dokunmadı; insanlardan başka…

İnanılmaz ama hidrokarbon yakıtlarının üretimi neredeyse durdu. Fabrika bacaları sustu; egzoz dumanı eskisi gibi yok. Ve Davos toplantısında gaz maskesi ile hava solunurken, dört ay sonunda gördük ki ozon tabakası kendisini tamir etmiş.

Denizlerde iyileşme hızı, fabrika atıklarından artık etkilenmiyor. İzmir Belediyesi Körfezi sularında denizaltı çekimleri yapmış; su berrak ve habitat canlanmış, balık ve deniz canlısı çeşitliliği inanılmaz artmış. Boğazlarda, Marmara’da ve Ege’de yoka yazmış yunus sürüleri, neşeyle suyun üstünden atlıyor. Tuzladan, Uludağ’ın fotoğrafları çekilmiş; feyste paylaşılıyor… Yok, olmaya yüz tutan hayvan türleri yeniden çoğalıyor…

Doğa canlanıyor ve bir parçası olan virüs, insanları cezalandırıyor… Polyanna’cılık sayılmasın bu yazılanlar, ama doğa, insanlığa, gel benle dost ol mesajı veriyor.

Oysa cezamız daha tükenmiyor…

Canımızı kurtarsak bile, girilen ekonomik durgunluk, şimdiden işsizlik, yoksulluk ve açlıkla fatura kesmeye devam ediyor. Dünyada sağlık sistemleri, hastayı müşteri gören hizmet anlayışından dolayı şimdilerde dağılma noktasına geliyor. Parada yaşanan değer kaybı, her gün sofradan yarım somun ekmeği yok ediyor. Pazar olmayınca toprağı ekip, biçen de kalmıyor… Gerçek bir açlık kapıda bekliyor…

Tamam da biz bundan böyle neyi bekleyeceğiz. Gelip kurtaracak bir Godot yok…

Yani,

“…hayır, gelecek günler için gökten ayet inmedi bize
onu biz kendimiz vadettik kendimize...”

[email protected]