Tam üç yıl olmuş İleri Haber portalı yayın yaşamına başlayalı. İlk yazım da 17 Ağustos’ta yayınlanmış. O zamandan bu yana ise “keşke yazılmasa” dediğim çok ama çok yazıyı sizlerle paylaştım. Mücadelemiz burada yazdıklarımı gereksiz kılacak bir ülke ve dünya için, iş cinayetlerinin olmadığı, her yıl iki milyonu aşkın emekçinin meslek hastalıkları sonucunda yaşamını yitirmediği, herkesten emeğine göre alınan herkese ihtiyacına göre dağıtılan eşit ve özgür bir toplum için. Bu mücadelede bu haber portalını var etmeye çalışan sevgili arkadaşlarıma öncelikle teşekkür edeyim.
“Türkiye kapitalizminin, kuralsız, emeğe dönük saldırgan, yıkıcı ve tam boy yağma projeleriyle büyüme modelini önüne koyduğu saptıyorsak, bunun sonucu daha fazla işçinin iş cinayetlerinde ölmesi, yaralanması daha fazla işçinin meslek hastalıklarından muzdarip olması olacaktır. Mesele, her gün artık en az 4 işçinin yaşamını yitirmesinin ötesindedir. Soma gibi katliamlar, denetimsizliğin, kuralsızlığın bir "emek rejimi" haline gelmesinin faturasıdır. Lice'de 22 Temmuz'da devrilen LPG yüklü tankerin patlaması sonucu 34 kişinin ölmesi bir kaza değildir ve kamusal denetimin tüm işlevlerinin piyasaya terk edilmesinin gündelik sonuçlarından birisidir. Her gün en az bir inşaat işçisinin ölümü, inşaat sektörüne dayalı sağlıksız büyümenin beklenen sonucudur.”
Üç yıl içinde bu söylenenler daha da somut, daha da rahatsız edici bir noktaya geldi.
“ Toplu taşıma araçlarında, eğilip bükülen, rahatsız duran, sürekli sinirlenen binlerce emekçi "bizim milletimiz böyle" olduğu için değil, aralıksız saatlerce çağrı merkezinde çalıştığı, ofislerde saatlerce fazla mesaiye kaldığı, proje yetiştirmek için tüm eklemlerini sermayeye teslim ettiği için hastadır, rahatsızdır, mutsuzdur... Kısacası, emekçiler tükenmekte, tüketilmektedir ve bu yaşadığımız emek rejiminin bir zorunluluğudur!”
Üç yıl içinde ortalama çalışma saatleri yükseldi, işçiler daha uzun ve yoğun çalıştırıldı, mutlak ve göreli artı değer sömürüsü arttı.
Çok özel, uzmanlık isteyen bir alan değil işçi sağlığı ve iş güvenliği alanı. Ne siyasetten bağımsız ne de ideolojiden ne de güncel gelişmelerden.
“…kapitalist emek süreci, yalnızca üretim ilişkilerinin yeniden üretim alanını içermez, aynı zamanda siyasal ve ideolojik süreçleri de içerir. İşyerinde üretilmekte ve yeniden üretilmekte olan, teknik ve toplumsal ilişkiler ancak verili durumda o ülkedeki sınıfsal ilişkiler ve ekonomi politik bağlamında anlaşılabilir. Sözgelimi her gün onlarca inşaat işçisi yaralanır, en az bir iki işçi kardeşimiz ölürken "baret takmadı, kemer kullanmadı" değil, "bu projeler neden bu kadar hızlı ve yangından mal kaçırırcasına yapılıyor" sorusu aydınlatıcı olacaktır.”
Öte yandan işçi sağlığı ve iş güvenliği konusu “önlem alınsın, işçiler korunsun” denecek kadar basitlikte de ele alınamaz. Çünkü yaşanan ölüm ve hastalıklar bizzat üretim süreçlerindeki sermaye sınıfının tercihlerine bağlıdır. Uzun çalıştırmak da, yoğun çalıştırmak da, kendi istediği yöntemle çalıştırmak da, istediği malzeme ve ekipmanla çalıştırmak da sermaye sınıfının tercihidir ve bu tercihe “eee önlem alıyoruz işte gerisine ne karışıyorsunuz” der ve dokundurmaz:
“Bir diğer nokta ise tamamen mücadeleye ilişkin ve altı defalarca çizilmeli: Sermaye sınıfı, üretim süreçlerinde işçi sınıfı ile ücret pazarlığı yapabilir, ücretler ve sosyal haklar üzerinden tartışabilir, ancak üretimin kendisi, üretim teknikleri, üretimin yapısı ve tüm bunlarla ilişkili olarak çalışma koşulları sermaye açısından dokunulmaz bir alandır. Bu dokunulmaz alanda, işçi sağlığı ve iş güvenliği de dokunulmaz hale gelmekte, emek süreçlerinin doğasından kaynaklanan ve işçileri neredeyse kitlesel olarak katleden karar alma süreçleri tamamen sermaye tarafından belirlenmektedir. Gidip Soma örneğine bakılabilir; tartışmaların rödovans sistemi, AKP İlçe Teşkilatı-Sarı Sendika-TKİ-Soma Maden Şirketi dörtgeninden çıkarılıp "gerekli önlemler alınsaydı" noktasına indirgenmesi, derdimizi anlatmak için iyi bir örnektir.”
“…bir yanda emek, ekonomik haklarının yanı sıra, insanca çalışma koşulları talep ederek sermayenin karşısına çıkar ve onun için en karlı olan üretim yapısını değiştirmeye zorlar. Sermaye ise bu alanı dokunulmaz ilan eder, yasal düzenlemelere boğar, devletin bu alana müdahalesini mümkün olduğunca en aza indirmeye çalışır ve işin özünde istediği gibi davranmak ister. Bu alanın dokunulmaz olmasının en büyük nedenlerinden birisi de, doğrudan varolan düzenin sorgulanmasını da beraberinde getirecek olmasıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliğine bir de bu açıdan bakmak gerekir. Bir başka ifadeyle, sermayenin istediği düzeyde üretkenlik için asgari düzeyde işçi sağlığı ve iş güvenliği yeterlidir. Bunun ötesini talep etmek sermaye açısından kabul edilemez. Biz başka alem isteriz diyenlerin en temel mücadele başlığı olmalıdır, olmak zorundadır...”
Bu köşedeki üçüncü yılın şerefine bu köşede yazdığım ilk yazıdan alıntılar yapmak, temel bakış açımızı bir kez daha vurgulamak ve altını çizmek istedim. Bu köşede yazılanları tarihin karanlık sayfalarına ait kılana kadar hep birlikte el ele eşit ve özgür yarınlar için diyerek çok yaşa İleri Haber, nice yıllara diyorum.