Cuma günü Türkiye’yi sallayan “rap kalkışmasından” bahsetmek istiyoruz.
Dilerseniz öncesine ve biraz da rap’in dışına bakalım. ‘90’lardan bir kesite, bir Tarkan konserine uzanalım hatta.
“Gömleği iliklerinden kurtulup omzundan sıyrıldıkça, göbeği davetkâr figürlerle kıvrıldıkça, ayakları kor ateşte yürürmüş gibi zıpladıkça kadınlar bilinç duvarlarını aşan çığlıklarla kendinden geçiyor(…) O andan itibaren bir ‘kopma ayini’ başlıyor” (1)
Doksanlı yılların Türkiye’sinde popüler kültürün kitlelere nasıl bir ruhsal yakıt sağladığı belki de en iyi böyle ifade edilebilir: Kopma ayini
O kopma ayininde neler yoktur ki…
Deli gibi sevişirsek aşktan öleceğimiz (alimallah) bir hedonizm fazıydı karşımızdaki; ayartmanın, yoldan çıkmanın (gir kanıma); tabu yıkmanın (serserim benim); tehlikeli suların (al bana mor sana) tahrik edici fazı.
Bu fazda artık aşk, sevda “ıstırabın şuurundan” geçmiyordu. Artık aşk, zevkti, tat almaktı, korlu arzulardı; Mecnun’un Leyla’sı değil kadehlere vurulacak “karabiberim” vardı.
Aşığın sorusu “kız hepsi senin mi” olmuştu. Vuslat sorunu “yakalarsam muck muck”tan öteye anlam taşımıyordu.
Tüm bu liberal ve geniş meşrepli kültürel furya, AKP’nin yıllar içinde artan oranlı baskıcı rejimiyle karşı karşıya kaldı. Uyumsuzluk çok belirgindi. Uyumsuzluk o kadar belirgindi ki Gezi Direnişi’nde aynı popüler kültür, isyanın dili haline bile gelebildi. Hatırlanacaktır, Serdar Ortaç’ın, Tarkan’ın şarkıları mizahla donatılıp duvar yazılarına dönüştürülmüştü. Elbette rap müziğin kendi özel tarihi ayrı bir konu. Ne ki rap’in de aynı ortamı soluduğu popüler kültür önemli ölçüde 80’ler-90’lar kültürel ikliminin izlerini taşıdı. Burada bireycilik vardı, apolitizm vardı, narsisizm vardı vs. Bu sekansı biliyorsunuz.
İşte cuma günkü “rap kalkışmasını” özel kılan, Gezi Direnişi’nden beri varlığını adım adım duyuran bu sekanstaki kırılmayı, adlı adınca yeni bir evreye taşımasıdır. Bu yeni evrede kendi suretine bakma (“Üzgünüm ama senin eserin ülkedeki umutsuz nesil”) itiraz etme (susamam); cesaret gösterme (riski paylaşmak); politizm (“Paranız olmalı / Ya da birileriyle aranız olmalı / Kodamanlarda numaranız olmalı / Aksaray’da bir adamınız olmalı”) o çok popüler “mizaha” galebe çalmıştır.
Mizaha mecal kalmamış, serseriliğin çok da “cool bir şey” olmadığı görülmüş gibidir.
“Yarattığınız sistem yüzünden bi' serseriyim/ Ben mezun oldum/ Ya kasiyer olayım, ya da sinemada sana yer göstereyim”
Örnekler çoğaltılabilir ancak açık olan şu ki bir dönemin “kop kop eller havaya” popüler kültür ortamı Gezi’yi mizahla, orantısız zekayla karşılamış, soluğu yetmediği oranda yerini “alt kültüre”, sokağın sesine, politik rap’a bırakmıştır. Muazzam ilgi ortadadır.
Peki tüm bu dönüşüm ne ifade etmektedir?
Elbette tüm bunlar, toplumun ruh halini, eğilimlerini, gündelik yaşamdaki tutum ve duygularını, yüzer-gezer, ele avuca sığmaz kültürel tutamaklarını “yansıtmanın” ötesinde bir anlama sahip değildir.
Bu “yansıtma” rap kalkışması örneğinde öyle barizdir ki, sözlerin naifliğinden, didaktikliğinden, “biz siyaset yapmıyoruz” açıklamalarından ve hatta sanatçıların çelişkili politik tutumlarından anlaşılabilir. Ne ki cüret önümüze düşmüştür…
İnsanların altı üstü bir tweet yüzünden onlarca yıl ceza alabildiği bir ülkede bu cüretten heyecan duymak, bu “yansıtmayı” doğru okumak, bunu devrimci bir vazifeye dönüştürmek kaçınılmazdır.
Doğalında böyle olması gerekirken kimileri yüksek beklentilere girmiş, bir grup rapçiden hani neredeyse devrimci strateji ve ayaklanma çağrısı bekler pozisyona düşmüştür. Canhıraş eleştiri atakları buradan gelmiştir.
Daha vahimi kendilerini devrimci sanan başka birileri de tam tersi istikamette yer alıp, heyecan dalgasından feci şekilde rahatsızlık duymuşlardır. Buna göre bu bir grup rapçinin yaptığı teskindir, düzenin makyajıdır, kitleleri uyutmaktır hatta “cesaret” sanılan da düpedüz AKP sonrasına kupon yatırmaktan başka bir şey değildir.
Böylelerinin nezdinde rap çıkışıyla gündeme gelen “lümpenliktir”, “sokaktır”, çürümedir. Büyük ihtimalle devrimin ön gününde sokaktı, lümpendi diye kenara itilen bu “siyasi malzeme” hizaya geçecek ve evlerden Şostakoviç ezgileri taşacaktır.
Son olarak…
Rap kalkışması güçlü ve hayranlık uyandırıcı bir “dışavurumdur”. Devrimcilerin yerlilik, kültürleşme gibi bir dertleri olacaksa günün bereketi önümüzdedir…
1- Yıldızlar, Can Dündar, Can yayınları,2. Baskı,s. 14