Komplocu bakandan değil, SMA hastası çocuklardan yanayız

Milli Piyango yılbaşı ikramiyesinden 75 milyon TL’nin Varlık Fonu'na devredileceği bilgisi üzerine sosyal medyada bu paranın SMA hastası çocuklar yararına kullanılmasına yönelik bir kampanya yapıldı. Çok sayıda kişinin konuya duyarlılık göstermesi sonucunda hem SMA hastası çocukların sorunları yeniden gündem oldu hem de yaşanan sorunlara kısmi ve geçici de olsa bir çözüm önerisi sunuldu.

Sosyal medya kampanyasının etkili olması üzerine önce yandaş troller konuya destek veren çeşitli siyasi partilerden isimleri hedef göstermeye başladı, ardından da Sağlık Bakanı 3 Ocak tarihli basın açıklamasıyla; “SMA hastası çocuklarımız üzerinden yürütülen kirli kampanyaya açıklık getirmek istiyorum….İlaç şirketlerinin oyununa gelerek yapılan kampanya… İlaç şirketlerinin amacına hizmet eden bir organizasyonla karşı karşıyayız” şeklinde beyanlarda bulundu

Hastalık, salgın gibi mesleğini ve bakanlık görevini ilgilendiren konularda herhangi bir öngörüsü, başarısı ya da becerisini göremediğimiz Sağlık Bakanı, istikrarlı yaptığı tek şey olan maske-mesafe-temizlik (MMT) içerikli tweet atma faaliyetine ara vererek, sosyal medyada yürütülen kampanyanın arkasındaki “büyük oyunu” hemen fark edip kendisinden beklenmeyen bir çıkış yaptı. Bakana göre, söz konusu ilaç firması 13 milyon TL tutarındaki ilaçtan 6 doz (75 milyon TL’nin karşılığı) satmak için Cumhur İttifakı dışındaki siyasi partileri, ünlü isimleri böyle bir kampanyaya ikna etmiş ancak yandaş trollerin ve bakanın uyanıklığı sayesinde “büyük oyun” bozularak milli beka bir kez daha tesis edilmiş. Tıbbi tedavisi bulunmayan yandaşlık ve komploculuk konusunda kendilerine sağlık-sıhhat dileyerek konuya devam edelim.

Çuvaldızı başkalarına batırırken, kendimizi de iğneden muaf tutmamak lazım. Gerek SMA hastası çocuklara gerekse ailelerine bir özür borcumuz olduğu açık. Uzun zamandır bu başlıkta kamuoyunu bilgilendirmeye çalışan ve mücadele eden insanlarının sesini bu kadar geç duyduğumuz ve duyurduğumuz için bahane bulmaksızın özür dileyerek, bundan sonra daha güçlü şekilde yanlarında olacağımızı ve seslerine ses olacağımızı bilmelerini isteriz.

SMA hastalığının bir sağlık meselesi olması sebebiyle konunun tıbbi kısmına dair bilim insanlarının ve sağlık örgütlerinin söylediklerini yakından takip etmeye devam edeceğiz. Meselenin hukuki boyutuna ilişkin ise söyleyebileceğimiz sözler var elbette. Anayasanın 2. maddesi: “sosyal bir hukuk devleti” olduğumuzu, 56. maddesi ise; “Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak” hükümlerini içeriyor. Ayrıca Türkiye’nin de taraf olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesinin 3. maddesi: “Taraf devletler, çocuğun ……esenliği için gerekli bakım ve korumayı sağlamayı üstlenirler ve bu amaçla tüm uygun yasal ve idari önlemleri alırlar” ile 6. maddesi; “Taraf Devletler, her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul ederler. Taraf Devletler, çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı gösterirler” şeklinde düzenlenmiştir.

Bu düzenlemeler Türkiye Cumhuriyeti devletinin uymak zorunda olduğu yükümlülüklerdir. Söz konusu düzenlemelerin pratik hayatta karşılığını tesis etmekle yükümlü olan yetkililerinin umursamaz ve “bizi bağlamazcı” tavırları bir yana bırakılırsa geçtiğimiz günlerde İdare Mahkemesi'nce verilen bir karar ailelerin mücadelesinin boşa olmadığını ortaya koyar nitelikteydi. Düzce’de yaşayan ve çocukları SMA hastası olan anne-baba tartışmaların merkezindeki ilacı kullanmak için reçeteyle Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumuna (TİTCK) izin başvurusu yapmış ancak bu başvuruya cevap verilmemesi üzerine konu yargıya taşınmıştı. Ankara 11. İdare Mahkemesi’nin 27 Kasım tarihinde vermiş olduğu yürütmenin durdurulması kararında; “Anayasanın 2. Maddesi uyarınca Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir devlet olduğu ve 56. Maddesinde düzenlenen sağlık hizmetleri düzenlemesi uyarınca söz konusu ilacın kullanımına izin verilmemesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı” olduğu vurgulandı. Bu karar uyarınca Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu tarafından yazılan 22.12.2020 tarihli yazıda ise ilacın yurt dışından ithalatının uygun olduğu ve yurt dışı ilaç listesine eklendiği belirtildi.

Kapitalizmin sağlık hakkının eşit ve parasız şekilde yararlanılan bir hak olmaktan çıkartıp, alınıp-satılan bir metaya dönüştürdüğü artık herkesçe bilinen bir gerçek. Bir diğer gerçek ise kapitalizmin tüm nimetlerinden yararlanarak hastaneler zinciri sahibi olan Sağlık Bakanının “gelişmeleri takip ediyoruz” diyerek küçücük çocukların hayatlarını göz göre göre kaybetmesine engel olmadığı.

Mevcut siyasal iklimin etkisi ve iktidarın gücüyle bugün Anayasayı, uluslararası sözleşmeleri ve mahkeme kararlarını tanımayanlara bunları hatırlatmanın bir anlamı olmadığı düşünülebilir. Bu yalnızca bir hatırlatma olarak değerlendirilmemelidir. Hukuk tanımazlığın aynı zamanda suç teşkil ettiğini, halka karşı işlenen suçların hafızalarımıza kaydedildiğini ve bu suçlardan zamanaşımıyla kurtulamayacaklarını tekrar tekrar seslendirmenin ise yurttaşlık görevimiz olduğunu unutmayalım.