Kod-42: İBB ve “sakıncalı” işçiler

İBB yönetimi muhalif işçileri “sakıncalı” görmeye devam ederek seçimlere kadar kulağının üzerine mi yatacak yoksa gereğini yaparak çalışanlarını işlerine geri mi döndürecek mücadele edip öğreneceğiz.

Özgür Urfa

2019 yerel seçimlerinde “Her şey çok güzel olacak” sloganıyla başlayan süreçten, bugün yüzlerce işçinin “güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması” sonucunun olumsuz olduğundan bahisle işlerinden atılmasına geldik.

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL kapsamında Devlet memurları Kanununun 48. maddesine 676 sayılı KHK ile ekleme yapılmış, buna göre devlet memuru olabilmek için aranan genel şartlara güvenlik soruşturması/arşiv araştırması olumlu olmak şartı da eklenmişti. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesinin 19.02.2019 tarihli kararıyla “güvenlik soruşturması/Arşiv araştırması” koşulunu arayan madde iptal edilerek 29.11.2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştı.

Bu tarihten sonra bir süre yasal boşluk oluşmuş, kamuoyunun da haklı tepkileri doğrultusunda yeni düzenleme yapılması bir süre ertelenmişti. 2021 yılına gelindiğinde ise 7315 sayılı “Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması” kanunu TBMM’de kabul edilmiş ve 17 Nisan 2021’de resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmişti. Bu tarihten itibaren güvenlik soruşturması konusunda yeni bir “yasal” kılıf oluşturmuş oldu.

Kanunun 3. maddesi, arşiv araştırmasının ilk defa veya yeniden memuriyete yahut kamu görevine atanacaklar hakkında yapılacağı ve özellikle de güvenlikle ilgili görevli kişiler (asker, polis, istihbarat vs.) bakımından yapılacağını düzenlemekte. Bu maddeden anlaşılacağı üzere güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının konusu esasen “milli güvenlik, devlet güvenliği” gibi görevlilerle sınırlı alanlarda istihdam edilecek personele ilişkin olarak getirilmiştir. Her ne kadar “özel kanunları uyarınca güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasına tabi tutulan kişiler” düzenlemesi yer almakta ise de bu hususun da yine benzer amaçlarla sınırlı olarak değerlendirilmesi gerekli. Kanunun 4. maddesi ise; sabıkalıların, hakkında süren soruşturma ve davası olanların, kamu görevinden ihraç edilenlerin tespitini düzenlemekte olup burada da bir önceki maddenin amacıyla bağlantılı, özellikle güvenlikle görevli kişilerin istihdamıyla sınırlı olarak değerlendirilmesi gerekirken yaygın şekilde işçiler açısından uygulanması açıkça bir hukuksuzluğun tescilidir.

Güvenlik soruşturması uygulamasının belediye çalışanlarına yönelik pratiği ise kanunun esas niyetini ortaya koyar nitelikte. Güvenlik soruşturmasının kapsamı ve amacının “milli güvenlik-devlet güvenliği” ile ilgili konularda istihdam edilecek kişilerle sınırlı olması gerekirken temizlik, park-bahçe, yol çalışmaları ve benzeri alanlarda hem de kadrolu olarak değil iştirak şirketlerindeki çalışanlara yönelik uygulanması kanunda yazılı amaca da aykırı. Ayrıca bu uygulamalar İçişleri Bakanlığının hakkaniyetsiz, keyfi ve hukuk tanımaz talimatlarına yerel yönetimlerin boyun eğmesinin ortaya çıkarttığı yeni “sivil ölümlerin” de habercisi.

İBB’den çıkartılarak kendilerine “sivil ölüm” dayatılan işçilerin bir kısmı belediyenin karşısındaki parkta direnişe geçtiler. İşlerine geri dönmek amacıyla başlattıkları bu eylemle birlikte gerek güvenlik soruşturması konusu gerekse muhalif belediyelerin keyfi yaklaşımları konuyu yeniden gündemimize soktu. İşten çıkartılanların yaşadıkları hukuksuzluklar sıralamakla bitmeyecek türden. Resmi yazışmalarda açıkça yazılmamış olsa da “Ali İsmail Korkmaz anmasına katıldığı gerekçesiyle yargılanıyor olmak, Barış Akademisyeni imzacısı olduğu için KHK’lı olmak” çalışanlara yöneltilen ve işten çıkartmaya dayanak gösterilen “suçlamalar”.

Evet yanlış duymadık sosyal demokrat bir partinin yönettiği belediyenin, bir yandan Genel başkanından milletvekillerine her yıl Ali İsmail Korkmaz’ı anıp, “barış akademisyenleri işlerine geri dönecek” afişleri asarken diğer yandan aynı söylemlerde bulunan çalışanlarını işten çıkartması kabul edilemez. Hiçbir bahanenin arkasına sığınılamayacak olan işten çıkartmaların siyasi iktidarı memnun etmekten başka bir politik sonucu olmadığı da ortada. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun katıldığı bir televizyon programında konu hakkında “işten ben çıkartmıyorum kanun çıkartıyor” açıklaması ise talihsizliğin yanı sıra siyasi bir tercihin ürünü olduğunu göstermekte. Geçtiğimiz yıl sonunda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “İBB’de teröristler çalıştırılıyor” söylemi sonrasında hızlandırılan güvenlik soruşturmaları ve işten çıkartmaların artması ise elbette tesadüf değil.

İşten çıkartma gerekçelerinin meşruiyetinin olmadığının farkındalığıyla ve belki de “mahçubiyetiyle” fesih yazılarında bu hususları açıkça yazamamışlar ancak daha vahim bir hata yaparak çalışanların çıkışlarını SGK’ya 42 kod olarak bildirmişler. Peki 42 kodla işten çıkartmak ne demek? Öncelikle işçilerin tazminatsız ve işsizlik maaşı alamayacakları şekilde işten çıkartılmaları demek. Kod-42; “İş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek, yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin işvereni yanıltması.” olup ancak somut olarak böyle bir durumun varlığı halinde gündeme gelmesi söz konusu. Örneğin; Üniversite mezunu çalışan arayan bir işyerine diploması olmayan birinin başvurması “işyerini yanıltma” gerekçesiyle işten çıkartmayı mümkün kılarken, İBB’nin barış akademisyeni olmayı mı yoksa Ali İsmail Korkmaz’ı anmayı mı yanıltıcı kriter olarak değerlendirdiğinin cevabını ise kendilerinin vermesi gerekiyor.

Hatırlatmak gerek ki bir yandan “hak, hukuk, adalet” sloganları atarken diğer yandan hukuksuzluklara ortak olunmamalı. Bu hukuksuzluğu “yasallaştıranlar” da gözü kapalı uygulayarak meşrulaştıranlar da ortaya çıkan haksızlıktan eşit derecede sorumlu olduklarını unutmamalı. Eğer bir yerde hukuksuzluk varsa onun parçası olunmaz, o hukuksuzlukla ancak mücadele edilir ve kolları sıvamakta samimi iseniz mücadeleye önce buradan başlamak gerekir. “Kanun böyle ne yapalım” diye savunma yapmak yerine “bu hukuksuzluğu tanımıyorum” diyerek karşısına dikilmekse en azından taşınan sorumluluğun gereğidir.

Haksız işten çıkartmalar karşısında kimler "kol kırılır yen içinde kalır" diyerek sessizliğini koruyacak, kimler işçilerin yanında saf tutacak hep beraber göreceğiz. İBB yönetimi ise muhalif işçileri “sakıncalı” görmeye devam ederek seçimlere kadar kulağının üzerine mi yatacak yoksa gereğini yaparak çalışanlarını işlerine geri mi döndürecek mücadele edip öğreneceğiz.