Karadeniz’de felaketlerden beslenenler bu soruları yanıtlayabilir mi?

Karadeniz Bölgesi’nin sorunlarını tartışmaya devam ediyoruz. Bu hafta bölgenin önemli tarımsal ürünlerinden biri olan çayı ele almayı planlıyorduk fakat Giresun’dan gelen haberlerin ardından üzüntümüz ve öfkemiz baskın geldi, çay konusunu ileriki haftalara erteledik.

Üzgünüz; her yıl bölgemizin farklı ilçelerinde sel ve toprak kayması gibi olaylarda onlarca canımızı ve zorlu doğa koşullarında binbir emekle ürettiklerimizi kaybediyoruz. Yaşamanın ve emeğiyle geçinmenin bu kadar zor olduğu bir coğrafyada, canlarımızı ve üretimlerimizi bu kadar kolay yitirmek çok üzücü.

Öfkeliyiz; yaşadığımız felaketlerin sebebinin doğa olmadığını biliyoruz. Her yıl defalarca tekrarlanan felaketlere rağmen gerekli önlemlerin alınmamasına ve yaşam alanlarımızın bulunduğu doğaya karşı işlenen suçların artmasına, devletten koruma ve destek görmesine öfkeliyiz.

Geçen hafta HES’lere değinmiştik, çünkü HES’ler bölgemizdeki yaşamı tehdit ediyordu. Bu sorunla başlamak önemliydi. 

Son 10 gün içerisinde yaşanan taşkın ve heyelanların bölgeye yaşattığı dehşet, AKP’nin her şeyi piyasa ekonomisine göre planladığı ve doğayı rant alanı gören politikalarının bedelinin nasıl ödendiğini bir kez daha gösterdi. İnsanlar bu bedeli canlarını ve mallarını kaybederek ödüyor.

Giresun-Dereli’de yaşanan, ilk felaket değildi ve son felaket de olmayacak. Son bir aydır bölgede bu tür seller ve heyelanlar yaşandı. Can ve mal kayıpları oldu ama Dereli, boyutları itibariyle hepsinden büyük oldu. Şu ana kadar 8 insanımız hayatını kaybetti bir o kadarı da kayıp. Şehir tamamen selin getirdiği toprak, çamur ve taşlar altında kaldı. Ölenler için kader denildi. Yaşananlara doğal felaket adı verilerek, "Allah’ın takdiri" anlayışı hakim kılınarak bölge halkının öfkesi ve acıları manipüle edildi.

YAŞANANLAR GERÇEKTEN DOĞAL FELAKET VE KADER MİYDİ?

Önceki yazımda bölgede AKP hükümetinin doğayı rant alanı gören politikalarını ele almaya çalışmıştım. Bugün yaşananlardan görüyoruz ki yaşananlar, kader değil yaşam alanlarımıza ve doğaya saldırının sonucudur. 

Yaşananlara, "doğal afet" adı verilince, ne nedeni, ne de sorumlular araştırılıyor.

Bütün suç doğaya yüklenerek, yıkım geçiştiriliyor. Böylece yapanın, yaptıranın yanına kâr kalıyor. Sebep sonuç ilişkisi hiç irdelenmiyor. 

Tek yapılan “zararlarınızı karşılayacağız ve ölenlere Allah’tan rahmet diliyoruz” söylemleriyle bölgede yapılan acil durum toplantıları ve siyasilerin hamasi şovları oluyor.

İçişleri Bakanı Soylu yaptığı açıklamada; bölgeye acilen para aktarıldığını, vatandaşlarımızın mağduriyetinin giderileceğini söyledi. Ama ona bağlı askerlerin öldüğü menfezin yapımının soruşturulacağını, dere yataklarına verilen imar ruhsatlarını, ıslah çalışması adı altında derelerin yataklarının daraltılması ve değiştirilmesini araştıracaklarını, köprü yapılması gereken yere neden menfez yapıldığının hesabının müteahhit firmadan sorulacağını asla söylemedi. 

Söyleyemez, çünkü orayı soruşturmak AKP’nin beton politikalarını soruşturmak anlamına gelir.

Daha sonra en yüksekten yapılan açıklamalar ile bölgede zarar gören vatandaşların borçlarının erteleneceği "müjdesi" veriliyor. Erteleme lütufmuş gibi sunuluyor. Oysa, aynı AKP iktidarı onlarca inşaat patronunun milyonlarca liralık vergi borçlarını bir kalemde siliyor.

Sermayeye gelince af, vatandaşa gelince erteleme.

İktidar partisi AKP saflarından hiç kimse HES’leri sorgulamıyor, yıkılan HES barajının sularının bir şehri enkaza çevirdiği konusunda tek bir söz dahi söylenmiyor.

AKP hükümetinin bölgede doğayla savaşı ve rant politikaları kader olabilir mi? Buna kader değil düpedüz tasarlanarak yapılan cinayet denir.

ALİ ERBAŞ NEYİ TEMSİL EDİYOR?

Bütün bu yaşananları ilahi takdire yoran AKP ve egemenler, fikriyatlarının arka planını da doldurmak için ideolojik saldırıya geçerek iktidara karşı oluşması muhtemel tepkileri mas etme adına Diyanet İşleri Başkanı'nı acilen felaketin yaşandığı Giresun’a gönderdi. 

"Yaşadıklarımız kader değil sadece sermaye sınıfının yüksek çıkarları için bölgede uygulanan AKP politikalarının sonucudur” anlayışını kırmak üzere, din ve devlet adına görevlendirilmiş bir "yetkili" gönderildi.

Erbaş’ın ziyaretine tepkiler artınca tetikçi bir gazete halkın tüm sorunlarını bir yana bırakıp karşı saldırıya geçerek tepkilere din ve dinsizlik üzerinden eleştiriler getirdi. "Allah’ın takdirini sorgulamak dinsizliktir" diyerek tüm yaşananları unutturup olayı başka boyutlara çekme çabası içerisine girmişti. Ama bu söylem bölgede karşılık bulmamıştır. Çünkü insanlar yaşayarak öğrenmeye başladılar. Artık mızrak çuvala sığmamaktadır.

Biz yaşam alanı diyoruz ,

Biz yaşam alanı diyoruz onlar doğal kaynak diyor. İşte, aramızdaki fark burada. Biz yaşayabileceğimiz bir dünyadan bahsediyoruz, onlar enerji diyor, rant diyor, para diyor. Bölgede doğaya zarar veren tüm projelerden vazgeçilmeli, yapılanlar da iptal edilmelidir. Bu şekilde saldırmaya devam ederlerse bölge daha büyük felaketler yaşayacak ve çocuklarımıza yaşanabilecek bir dünya bırakamayacağız.

Bu konuda en anlamlı açıklamalardan biri DEKAP’tan (Derelerin Kardeşliği Platformu) gelmiştir. 

DEKAP, “HES’ler kimleri besler” başlığıyla yaptığı açıklamada; 

“Bizler; tamamen bağımsız yerel bir halk hareketi olan Derelerin Kardeşliği Platformu (DEKAP) ve bileşenleri olarak, yurt genelindeki bütün HES ve benzeri rant projeleri durdurulup, iptal edilinceye kadar, ayrımsız olarak tüm HES ve rant projelerine karşı Anayasal, yasal, hukuki, demokratik ve yaşamsal haklarını sonuna kadar kullanacağız. Yeşil yol gibi yayla yolları, taşocakları, maden aramaları, nükleer ve termik santrallere, deniz dolguları, dere ıslahları karşısında da aynı kararlılıkla duracağız. Biline!” diyerek bölge halkının kararlılığını ortaya koymuştur.

Şimdi cevabı merak edilen birçok soru ortada duruyor:

- Giresun-Dereli olayı araştırılacak mı?

- Yoksa "doğal afet, Allah'tan" denilerek, diğer felaketlerde olduğu gibi unutturulacak mı? HES'lerle akarsulara atılan düğümlerin etkisi irdelenecek mi?

- Yol yapımlarında kullanılan patlayıcıların yeraltı sularının yataklarında yarattığı sorun ele alınacak mı?

- Karadeniz'de yaratılan doğa tahribatının iklim değişimi-selin oluşumuyla bağı ortaya konulacak mı?

- Binalara verilen ruhsatlar gözden geçirilecek mi?
- Kısacası, AKP bu kez iğneyi kendisine batıracak mı?

Bölgeden farklı gündemlerle görüşmek üzere…