Kaldırmaz...

Sürücü ehliyetim yok. Çoğunlukla yayayım. Şu duraklara koydukları dijital ses makinelerinden sonra trafik ışıklarına bakma alışkanlığımı da kaybolduğundan, sorsanız, yanma sıralarını bilemem.

Seçimlerden sonra koalisyon mevzularında haberlerin manşet dili, kırmızı çizgi, yeşil ışık diye geçmeye başladığında  aklıma gelir oldu.  Siyasi gündemlerin ağırlığı ne zaman artsa geçmişe de baktığımızda hep bu trafik ışıklarını görürsünüz. 

Trafik ışıklarının sıralamasını ben öğrenirim elbet ama siyasetin trafik ışıklarındaki  sıralamayı unutmuş olamayız. 

Evet seçim bitti.

Seçimlerden sonra “AKP’yi yalnız bırakın” dedik.  Ve seçimlerden hemen sonra ortaya çıkan tabloda  tek başına iktidar olma hakkını kaybetmiş bir partinin “Ortak arıyorum” çığlıklarına karşı diğer partilerin  sarı ışıkta beklemelerini,  AKP  ile koalisyona değil onu yalnız bırakmaya hazırlanmaları gereğini vurguladık.

Tıpkı sarı ışığın en az süreli ışık olması gibi, burada bu ışık fazla yanmayacak ve belli ki kısa bir zaman içerisinde AKP, aradığı koalisyonu bir şekilde bulacak. AKP cenahından akıtılan timsah gözyaşları, bazı aktörlerce yapılan özeleştiriler, birkaç kellenin uçurulacağına dair yaratılmaya çalışılan ”güven ortamı” AKP’nin ne kadar süreceğinden ve modelinden bağımsız olarak onu öyle ya da böyle kötünün iyisine taşıyacak. Burjuva demokrasisi 13 yıl sonra bu işe de bir “çare” bulacaktır. 

Gelelim diğer ışığa. Kırmızı ışık kime yandığına göre güzelliği değişen bir ışıktır. Tıpkı yeşil ışık gibi. 

Sarı ışıkta hazırlığını, “oyunu bozan ben olmayayım” diyerek AKP’ye şartlarını şimdiden sıralamayı kafaya koymuş bir kısmı da sıralamış her parti, AKP’nin bunları yapıp yapamayacağından bağımsız olarak kendine kırmızı, AKP'ye yeşil ışık yanmış olduğunu görmeyip yola fırlayan ve AKP lastikleri altında ezilme tehlikesini almış bir parti olacaktır. Sarı ışığın kıymetini hatırlamaları hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. 

Bu kısmı biraz  daha açalım.

Bugün AKP’nin yeni hükümet ve bundan sonrası için koalisyonu zorlayacağı ya da öyle görüneceği ve bu koalisyon içinde mutlaka kendisinin olması gerektiğini artık beyan etmiştir. Bununla birlikte MHP, çözüm sürecinin bitmesi ve “Kahrolsun bağzı yolsuzluklar” diyerek “AKP’ye millileş gel” demektedir. CHP, “Oy verin gitsinler” seçim sloganının şu an altında pratik olarak ezilmektedir. Soğukkanlı olmak ve Cumhuriyetin Partisi’ne yakışır hareket etmek kavramları ile tencerenin buharını almakta, AB’den seçim telefonu almakta, sorumluluğumuzun farkındayız diyerek,  şimdiye kadar “Sakın ha kapıma gelme”  diyememektedir. 

HDP, ise yayımladığı 15 maddelik deklarasyonun 8. Maddesi'nde, “7 Haziran seçimleri hiçbir partiye tek başına hükümet olma yetkisini vermemiş, koalisyon hükümetlerinin yolunu açmıştır. HDP, yeni hükümet kurma girişimlerinde meydanlarda dile getirdiği sözlere sahip çıkacak, ilkeli, sorumlu ve yapıcı siyasete devam edecektir. Türkiye halklarının lehine ve siyasal ilkelerimize uygun olacak hükümet kurma çalışmalarına destek verecek, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecektir. Bu vesileyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı halkların kararına saygılı olmaya, Anayasal sınırlara çekilerek 'ülkeyi normalleştirmeye' çağırıyoruz” demiştir.

Kandil’den gelen “Emanet oy” ayarını paranteze alırsak dün Yine Kandil’den yapılan açıklama ile AKP ile koalisyonun şartları da artık açıklanmıştır. PKK Merkez Komitesi Üyesi  Muzaffer Ayata, Fırat Haber Ajansı’nın hükümet ve koalisyon sorusuna aşağıda uzun olarak alıntıladığım şu yanıtı vermiştir:

“Koalisyonda birbirine yakın olan partiler bir araya gelir anlaşır. Mevcut durumda AKP ile MHP oyları hükümeti kurmaya yetiyor. Zihniyet olarak da birbirine yakın. AKP öyle çok demokratik geleneği olan demokratik kültürünü içselleştirmiş bir parti olarak görmemek gerek. Tabanlar bir birine çok yakın. Türk İslam sentezinde MHP de Türklük tonu ağır basıyor, AKP de ise Müslümanlık tonu ağır basmaktadır. Onun dışında fazla farkları yoktur. AKP demokrasi ve barış süreci diyor. Barış sürecini kendi lehine kullanıp yok olmaktan kurtulmak istiyor, güya ben başlattım diyor. MHP ise buna tam karşıttır. Aralarındaki sorunları budur. Burada da anlaşma, uzlaşma imkânları olabilir. AKP bunu biraz geri iter, zaten seçim sürecinde oldukça geriye itti. Sürüncemede bırakır öne çıkarmaz. İktidarını güvenceye almayı esas alır. Öyle bir ittifak kurulabilir. CHP’nin ve HDP’nin oyları koalisyon için zaten yetmiyor.HDP mevcut bu durumda AKP ile bir koalisyona girmez. Çok zor. Ancak hangi temelde olur. Eğer AKP barış sürecini sahiplenirse, ortak bir proje olarak bunu sürdürmek isterse, bu temelde anayasal bir değişim, köklü bir çözüm ve yine seçim yasalarından 12 Eylül kurumlarının kaldırılmasına kadar belli bir projeyi geliştirirse HDP ile AKP koalisyonu tartışıla bilinir. Ya da AKP azınlık hükümetini dışardan destekleye bilir. HDP başardı sözünde durdu. İşte biz Erdoğan’ı başkan yapmayacağız, AKP’ye oylarımızı peşkeş çekmeyeceğiz, kimseyi kandırmayacağız dedi. Herkes bunu bilsin kamuoyu bunu bilsin dediler. Çünkü zamanında bazı asılsız haberler ortaya atıldı. AKP-HDP anlaşmış gibi, HDP oylarını sanki AKP’ye aktaracak gibi temelsiz söylemlerdi, ancak ortaya çıkan sonuçta bunu gösterdi ki böyle şaibeler boşa çıkarıldı. Şimdi artık eşit şartlarda olan iki güç var. AKP hükümeti düşürülmüş Erdoğan’ın başkanlık hayallerine son verilmiştir. Bu konuda HDP başarılı. HDP tabanının da talep ettiği barış demokrasi hak ve özgürlüklerin genişletilmesi temelinde anlaşmalar ve uzlaşmalar olabilir.”

Her durumda her üç parti için kafasına uygun bir AKP belirmektedir. AKP gibi bir sermaye ve devlet partisinden siyasetin kuralı içinde sayılacak, “Asla yapamayacaklarını talep etmenin” yerini her üç parti için son tahlilde “ Bak bunu yapabilirsin” önerileri gelmekte, AKP, seçim dönemindeki gibi karşıya alınan değil,  meşruiyetin ciddi derecede sorgulanacağı gerçeğinden hareketle,”yanına gidecekleri “ de değil, “yanlarına çekecekleri “ bir parti olup çıkmıştır.

AKP ve demokrasi, AKP ve katliamlar, AKP ve hırsızlıklar, AKP ve halk düşmanlığı liste uzun. Ve bu seçimler AKP’nin iktidarda öyle ya da böyle kaldığı her durumda hafiflenmeyecektir.  AKP’nin Haziran ile durduğu, seçimler ile mevzi kaybettiği bu tablonun kıymetini nasıl bileceğimiz cevabını aradığımız bir soru olmaktan çoktan çıkmştır.13 Yıl bizlere bunu her dönemi ile göstermiş olmalıdır. AKP’nin içeriden ya da dışarıdan belli sözler ile destekleneceği her durumda 12 Eylül 2010 koşullarına geri dönüleceği unutulmamalıdır. Kaybettiği meşruiyeti referandumla kazanan ve zamanı gediklerini kapatmaya harcayan AKP,  karakteri gereği yapamayacağı, ya da dönüşerek  dahi olsa kalan kişiliğini dayatacağı bir dönemde, azıcık bir meşruiyete çöldeki bedevinin suya ihtiyaç duyduğu kadar ihtiyaç duymaktadır. Ve bu su damlası şu an hiçbir parti kapıyı net olarak kapamadığından diline damla damla akmaktadır. 

Trafik ışıklarına ne oldu diye sorarsanız. Kırmızı ve yeşil demiştik. Belli ki bu ışıklar Türkiye siyasetini kaldıramayacak. 

Kendisine kırmızı ışık yanan ve direk dibinde giderek çoğalan yayaların sabır göstermeyip yeşili beklemeden birlikte yola adım atmaları ve araçların mecburen durması sahnelerinin her birimiz içinde olmuşuzdur. Bu artık halkın trafiği demektir.

Haziran'dan öğrendiysek bunu öğrendik. Tarihimizden de kime kırmızı yakacağımızı, Neye geç diyeceğimizi…

31 Mayıslardan 15- 16 Haziranlardan aldığımız güç bu trafiği çözecek.

İki yıl önce kaybettiğimiz Haziran yoldaşlarımızın ve 15-16 Haziran’da öldürülen işçi kardeşlerimizin anısını önünde saygıyla eğiliyorum. Onlara verdiğimiz sözü tutacağız. AKP’yi ve sermayeyi yeneceğiz…