Kazanmak için ön şart…

Basit ama önemli bir tespit ile başlayalım. “Adalet yürüyüşü” iktidar dahil tüm politik kesimlerin gündeminin en üst maddelerinden birisi olmayı başardı. Özellikle Erdoğan’ın gündemi istediği gibi belirleme yeteneği düşünüldüğünde başlı başına bu bile önemli bir veri olarak kayıt altına alınmalı. İktidar cephesi tüm aktörleriyle son günlerde gündemi belirleyen olamıyorlar. Aksine mesailerinin önemli bir bölümü “Adalet Yürüyüşü”nün etkisinin artmasına engelleme ve itibarsızlaştırma çabalarıyla geçiyor.

Bu kısa makalede bir bütün olarak bu eylemi değerlendirmek yerine devrimci-sosyalist sol açısından ele alacağız.

Biz kendi adımıza net olduğumuz noktaların altını çizerek devam edelim.

1- Mesele kim yürüyüşe ne kadar önem veriyor-vermiyor veya doğru buluyor-yanlış buluyor sığlığında ele alınamaz. 

2- Tüm Türkiye’nin konuştuğu, düzenleyicilerinin niyeti (hatta arka plan niyeti!) ne olursa olsun, somut ve gerçek bir taleple süren bu eylemden heyecanlanmayan, umutlanmayan, kendisine görev çıkarmayan bir değerlendirme devrimci olamaz.

3- Bu yürüyüşü desteklesin veya desteklemesin sadece evinde oturup, örneğin sosyal medya kanallarından izleyen devrimci olamaz.

4- CHP’nin Türkiye’ye adaleti sağlayacak bir sürecin öznesi olacağını/olması gerektiğini düşünen hiçbir yaklaşım devrimci olamaz.

DOĞRU SORU

Peki bunların toplamından ortaya çıkan sonuç nedir?

Çok basitçe şöyle ifade edebiliriz. Toplumda ortaya çıkan heyecanı, arayışı kucaklayacak ve ileri taşıyacak devrimci-sol bir müdahalenin yol ve yöntemleri tartışılmalıdır.

Çizginiz isterseniz bu eylemi dünyanın en devrimci eylemi olarak görmek, isterseniz dünyanın en rezil eylemi olarak görmek olsun, sadece not vermekle yetiniyorsanız, bırakın devrimciliği sorumlu bir insan bile değilsinizdir.

Dolayısıyla soru, “CHP eylemi ile ilgili ne düşünüyorsun” vb. biçimlerde formüle edildiğinde öyle ya da böyle kısır ve manasız bir tartışmanın dışına çıkma olasılığı yoktur.

Asıl soru(n) ise çok daha sade.

“Türkiye toplumunun büyük bir adalet, eşitlik, özgürlük, barış talebi varken…” hadi daha basit söyleyelim, “milyonların AKP/Saray Rejimi'nden kurtulma arayışı varken…” buna nasıl bir yanıt veriyoruz?

AÇIK KONUŞALIM

16 Nisan akşamı ilan edilen gayr-ı meşru referandum sonuçları sonrası, sosyalist solun bütün çabalarına rağmen Anayasa değişikliğinin fiilen yürürlüğe girmesi yakın dönemin önemli bir kırılması olarak not edilebilir. CHP yönetiminin bu süreçte aldığı tavır, bu hareketsizlik hali AKP’nin fiilen istediği değişiklikleri hayata geçirmesiyle sonuçlanmıştır.

O gün bugündür, milyonlarca insanı temsil etme potansiyeli taşıyan devrimci hareket etkin, gidişata müdahale edecek, değiştirecek bir tutum geliştirememiştir.

O gün bugündür, tüm ilerici güçleri kapsayan, sahici, arayışçı, ikna edici, kabul edilir bir yanıt üretilememiştir.

Bunun bir sonucu olarak, ilerici toplumsal kuvvetler, Yüksel Caddesi’nde başlayan Semih’in, Nuriye’nin, Acun hocamızın, Veli Saçılık’ın ve isimsiz kahramanların yürekli direnişi ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü arasına sıkışmıştır. 

Toplumda biriken öfkeyi, tepkiyi, arayışı devrimci bir eksende örgütleyecek bir irade henüz şekillenememiştir.

Şimdi önümüzde esas olarak iki seçenek var. Birincisi söz konusu eylemleri övmekle veya eleştirmekle günlerimizi geçirmeyi tercih edeceğiz, ikincisi bu eylemlerin yarattığı duyarlılığı, heyecanı örgütlü gerçek bir kuvvet olarak sahaya çıkaracak yol ve yöntemleri geliştireceğiz.

YOKSULLAR, EMEKÇİLER, GENÇLER, KADINLAR…

Bizim önerimiz ve arayışımız kesin olarak ikincisidir. 

Bugünden tezi yok, emekçilerin yaşadığı tüm mahalleler, tüm işyerleri bu soruya pratik yanıtlar üretilmesine odaklanılarak canlandırılmalıdır. 

Meselemiz bizim sınırlı sayıdaki kahramanımızın omuzlarına yüklenecek veya CHP liderliğinin sonunun ne olacağı belirsiz yürüyüşüne havale edilemeyecek kadar önemlidir. 

Emekçiler, yoksullar, kadınlar, gençler, Türkler ve Kürtler, Aleviler ve Sunniler, aynı ülke özlemini taşıdığımız herkesin, sessizleşen milyonların devreye girmesi için herkes elini taşın altına koymalıdır. 

Kuşkusuz yoğun bir emek ürünü olan, bu nedenle her birisi üreticileri-taşıyıcıları için son derece değerli, farklı düzeylerdeki örgütlenmelerimizin kendisini sınayacağı alan budur. Gerisi boş laftır.

Durum çok net; emekçi-yoksul halkımızın etkin bir özne olarak devreye girmediği bir tabloda ne adalet, ne eşitlik-özgürlük, ne kardeşlik, ne barış, ne laiklik ne cumhuriyet bu topraklarda yaşam şansı bulamaz.

Bu iktidarın en belirgin özelliğinin emekçi-yoksul halklarımıza, işçi sınıfımıza düşmanlık olduğunu daha önce çok söyledik. Bunun doğal sonucu bu iktidardan kurtulmak için, devrimci bir cumhuriyet programı ekseninde bu toplumsal kuvvetlerin sahaya çıkmasıdır.

Günün devrimcilik ölçütü bunun için çaba içinde olup olmamaktır.


1. Türkiye Komünist Partisi tarafından 4 Haziran günü Bostancı’da gerçekleştirilen “Yeni bir sol atılım için…” adlı toplantıda ilan edilen ve geniş sol kamuoyunun tartışması amacıyla hazırlanan “MK tezleri”, bu toplantının ardından devreye sokulan bilinçli bir provakasyon planı nedeniyle henüz istenilen düzeyde yaygın bir tartışmanın konusu olamadı.

Temel ihtiyaç olarak gördüğümüz yeni bir sol atılımın aynı zamanda bir fikri temele ihtiyaç duyduğuna olan inancımızın bir yansıması olarak tartışmaya açtığımız tezlerin güncelliğini koruduğunu ve gerçek bir arayış içinde olan tüm devrimci kişi ve kurumların görüş, öneri ve eleştirilerini almak için çabamızı sürdüreceğimizi de bu vesileyle paylaşmış olalım.