Konu Alevilik olunca oyun bitmiyor!

Türkiye “normal” bir ülke olsa, siyasetin kuralları da “normal” işlese, dünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararından sonra Alevilerin en önemli talebi olan Cemevleri’nin yasal olarak “ibadethane” olarak kabul edilmesi ile ilgili bütün tartışmanın hemen bitmesi gerekirdi. Ancak memleket Türkiye olunca işler siyasetin klasik öngörüsüne göre şekillenmiyor.

Cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi, aralarındaki farka rağmen bütün Alevilerin ortak talebiydi… Cemevlerinin “yasal statü” dışında elektririk, su parası, altyapı gibi ortak sorunları vardı…  CEM Vakfı, 2006 yılında Yenibosna cemevinin, tıpkı cami gibi, kilise gibi elektrik faturalarını ödemekten muaf tutulması için başvurmuştu. Bu başvuru, 2008 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “bilirkişi” raporu ile “Aleviliğin bir din, cemevinin ise ibadet yeri” olmadığı gerekçesiyle reddedilmiş, daha sonra bu karar 2009 yılında Yargıtay tarafından da onaylanmıştı. Türkiye’de hukuki yollar bitince CEM Vakfı davayı AİHM’e taşıdı. AİHM önceki gün aldığı kararla Cemevlerinin, camiler gibi ibadet yerlerinden farklı olarak elektrik faturalarından muaf tutulmamasını, İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ayrımcılığı yasaklayan 14. maddesi ve düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne ilişkin 9. maddesine aykırı buldu. Türkiye’yi mahkum etti. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 'Ayrımcılık yasağını' düzenleyen 14. Maddesi çok açık hükümlü: "Bu Sözleşme'de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, serbest, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayrımcılık yapmadan sağlanır…"

Yani AİHM dedi ki; “camilerden, kiliselerden, sinagoglardan elektrik faturası almıyorsan Cemevi’nden de alamazsın”! Cemevi’ne ”ibadethane” dedi. Böylece aynı zamanda “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Cemevlerinin dini ibaret yeri olmadığı görüşünü” de reddederek Türkiye’yi “ayrımcı”olarak mahkum etti. Ayrımcılığın altını da kalınca çizdi ve Cemevini elektrik faturalarından muaf tutan sistemin din temelli bir ayrımcılık olduğuna vurgu yaptı, “farklı muamelenin, objektif ve makul bir gerekçesinin bulunmadığını” belirtti.

AİHM burada da durmadı ve “elektrik faturalarının ödenmesi meselesi, aslında devletin tarafsızlığı ilkesinin ihlal edilmesiyle yakından ilgilidir” dedi. Ve ekledi:  “ihlal, ayrımcılık karşıtı bakış açısıyla ele alındığında cemevinin elektrik faturalarının ödenmesiyle onarılamaz. Bu çözüm, Alevi toplumunun ve dininin, dahası ibadethanelerinin statüsüyle ilgili özel ve eşitlikçi bir yaklaşımın olmadığı sorununu cevapsız bırakmaktadır” dedi. Davanın tazminat boyutunu bir sonraki duruşmaya bırakan AİHM,  oybirliği ile aldığı kararda Türkiye’ye 6 ay süre tanıdı! 6 ayda bu işi düzelt dedi.

ANAYASA VE 90. MADDE

Hadi Anayasanın 2., 10. ve 24. Maddelerini geçtik, 90. maddesi AİHM’in bu kararını uygulmayı zorunlu kılıyor. Anayasanın 90. Maddesi diyor k;  “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası Andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır…”

DAVUTOĞLU BİZİ ETKİLEMEZ

Bu kadar açık yasal bir gerçeğe rağmen Hacıbektaş’ta, Dersim’de ağzından “eşitliği” ve “kardeşliği” düşürmeyen Başbakan bildiğini okuyor. Cem evinde, Alevilerin yanında; “Allah Alevilerle Sünnileri eşit yaratmıştır” diyor, “erenlerin, pirlerin isimleri, parlak ve güzel sözleri”  arka arkaya sıralıyor, dışarı çıkınca bu sözler orada kalıyor… Çünkü konu Alevilik olunca dün Osmanlı’da, bugün de AKP’de oyun bitmiyor… Eşitlik onlar için yalnızca lafta kalıyor. Cami ile Cemevi’nin eşit olabileceğini akıllarının ucuna bile getirmek istemiyorlar…

Bu yüzden Davutoğlu, "bu karar çalışmalarımızı etkileyecek bir durum değil” diyor! Dün akşam isimleri henüz açıklanmayan “Alevi temsilcileri” ile yapılan yemekli toplantıda Davutoğlu halen işin etrafında dolaşmaya devam ediyor. "Alevi İslam geleneğinin yaşatılması"ndan bahsediyor. “Samimiyetimizi koruyabilirsek çok önemli adımlar atabiliriz. Hepimizin empati yapması gerek" diyor. İşi sulandırmak için elindne geleni yapıyor. Tıpkı AİHM’in zorunlu din dersleri kararında olduğu gibi…

Oysa karar ortada. Bunun içer ne özel bir empatiye, ne de samimiyete ihtiyaç var! Kararı uygula yeter! “Kargadan başka kuş tanımam” tavrını terk et!

AKP İÇİN DENİZ BİTTİ!

Görüşmeden ve müzakereden yana olan Alevi federasyonlarını (ABF, ADF, AVF) dışlayarak “kendi belirlediği Alevileri ile yemeğe çıkması” ve bu yemek sonrası halen laf kalabalığı yapması kendisini de, AKP’yi de kurtaramaz! Deniz bitti! Yapılması gereken bellidir: Bu işi daha fazla uzatmadan Cemevleri başta olmak üzere kayıtsız koşulsuz Alevilerin taleplerini tanımak!