“İş güvenliğinin sağlanması için acil önlemler gerekmesi” durumunda bürolar aracılığı ile geçici iş ilişkisi kurulabilir.
Bundan bir şey anladınız mı? Örneğin bir inşaat şantiyesinde iş güvenliğinin sağlanması için acil önlem gerekmez mi, hemen hemen her işte! Veya madencilikte iş güvenliği için acil önlemler gerekmiyor mu?
Anlamak mümkün değil, bir yandan da anlamak aslında son derece mümkün.
Yukarıdaki ifade “İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nda yer alıyor. Bilindiği üzere Bakanlar Kurulu'nda görüşülerek Başbakan Ahmet Davutoğlu imzasıyla Meclis'e sevk edildi bu kanun tasarısı. Bu tasarıda neler var kısaca bakalım, sonra da yukarıdaki saçmalığa dair bir şeyler söylemeye çalışamı.
-Tasarı, özel istihdam bürolarına ‘geçici iş ilişkisi' kurma yetkisi veriyor. Buna göre özel istihdam bürosu, işverenle ‘geçici işçi sağlama sözleşmesi' yaparak bir işçisini bu işverene kiralayabiliyor (İşçi simsarlığını kurumsal hale getirelim)
- İşçi kiralamaya, ev hizmetleri ve mevsimsel tarım işlerinin yanı sıra işletmenin iş hacminin öngörülemeyen ölçüde artması ve dönemsellik arz eden iş artışları gibi durumlarda da izin veriliyor (Yazın tarım üretimi artar, inşaatlar patlar, ekonomik bir iyileşme ile X sektöründe Y büyümesi gerçekleşir, ee tamam da n’olacak, açıkça deniyor ki işçi kiralamanın kapsamını genişletiyorum, istediğim sektörü kapsama sokuyorum).
-10 işçinin altında işçi çalıştıran firmalar, işçilerin tamamını kiralama yöntemiyle çalıştırabilecekler. Büyük işletmeler içinse kiralanan işçi sayısı, kadrolu işçilerin dörtte biri kadar olabilecek (Oh ne rahat, SGK’sıyla sendikasıyla uğraşmam, örgütlü işçilerin karşısına simsarlardan kiraladığım işçileri çıkarır üretimime devam ederim).
-İşçi ihtiyacı olan fabrikalar, kadrolu işçi çalıştırmak yerine özel istihdam bürolarından diledikleri sayıda işçiyi, belli gün ya da saat için kiralayacaklar. Kiralanan işçinin, süresi dolduğunda o fabrikayla ilişiği kesilecek (Düzenli iş saatleri mi dediniz, ya da yaşamınızı mı planlamak istediniz, işe yakın ev bulayım diye hayaller mi kurdunuz, eve şu saatte varırım diye mi düşündünüz… Bunları unutun, siz çağrılınca gelecek bir kölesiniz, başka ne anlamı var?)
-İstihdam büroları aracılığıyla işe alınma süresi 8 aydan fazla olamayacak. (İşe alışma, yeni arkadaşlar edinme, belli bir alanda uzmanlaşma vs. bunları geçelim, kıdem tazminatı, yıllık izinler ve benzeri sosyal haklar ne olacak, unutun gitsin)
- “Üretimi önemli ölçüde etkileyen zorlayıcı nedenlerin ortaya çıkması halinde” de işçi kiralama söz konusu olabilecek. Örneğin “Sel, yangın ve benzeri doğal afet durumunda veya terör olayları sırasında işletmenin gerekli üretimi yetiştirebilmesi amacıyla” ayrıca “Salgın, hastalık, hükümetçe işyerine el konulması, belediyece yol çalışmaları nedeniyle işyerinde çalışmaların durması, ithalat ve hammadde yasakları ile hammadde yokluğu”… (Zorlayıcı (mücbir) sebep ararsanız bizde bol, ülke zaten Afganistan, Suriye, Pakistan kategorisine girmiş, “doğal” afetler gırla gidiyor, terör dediğinizde de zaten akan sular duruyor değil mi?)
İş güvenliğini neden yasaya soktunuz?
Başta da söylediğimiz gibi, meclise sevkedilen yasa tasarı iş güvenliği bakımından acil olan işlerde kiralık işçiliğe izin veriyor. Şimdi bir dur demek gerek, zira artık söylemeye bile gerek yok ama iş güvenliğinin doğası gereği iş güvenliğinin sağlanması için gereken tüm işler acil olarak görülmek zorundadık ve sermaye sahipleri işin yapım yöntemi ve muhtemel riskler doğrultusunda gereken her türlü iş güvenliği önlemini derhal almak zorundadır. Siz her işi acil kategorisine sokabilirsiniz ve iş güvenliğini bahane ederek işçi simsarlığını daha da genişletebilirsiniz.
Diğer husus ise DİSK-AR dergisinde Onur Bakır’ın haklı olarak işaret ettiği husus:
“Acil iş güvenliği önlemleri alma ihtiyacının, özel istihdam büroları aracılığı ile temin edilecek geçici “iş güvenliği uzmanları” ile giderilebilmesini öngörmek, işçi sağlığı ve güvenliğine veril(mey)en önemi gözler önüne serdiği gibi, niteliği gereği süreklilik arz eden iş güvenliği hizmetlerinin hangi koşullarda sunulacağını düzenleyen İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’na da aykırıdır”.
Bu ifadenin yasa değişikliği tasarısına girmesinin nedenlerinden birisi acaba sermaye sahiplerini iş güvenliği konusunda rahatlatmak, topu istihdam bürolarına atmak, gerek ceza davalarında, gerekse de tazminat davalarında içinden çıkılmaz labirentler yaratmak olabilir mi? Veya yalnızca yukarıda da altı çizildiği gibi her işi acil kategorisine sokup işçi simsarlığını her alana sokmak için meşruiyet yaratma çabası mı? Her ikisinin de olmasının yüksek olasılık olduğunu düşünüyorum, tartışılmalı ve kesinlikle bu tasarı reddedilmeli…
İşçi sağlığı ve iş güvenliğini “emeğin sağlığı ve güvenliği” olarak değerlendirdiğimizde, barınma koşullarından, işe gelip gitmeye, işyerindeki huzurdan, gelecek kaygısı çekmemeye, işçi sınıfını “sınıf” yapan en önemli olgulardan “birlikte yaşama, zaman geçirme” olgusundan, işyeri koşullarına büyük bir yelpazeyi anlamamız gerekiyor. Herhangi bir işletmede geçici ve yabancı olan, sürekli tedirgin, yarın ne yapacağı, nerede çalışacağı belirsiz, kısacası kuralsız ve güvencesiz bir emek rejimi işçi sınıfımızın karşı karşıya kaldığı tehlike.
Öte yandan, işçi sağlığı ve iş güvenliği için, işi öğrenme, işi bilen iş arkadaşlarıyla deneyim paylaşma, işyerindeki koşullara ve çalışma yöntemlerine alışma gibi hususlar bilimsel çalışmaların da gösterdiği gibi son derece önemli. İşçi simsarlığı düzeni bunu da ortadan kaldırıyor ve işyeri bazında merkezi olarak planlanması gereken, tüm işçilerin (en vasıfsızından en üst kademeye kadar) arasındaki koordinasyonu yok ediyor. Kısaca söylemek gerekirse, bu tasarıya pek çok yönden karşı çıkmak önümüzde bir görev olarak duruyor…