Kobanê’nin düşündürdükleri

Türkiye tarihinin en köklü dönüşümlerinden birisine imza atan AKP’nin aslında çok basit bir taktik izlediğini söyleyebiliriz.

Bu dönem biraz da siyasi davalar dönemiyse, kısaca davalarla örnekleyelim.

Konu Ergenekon davası olunca, Kürtlere ve devrimcilere “Aman siz karışmayın, devletin içine sızmış darbeci çeteleri temizliyoruz” mesajları verildi.

KCK davaları ile Kürt siyasetçiler cezaevlerine doldurulduğunda bu kez Kemalistlere “tamam kimi hukuk dışı adımlar atıyoruz ama sesinizi çıkarmayın da ülkeyi şu PKK belasından kurtaralım” denildi.

Mesela Devrimci Karargah davasında solun önemli bir bölümü, “bu davada mesele sol değil, solun devletin darbeci kanadıyla ilişkilenen kesimleri ile hesaplaşıyoruz” teziyle hareketsiz bırakıldı.

Bütün bunların sonucunda ne oldu?

AKP her seferinde siyasi rakiplerini güçsüzleştirmeyi, etkisiz kılmayı başardı ve istediği sonucu alıp yoluna devam etti.

Yanlışımız

Konunun sıkıcılığını biraz olsun hafifletmek için bilinen bir kıssa ile devam edebiliriz.

Bir Türk, bir Kürt, bir Ermeni üç arkadaş ekmek parası kazanmak umuduyla yola çıkmış yürürlerken bir üzüm bağına rastlarlar. Hem yorgunluk atarız, hem de biraz üzüm yeriz diye düşünüp bağa girerler.

Üzümleri yemeye başladıktan kısa bir süre sonra bağın sahibi hemen yanlarına gelir. Selamlaşıp, birbirlerine isimlerini söyleyince bağın sahibi şivelerinden bunların milliyetlerini anlar.

Önce Türk’e ve Kürt’e döner:

-Ulan, siz ikiniz Müslümansınız, tamam benim üzümümü yedininiz, Müslümanın malı Müslümana helal olsun, ama bu gavura niye yedirdiniz üzümleri?

Şaşırır bizimkiler ve şaşkınlıktan pek bir şey de diyemezler.

Adam da çok kararlıdır, “ben bu Ermeni'yi döveceğim”, der ve bizimkiler izlerken dediğini yapar.

Ermeni'yi iyice dövdükten sonra tekrar bizimkilerin yanına gelir, bu kez Türk’e döner:

-Ulan sen Türk değil misin? Sen benim üzümümü yedin, afiyet olsun. Peki bu Kürde niye yedirdin, bu yaptığın iş midir? Ben şimdi bu Kürdü döveceğim…

Kürdü de yere serinceye dek dövdükten sonra tek kalan Türk’ün yanına gelir:

-Ulan sen ne biçim Türksün, bir başka Türk'ün malına el uzatmaya utanmadın mı? Bizim töremizde üzüm hırsızlığının cezasını bilmez misin?

Son olarak Türk’e de girişir ve ağzını burnunu kırar. Onu da yere serer, sonra çeker gider.

Bir süre sonra bizimkiler kendilerine gelirler ve kalkıp  yola koyulurlar.

Yolda Kürt, Türk’e sorar:

-Kardeş ben bir şeyi anlamamışam, bu adam tek başına bizim üçümüzü nasıl dövmüştür?

Türk yanıtlar:

-Biz yanlış yaptık, dövdürtmeyecektik bu Ermeni’yi dövdürtmeyecektik, yanlışımız budur.

Şimdi sorularımızdan birisi budur, Kobanê’de Kürtlerin dövülmesine izin verecek miyiz?

Solu paralize etme çabası

AKP döneminde çevremizdeki her önemli gelişme solun aklına dönük saldırıları da beraberinde getirdi. 

Şöyle bir çırpıda hatırlayalım, emperyalizmin ülkemizde ve bölgemizde istediği gibi at oynatmasına ve işgallere karşı çıktığımız için, önce Miloseviçci ilan edilmiştik, sonra sırasıyla Saddamcı, Kaddafici ve Esadçı olduk. Tabi bunların hepsi Kemalist olmamızın bir sonucuydu!

Solun bir kısmı bu oyunlara gelmedi ama emperyalizmin, sermayenin ve gericiliğin mevziler kazanmasına engel olamadık.

Sola çeşitli sıfatlar takanların ise sözünü ettikleri “rejim”ler yenildikten sonra da emperyalizme ve gericiliğe karşı herhangi bir eylemlerini görme olanağımız olmadı.

Olamazdı çünkü onların esas görevi solu paralize etmekten ibarettir.

Şimdi benzer bir oyuna getirilmek istenilen bir bütün olarak Türkiye’nin ilerici sol birikimidir.

Gerici karakteri son derece belirgin, emperyalizmin doğrudan örgütlediği bir çete bölgemizi karanlığa boğmak için harekete geçmiş durumda. İmza attıkları insanlık dışı katliamları, nasıl bir coğrafya yaratmayı amaçladıklarını anlatmaya bile gerek yok. Ancak bu çete bugün görünürde Kürtlerin yaşadığı bir bölgeyi hedef aldığı için bir kafa karışıklığı yaratılabiliyor.

AKP yandaşları, IŞİD’e karşı tutum alan herkesi bu kez PKKcı ilan etmek niyetindeler. Bunun sol içinde kafa karışıklığına paralel bir tutukluk yarattığı görülüyor. Konu kendini sosyalist-komünist olarak adlandıranlar arasında bile PKK kuyruğuna takılmak olarak gündeme getiriliyorsa varın gerisini siz düşünün.

IŞİD'in destekçisi olduğu artık herkes tarafından kabul edilen AKP’nin iktidar olduğu bir ülkede Türk ve Kürt ilericiliğinin, halkların yan yana gelmemesi için gösterilen çaba inanılmaz boyutta. Bu önemli çünkü, başarılabilirse, Türkiye’de AKP, bölgede gericilik ve bir bütün olarak emperyalizm (sermaye) bir eşiği daha aşmış olacak.

AKP bu sayede, Haziran ile yitirdiği eski mutlu günlerine dönebileceğine inanmakta, tökezleyen yürüyüşüne devam etme hayalleri kurmaktadır.

Önümüzdeki esas soru şudur, bu hevesin kursakta kalmasını nasıl sağlayacağız?

Ne yapacağımızı tam olarak bilmiyorsak, AKP ne yapıyorsa tam tersini yaparak yolumuzu bulmayı deneyebiliriz. Somutlarsak, IŞİD sadece Kürtlerin, AKP sadece Türklerin, emperyalist saldırı sadece Suriyelilerin mücadele konusu olmamalıdır.

Halkların kardeşliği, işçilerin birliği diyorsak, bunun yolunun ortak düşmanlara karşı birlikte mücadele etmekten geçtiğini unutmamalıyız. Emperyalizmin gerici-bölücü planlarına karşı Türk, Kürt ve Arap yurtseverleri, ilericileri ve devrimcileri hep birlikte harekete geçmeli, birbirlerine güç vermeli.

Emperyalist müdahale halklara düşman

Geldiğimiz aşamada Suriye’deki direniş ile Kobanê direnişinin kaderi ortaklaşmış, AKP karşıtı mücadele şimdi daha fazla emperyalizme ve gericiliğe karşı mücadele anlamı kazanmıştır.

Hepimiz biliyoruz, emperyalizm veya uşakları eliyle eşitlik, özgürlük, barış değil, sadece yıkım ve düşmanlık gelir. Gerici çetelere ve onların Türkiye şubesi AKP’ye emperyalistler can vermiştir. Bu nedenle ister AKP Türkiyesi eliyle, ister doğrudan emperyalist merkezler eliyle düzenlenecek sözde operasyonlardan halkın yararına bir sonuç beklenemez.

En sağlam barikatın örüleceği yer burası olmalıdır.

Kürt hareketi

Türkiye’nin bütününde bu mücadele büyürken Kürt siyaseti iki konuda artık iyice netleşmek durumundalar.

Birincisi, Türkiye içi söz konusu olduğunda mücadele edilmesi gereken bayrak, heykel, cumhuriyetin değerleri vs. değil gerici, faşist, işbirlikçi AKP'dir. Açık söylemek gerekirse, dün Mustafa Kemal heykellerine saldırıp Türkiye bayrağı yakanlar ile HDP binalarına saldıranlar aynı amaca hizmet etmiş oldular. Bunun bilince çıkartılması ve bu girişimlerin boşa düşürülmesi zorunludur.

İki, Kürt halkı ve önderliği ÖSO'yla, ABD'yle değil başta Türkiye ve Suriye halkları olmak üzere bölgede emperyalizmin, gericiliğin karşısında konumlanan güçlerle birlikte davranma kararlığını güçlendirmelidir.

Kürt hareketi bu iki başlıkta berrak bir tutum takındığı sürece Türkiye’nin tümünde mücadelenin birliği için atılan adımlar kuvvetlenecek, Türkiye’de atılan adımlar güçlenip büyüdükçe Kürt hareketinin konumu daha net bir çizgiye oturacaktır.

Doğru olan elden geldiğince bunun için mücadele etmektir.

Falcılık yapmaktan, siyaset diye niyet okumaktan daha anlamlı bir çaba olacağı kesin...