Kim kimi niye seçer? Sınıftan yurttaşa!

Kim kimi niye seçer? Ünlü "oy verme davranışı" araştırmacılarının konusu budur. Bu araştırmacıların ürettikleri en anlamlı bilgi ise, araştırmalarından değil, yine kuramdan gelen bir bilginin "data" ile desteklenmesidir. 

Bu bilgi, "çoğunluk" ve "ortalama" kavramlarıyla açıklanabilir. Zaten Amerikan politika biliminde söylendiğine göre, en başarılı politikacı, ortalamaya seslenebilen politikacıdır. Ortalamanın ne olduğu konusunda ise, önce "araştırmaya" değil, istatistiklere bakmak gerekir. Ortalama eğitim süresinden, ortalama gelire... Bir de çoğunluk sorunu vardır.  Örneğin, toplumun mahallelerinde salyangoz satılabilir mi? Ya da bazı üniversitelerin akademik anketçilerinin daha dün çok sorduğu sorular ve aradıkları yanıtlar: Türban gericiliğin mi, modernleşmenin mi simgesi? Yani, "değişimi" ve "uyumu" anlamak!

Ortalama ve çoğunluk, toplumsal yaşamda, kısa vadede yapısal, kalıcı, özellikler gösteriyorsa, geriye ne kaldı? Partiler, adaylar ve seçim kampanyaları kaldı. "Seçmen", futbol liginde hangi takımın kazanacağına uzun uzun kafa yoruyorsa, ya da, bir dönem olduğu gibi, Eurovision yarışmalarında "komşu kime oy verecek" diye heyecanlanıp eğlendiyse, seçim süreci de benzer bir merakı, heyecanı yaşatır.

Kalın mı olsun İnce mi? İnce kazanırsa cebimin deliğini diker mi? Ya da, kalın yine kazanırsa, faşizm taklidi yapmaya yine kalkar mı? Sorular seçimi nasıl izlediğinize bağlıdır. 

Demek istediğimiz şu: Liberal temsili demokrasi, politikayı eğlenceye, izlenceye, hatta kumara dönüştürür. Hem izlenmeli, hem eğlenceli olmalı, hem de, sonucun tam olarak bilinemeyeceği, bir kumar heyecanı yaratabilmelidir. Üstelik, bu eğlenceye ve heyecana her yurttaş katıldığı için, sonuçlar tüm "yapıyı" meşru ve olağan gösterecek, destekleyecek, yeniden üretecek.

Bu gün artık aklı başında kimse, liberal temsili demokrasinin, bir "kamusal karar alma süreci" olduğunu söylemez herhalde. Ortada karar alma süreci değil, adayların belli bir sayıya kadar elenmesi süreci vardır. Adaylar ya da seçilenlere temsilci demek bile olanaklı değil. Kimler aday oluyor da, onları kimler eleyip seçiyor! 

Tuhaf olan, ilk başta belirttiğimiz çoğunluk ve ortalamanın bile tartışmalı olduğudur. Bu iki kavram da, gerçekte olmayan, sadece "istatistiksel" olan, soyut değerleri ifade eder. 

Ama, tuhaf olan, bu istatistiksel değerlerin, tek tek somut insanlarla ilgili "gerçek" "datalar" olmasına rağmen, yine istatistiksel olarak sınıflandırılması ve örneğin ortalamalarının alınmasıyla birlikte, başka tür bir "bilgiye" dönüştürülmesidir. Politika süreci de benzer bir istatistikleşme sürecidir.

Çünkü, bireyleri topladığınızda toplumu değil, toplam nüfusu, elde edersiniz. 

Oysa, bilimsel gerçek, bireyleri topladığınızda ancak toplulukları elde edebileceğiniz, toplumun ise, bireylerin değil, sınıfsal ilişkilerin bütünlüğü olduğu gerçeğidir. 

Öyleyse, şimdilik, başlığımıza dönüp, şunları söylemekle yetinelim ve ayrıntılı sunumları daha sonraya bırakalım:

Ortalama: Sadece sınıfların ayrı ayrı ortalamalarıdır. Halk ve halk sınıflarının ortalaması ayrıdır ve ayrıca belirtilmelidir.

Çoğunluk: Sadece halk sınıflarının çoğunluğudur. Halk sınıfları zaten zorunlu olarak ezici çoğunluktur.

Liberal temsili demokrasinin ortalama ve çoğunlukları ise, halk ve sınıf değil, tek tek, soyut, bir birinden habersiz, yurttaşlar havuzunu ele alır ve tek tek yurttaşın "datasını", istatistiksel çözümlemeye tabi tutar. Bunu yaparken de, halkı ve sınıfları yok eder. Hem istatistiksel hem de politik olarak! 

Kapitalist ekonominin belirlediği sınıflardan, halk sınıflarından, liberal temsili demokrasinin soyut ve yalıtık yurttaşlar toplamına böyle geçeriz. Ne "kamusal karar alma süreci" olarak politikaya, ne de, halk sınıflarının ve yönetici sınıfın karşılıklı ilişkilerinin bütünselliği olarak topluma!* 


* Kapitalist ekonomiden politik alana, oradan ideolojiye geçiş sorununun bir kuramsal çalışması için şu çalışmamıza bakılabilir: Gündoğan, Ercan, A Theory of Capitalist Society and Social Dialectics, (2011 December, Lap Lambert).