Kavgaysa kavga, buradayız, ayaktayız!

Yazının başlığı, ÖDP PM üyesi ve Birleşik HAZİRAN İzmir Yürütme Kurulu üyesi Onur Kılıç arkadaşımızın tutuklandığı gün HAZİRAN Yürütme Kurulu adına yazdığımız açıklamanın son cümlelerinden alındı. (1)

Bu utanç hepimize yeter!

Geçtiğimiz günlerde Tarsus'ta vahşice öldürülen Özgecan ile ilgili haberleri okuyamayanlarız biz. Bu barbarlığı, bu canavarlığı duyduktan sonra, gazetelere yansıyan her bir ayrıntıda acıyı yüreğinde hisseden bir süre sonra artık o haberleri okuyamaz hale gelenler...

Katil, bir sapık, bir faşist, gerici-yobaz bir cani olabilir. Ancak asıl meselenin bu insanlardan caniler yaratan toplumsal düzen olduğunu bilenler, bununla yetinemez. Bu alçakça, vahşice işlenen cinayetin bir sorumlusu da bizleriz. Bu insanlık düşmanı iktidarın, kadınlara dönük açık saldırılarına, aşağılamalarına hak ettiği yanıtları üretip, alaşağı edemediğimiz için...

Bu iktidarı deviremediğimiz, bu karanlık gidişata son veremediğimiz sürece benzeri onlarca, yüzlerce cinayetin yükümlülüğü bizim de omuzlarımızdadır.

Bundan sonra bir tek örneğini daha yaşamamak için kaybettiğimiz her anın yeni bir felakete, yeni bir katliama olanak sunacağını düşünerek yaşamak zorundayız.

Ve evet, işte bu yüzden çok acelemiz var!

Beterin beteri var!

HAZİRAN tutuklamaları, Özgecan cinayeti, cinayetin ardından gerici ağızlardan ortalığa saçılan pislikler, sözde iç güvenlik yasası olarak adlandırılan yasanın kendisi, bu yasa tasarısı görülürken Meclis'te sergilenen barbarca saldırganlık...

Bunlar sadece son birkaç güne sığan rezillikler. Ve maalesef sadece en çok duyabildiklerimiz...

Bu kadar rezilliğin üst üste gelmesi için belki birkaç yıl geçmesi gerekirdi, Türkiye’de bunlar birkaç güne sığabiliyor.

Ülkemizin bir cehenneme çevrildiğini yazmak için bunlar yeter. AKP iktidara geldikten kısa bir süre sonra ülkeyi bir felakete sürüklediklerini iddia ettiğimizde abartıyorsunuz diyenler dahil olmak üzere herkesin“bu kadarını ben de tahmin etmiyordum” dediği günlerden geçiyoruz.

AKP Türkiye’nin uzunca bir süredir, sermaye diktatörlüğü eliyle çökertildiği bir ülkede iktidara getirildi. İktidarının ilk yıllarında, o rezil düzenin yarattığı kimi siyasal-ekonomik ve kültürel sonuçlar nedeniyle atacağı gerici adımları meşrulaştırıcı bir zemin de buldu. Süreç içinde gerçek yüzünün deşifre olmasıyla birlikte karşısında oluşan cılız tepkileri boğdu. Boğdukça güç kazandı ve nihayet gücünün zirvesinde olduğu anda artık yeni bir gerici rejimin kuruculuğuna soyundu. Bugün yaşadıklarımızın temel nedeni, AKP’nin gerici, piyasacı ve emperyalizm yanlısı müdahalelerine yeterince etkili direnememiş olmamızdır.

Artık çok geç demeyeceğim ancak başka bir savaş kuralını hatırlamak zorundayız; tereddüt ölüm getirir.

Geride kalan dönemin en önemli derslerinden birisi şu oldu; AKP’nin herhangi bir hamlesinin karşısında mütereddit duruş AKP’nin kazanması için yeterli oluyor.

Tam bu nedenle “göğüs göğüse kavga zamanı” vurgusunu ön plana çıkarıyoruz.

AKP için işlerin iyi gitmediği açık, ancak karşısında örgütlü bir halk gücü olmadığında bir yolunu bulup iktidarını koruyacağından hiç şüpheniz olmasın. Ya biz AKP’ye nefes aldırmayacağız ya onlar Türkiye’yi solsuz, dolayısıyla soluksuz bırakacaklar.

Asla bu betere razı olmamak üzere beterin beteri var sözünü hatırlamalıyız.

Buradayız!

Solda statüko yıkılmalı

Sol her şeyden önce ülkeye müdahale eden, ülkeyi dönüştüren bir güç olmalı, bu dönüşüme odaklanmalıdır. Türkiye sol hareketinin tarihsel ve güncel durumuna baktığımızda bunun herhangi bir öznenin tek başına gerçekleştiremeyeceği kadar çok boyutlu olduğu görülecektir.

Uzun yıllar esas olarak bir direniş hareketi olarak var olan Türkiye solu, ileri sıçramak, kazanmak için çok önemli olanakların da olduğu bir tarihsel kesitte olduğumuzun bilinciyle hareket etmeli, düşünce dünyamızın merkezine bu saptama oturmalıdır.

Kısacası kavgaysa, kavga...

Düşüncenin canlılığı öznenin hareketine bağlıdır. Yürümeyenin veya yürüyemeyenin, özetle ilerleyemeyenin düşünceleri de kaçınılmaz olarak durağanlaşır. Solun silkinişinin temel dayanağı düşünsel ve pratik olarak ülkeyle kurduğu ilişkinin yenilenmesine bağlıdır. 

Solda topyekun bir silkinişe, topyekun bir yeniden kuruluşa ihtiyaç var.

Bu satırların yazarının da parçası olduğu siyasal-örgütsel hat bu açıdan son derece önemli bir ileri çıkışa imza atmış olsa bile bunun Türkiye solunun daha geniş kesimlerinin ileri çıkışlarıyla güçlenmesiyle bir aşama daha kaydedecektir. Bir bütün olarak düzen dışı solun siyasal-örgütsel birikiminin emekçi halkın gündelik sıkıntı ve talepleriyle tarihsel çıkarları arasındaki boşluğu doldurması ve kapatması gerekiyor.

Çok ilginç bir durumla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum, “ne olursa olsun parlamentoda olmak gerekir” teziyle “seçimler zaten düzenin bir oyunu” arasında fark yok. “AKP’nin gündemlerine mahkum olmayalım” ile  “erken hesaplaşmalardan kaçmak lazım” sözleri sanki aynı yerden üretiliyor. “Laiklik moda olduysa bu işin altında bir çapanoğlu vardır” saçmalamasıyla “laiklik egemenler arasında bir kavga başlığı, biz o topa girmeyelim” saçmalaması arasındaki mesafe çok kısalmış durumda. Hepsi solun devre dışı kaldığı bir tablonun olağanlaşması için değişik biçimlerde gerekçe olarak sunuluyor ve en önemlisi artık çatırdayan statükoyu koruyor.

Bu sürecin hakkını verecek bir sol müdahale aynı zamanda bu statükoyu da kıracak ve solun aklının, eyleminin özgürleşmesiyle gerçek bir toplumsal-siyasal güç haline gelmesi ancak bu yolla mümkün olacaktır.

Ayaklanma ve isyan çağrısı

Solda yıllardır bir retorik oldu. Ayağa, ayağa kalkıyoruz vb. biçimlerde

İşçi sınıfı ayakta, kadınlar ayakta, gençler ayakta, toplumun yüzde 50si zaten uzun bir süredir ayakta.

Ayağa kalkmak, ayaklanmaktır. Sol ayaktadır, ancak kavgayı yürütecek enerjiye ihtiyacı vardır.


(1) Bu yazıda Birleşik HAZİRAN Hareketi tutuklularına mektup yazmak vardı aklımda. Onların o dimdik duruşlarının, mahkemeye ve hatta cezaevlerine doğru yola çıkarlarken yüzlerindeki gülümsemeye dair yazacaktım. “Yürüyenin yüzü geleceğe bakar” sözünün somut örneği olduklarını, yüzlerini gülümsetenin yöneldikleri gelecekte gördükleri umut olduğunu filan yazacaktım.

Bizleri umutlandırdıkları, inancımızı kuvvetlendirdikleri için her birisine teker teker teşekkür etmek istiyordum.

Fakat içinden geçtiğimiz günler nedeniyle mektuplarını kendilerine özel olarak yazıp, postayla ulaştırmak durumundayız. Buradan hepsine sevgilerimizi, selamlarımızı yolluyoruz, en kısa sürede aramızda olacaklarını biliyoruz.