Kadın yürüyüşlerine/eylemlerine katılanlar bilir. Kadın eylemleri hep renklidir. Metafor olsun diye demiyoruz, gerçekten de morun hakim olduğu pek çok renk afiş, bayrak, flama ile karşılaşırsınız.
Geçtiğimiz hafta, başta Washington olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleştirilen Trump karşıtı Kadın Yürüyüşleri (women's march) de fotoğraflara bakılırsa oldukça renkli geçmiş görünüyor. Hakim renk pembe…
Pembe şapkalar ya da “Pussyhat”ler.
Bu pembe şapkalar, Trump’ın seçim öncesi çıkan bir kaydında “Güzel kadın gördüm mü dayanamıyorum. Ünlüysen her şeyi yapabilirsin. Vajinalarını avuçlarsın. Her şeyi yapabilirsin” sözlerine atıfla takılıyor.
Uzaktan bakıldığında, yürüyüşün karnavalesk havası, müzisyenler, yemek dağıtanlar, dans edenler, sıkça vajina atıflı, espirili pankartlar, yürekleri hoplatan Madonna en çok gözümüze takılanlar. Bu uzak fotoğrafların ötesinde kimisi sosyal medyada olmak üzere kadın yürüyüşleri hakkında yapılan bazı değerlendirmeler tartışmalı noktaları açığa çıkarmakta.
Hangi konular?
İddiaya göre yürüyüşün organizatörü belli ki Demokrat Partiydi, dahası Soros bu yürüyüşlerin pek çok yerde düzenlenmesi için para akıtmıştı, CIA, büyük medya bu işin içindeydi. Kürsüye hakim olan belirgin biçimde liberal konuşmacılardı.
Hatta öyle ki başta Kadın Yürüyüşleri olmak üzere tüm bu protestolar, ‘Rusyacı’ Trump’ın başkanlığını istemeyen gizli servisin, CIA’in belirgin teşvikiyle bir tür renkli devrim (bu kez Pink Revolution) olarak ‘dizayn edilmiş protestolar’dı.
İddialar burada da kalmadı. Yürüyüşlere katılan kadınlar da tartışılmalıydı.
Çünkü bu yürüyüşlere katılanlar aslında ikiyüzlüydü…
Afganistan işgal edilirken gıklarını çıkarmamışlardı, Clinton-Obama yönetimleri Suriye’de kadın düşmanı şeriatçı yamyamları desteklerken ya da kadınlara en aşağı muamelede bulunan Suudi Arabistan’la bölgede ‘kankalık’ yaparken hiç itiraz etmemişlerdi. Şimdi ne hakla ayaklanıyorlardı?
Yani aslında tüm bu iddialar Kadın Yürüyüşlerini peşinen Sorosçulukla itham edip, işi ‘renkli devrim’ deme noktasına kadar vardırmakta ve buradan da tüm bu kuşkucu/konspiratif siyaset okumasını kitle hareketine dönük düşmanlıkla bütünleştirmekte.
İşte tam da burası olguların, iddiaların, konuların ötesinde bir siyaset yöntemi olarak reddedilmesi gereken şeyi gösteriyor. Bu siyaset yöntemi, Arap coğrafyasındaki ayaklanmaların tamamında, Gezi direnişinde, Occupy’da, Kadın Yürüyüşü’nde her türlü kitlesel hareketlenmede ya ‘düğmeye basanları’, ‘kapakları açanları’ ya da foncuları görmekte.
Basılan düğmelere icazet gösterenler, açılan kapaklardan akanlar, fonlardan beslenenler olarak hareketin ‘kitlesi’ de yerine ve duruma göre liberaller, gericiler ya da ‘şiddete meyyal devrimci demokratlar’ olmakta.
Harekete geçen kitlenin bu biçimde şeytanlaştırılması, Kadın Yürüyüşleri örneğinde oldukça komik bir noktaya taşınmakta. “Daha önce neye itiraz ettiniz, Afganistan’a mı, Suriye’de ABD’nin desteklediği şeriatçılar kadınları köle olarak satarken ses ettiniz mi?”
Bu sorular ve çok daha fazlasının, en ilerici hamleleri atmış herhangi bir kitle hareketi için de sorulması mümkündür. Hepsi daha önce itiraz etmedikleri olayların günahıyla yaşayacaklardır…
Yöntem böyle.
Peki ya olgular, durumlar, iddialar ya da Kadın Yürüyüşlerine nasıl bakmalı?
Öncelikle Kadın Yürüyüşleri herhangi bir biçimde ‘dizayn protesto’ diyebileceğimiz şeyin çok ama çok ötesinde bir kitlesellik barındırmıştır. Şöyle ifade edelim, bu yürüyüşlere en düşük tahminle 3.3 milyon, yüksek tahminle 4.8 milyon kişi katıldı.
4.8 milyon insan…
Bu sayı bazı yorumculara göre ABD tarihinin rekorlarından biri. Ama aynı zamanda bu sayı bir konspirasyon sevdalısının, ‘üst akıl tezleri’ aşığının, bir metal fırtınacının asla görmeyeceği önemli bir konudur.
Kadın Yürüyüşü organizasyonu, günümüzün kitle hareketlerine benzer bir teknikle başlangıçta bir sosyal medya etkinliği olarak gündeme yer etti. Kısa süre içinde ırkçılık karşıtı hareketler, göçmen hakları savunucuları ve ilerici pek çok sendika bu etkinliğin öncüsü haline geldi.
Sosyalizm ve Kurtuluş Partisi'nden (PSL) Ben Becker’in de dediği gibi Kadın Yürüyüşü’ne bu yoğun ilgiden sonra Demokrat Parti’nin ‘sol kanadı’, tekelci medyanın çoğu ve tabii bu arada hemen hemen her kitle hareketlenmesinde kendi tezgahını açmaya özen gösteren Soros gibi foncular da Kadın Yürüyüşü’ne özel bir teveccüh göstermişlerdir.
Üzerine düşünülmesi gereken, milyonların isyanının, muhteris organizatörleri, foncuları, ‘sahibi belli işleri’, ‘liberal kürsüyü’, Madonna’yı, popçuları kat be kat aşmış olması…
Kuşkusuz tartışılabilir ancak Occupy, Ferguson’da ırkçılık karşıtı yükselen hareket ve Kadın Yürüyüşünün de önemli bir parçası olduğu Trump karşıtı hareket ABD’de kısa bir zaman dilimine sıkışmış kendiliğindenliği ağır basan kitle hareketleri. Bir sürece, denebilirse katmanlarına neoliberalizmin şiddetini vurduğu tektonik bir harekete işaret ediyor…
Peki sorunlar yok mu?
Evet, en büyük sorun başta Demokrat Parti’ye kürsünün kaptırılmış olması. (Angela Davis gibi çok değerli bir iki konuşmacıyı kenara koyarak söylüyoruz)
Sorun, gerçekte Demokrat Parti’de karşılığını bulamamış Trump karşıtlığının kendi bağımsız hattını çizememesi, iddiasını tüm kesişimsel mücadele alanlarında, doğrudan sınıf gündemlerinden cinsiyet, ırk gibi gündemlere birleştirememesi.
Çok alametlerin belirdiği bu özel dönemde ABD’li kadınların ‘Bu daha başlangıç’ sözleri tam da bu sorunlar için biçilmiş kaftan…