Türkiye sosyalistleri daha Kurtuluş Savaşı yıllarında, kayıtlı ve şartlı olsa da, Millicileri, sonradan Kemalist olan Kuvayi Milliye hareketini destekledi. Çünkü bu hareket anti-emperyalistti! Rus komünistleri de böyle görüyordu. Komünistler desteklerinin karşılığını tasfiye edilerek gördüler. Destek için gelen TKP liderlerinin boğularak öldürülmesi, sosyalist hareketin yasaklanması, hala bu gün “Nazım Nazım” denmesinin tarihi psikolojisini yansıtıyor. Hareket neredeyse tek kişiyle temsil edilir duruma gelmiştir. Lenin’in, Stalin’in, Troçki’nin öldürüldüğü, ama Mayakovski’nin, Gorki’nin ayakta kaldığı, tarihin bu yaratıcılar üzerinden anımsandığı bir Rus komünist hareketi düşünün! Lenin yok, Stalin yok, ama Mayakovski, Gorki var!
Tekrar toplanan sosyalist hareket, 1960’lardadır, sosyalist devrimi savunmaya başlamıştır. Ama, çok parlamentarist, çok temkinli olduğu için, aslında hiç de sosyalist olmayan milli demokratik devrimciler tarafından, sosyalizm adına tasfiye edilmiştir. Çelişkilerle doludur. Sosyalizm adına, milli demokrasiyi savunmak. Bu gelişmenin sonucu önce 12 Mart, sonra 12 Eylül’dür.
Hızla anımsayalım: Ayakta kalma, derlenme, toparlanma, birleşme dönemlerini. TİP ile TKP birleşmiş, aradan geçen zamanla, tekrar birleşilmiş, ÖDP ortaya çıkmıştır. Bu partinin gövdesi yine eski milli demokratik devrimcilerdir. Ama, milli demokrasi, radikal demokrasiyle yeniden formüle edilmiştir. Hep demokrasi, hep demokrasi! Milli yerine radikal olsun bu kez!
Akıl hep demokrasidedir. Ama, kalp, soldan, sosyalizmden atmaktadır.
Elbette, kalp sosyalizmde, akıl demokrasideyse, ikisinin arasında, sesin çıktığı yerdir, hep “sosyalist demokrasi” var demektir. Bu nedenle, Türkiye sosyalisti, Livaneli şarkısından sonra, örneğin “Karlı Kayın Ormanı”nı, ardından Şarkışla’yı, Nurhak’ı, Kızıldere’yi söylemekte, yanında da bol bol Lenin, Stalin, Troçki tartışmasına girebilmektedir. Cezaevleri, işkencehaneler, konuşanlar, “ötenler” elbette acının ve kahramanlığın sembolleridir.
Türkiye sosyalistinin geçmişinde acı, mücadele, kahramanlık, direniş ama hep, yenilgi, tasfiye vardır. Duygular elbette sosyalisttir. Ama, sosyalist kuşakların aklında nedense hep demokrasi asli yeri işgal etmiştir. Bu demokratlık ya ilk kuşakların anti-emperyalizmi içinde erimiş, ötelenmiş sosyalizminin “demokrat”, “ulusal” devrime destek stratejisi şeklinde olsun, ya da, 1960’ların, 1970’lerin “milli demokratik” devrimi tamamlama stratejisi şeklinde. Elbette, ana akımın dışında duranlar bulunmaktadır. Sayıları, etkileri azdır.
***
Atlayarak bu güne gelelim: Haziran 2015 seçimleri Türkiye sosyalistlerinin demokrasiye olan bağlılıklarını, akıllarını, en billur haliyle, tekrar gösterdi. Geçmişte olduğu gibi, karşı tarafın gücüne, ülkenin ve toplumun bulunduğu “aşamaya” bakılıp konum alınmıştır. Geriletilmesi gereken bir güç mü var, onu kimler geriletir diye bakılıp, destek oraya sunulmuştur. Tarihsel olarak, bu tavır önce Millicileri, atlayarak gidelim sonra CHP’yi, nihayetinde bugün de Kürt hareketinin yasal temsilcisi HDP’yi desteklemek şeklinde kendini göstermiştir. Önce anti-emperyalist Milli hareket, on yıllar sonra da aşırı sağa ve Demirel’e karşı orta solcu CHP desteklenmiştir. Devamı malumdur: 12 Eylül’e, Özal’ın neo-liberalizmine karşı SHP, sonra CHP. Gelinen aşamada, AKP’ye karşı, büyük ölçüde HDP, bir ölçüde de CHP desteklenmiştir.
Türkiye sosyalistleri ideolojik ve kalben sosyalisttir, ama, aklı, içine giremediği bir oyuna dışarından stratejik hesaplarla dahil olma çabalarıyla doludur. Bu çabalarsa, “demokrasi” güçlerini savunma, destekleme şeklinde gerçekleşmektedir. AKP’yi geriletmek” için, HDP, CHP desteklenmelidir! Sonra? Sonrasına bakarız! Zaten mevzileri kazıyoruz!
Güç (kuvvet) hesaplamaları, strateji hesapları, planlarıdır, sonraki aşamada uygun gelişme ve atılım olanağı ortaya çıkar diye yapılmaktadır. Mustafa Suphi’nin hesabı, planı, anti-emperyalist Kemalist hareket başarıya ulaştıktan sonra komünist hareketin gelişme olanağını öngörür, bekler. Durum bugünün sosyalistleri, Haziran bileşenleri için de aynı olmuşa benziyor. AKP düşecek, Kürt hareketi HDP aracılığıyla mecliste temsil edilecek...Ama, destek HDP ve CHP’ye giderken, Haziran hareketi de devam edecek her nasılsa!
Başkalarını güçlendirerek kendini güçlendirmeye çalışmak! Ya da, kısa vadeyi orta ve uzun vadeye feda etmek! Yeter ki demokrasinin önü açılsın, demokrasinin büyük belalarından kurtulalım! Sonrasına bakarız...
***
Oysa, sosyalist bir strateji, her zaman ve her yerde, her ittifak ya da destekte, ancak ve ancak kendisinin güçlenmesini amaçlamalıdır. İleride güçleneceği ortam yaratılsın diye hep başkalarını desteklememelidir. O ortam ileride ortaya çıksa bile, yararlanabilecek durumda olması zordur. Gücünü baştan başkalarına aktarmıştır. Aktardığını da tekrar alması mucize gerektirir.
Bu sorun, klasik çalışmalarda, “örgütsel”, “ideolojik” bağımsızlık kapsamında ele alınmış, ayrıntılarıyla işlenmiştir. Ancak, dikkat edilmesi gerekir, “politik bağımsızlık” tartışmasına gerek bile duyulmamıştır. Politikada esneklik, politikanın doğası gereği zorunludur. Ancak, bu politik esnekliği, her zaman, politik gücün önce korunması, sonra da arttırılması amacıyla göstermek gerekir. Kendi gücünü zayıflatan bir esneklik, öz gücü koruma olanağını bile zayıflatır.
Politik esnekliğin iki farklı ortamı bulunuyor ve mutlaka, iki ortamda da, kendi gücünü korumak ve olanaklıysa arttırmak amacını taşıyor. Birinci ortam, demokrasini olmadığı ortamdır. Neler gerektirdiği biliniyor. İkincisi ise, az ya da çok, ama görece gelişmiş bir demokrasidedir. İkinci durum Türkiye’nin en azından elli yıllık dönemidir. Bu dönem 12 Mart ve sonrasıyla 12 Eylül ve sonrası yıllarla elbette kesintiye uğrar. Zaten bu kesintilerin haricindeki uzun dönemdir ki, Türkiye sosyalistlerini demokrasi-sosyalizm ilişkisinin açmazlarına, karmaşasına sürüklemiştir. Bu açmazlardan, karmaşadan kurtulmanın bir yolu olarak, Türkiye sosyalisti “milli demokratik devrim” ve benzeri devrim stratejileri geliştirmiştir. Sosyalistin sosyalizmi ancak kalpte, niyetlerde, duygulardadır.Aklı, bu bağlantılarla birlikte olsa da, demokratik amaçlarla doludur: Bağımsızlık, anayasa, eşitlik, özgürlük, kardeşlik! Elbette, 1970 sonrası sosyalizmin demokrasinin önününe geçtiği bir dönemdir. Ama, buradaki sosyalizm bile, Maocu bir halk demokrasisi çerçevesini aşamaz!
1950 ile 1960 arasını Nazım temsil ediyor neredeyse, tek başına. Livaneli şarkılarının sevilmesinin esas nedeni budur. 1960 ile 1980 arasını ise Şarkışla, Nurhak, Kızıldere türküleri... Son on yılların Grup Yorum şarkıları bu dönemin 12 Eylül sonrasıyla harmanlanmasıdır. Hepsinde kalp soldan, sosyalizm için atmaktadır. Ama, akıl hep demokrasidedir. Eşitlik ve özgürlüktedir. Bu ister işçilerin haklarında, ister Kürtlerin haklarında görülsün. Hak için, ya da zulme karşı mücadele edilsin, hep demokrasi çerçevesinde kalırız.
Oysa, sosyalizm, eşitlik değil, onun çok ama çok ötesinde, sınıfsal ilişkilerin, sınıflı toplumun aşılmasını amaçlar, söyler, ister. Özgürlük, sadece hak elde etmek, zulmü bitirmek değil, bunların çok ama çok ötesinde, tüm yönetilenlerin yönetici olması için mücadeledir.
Ama bunları söyleyecek aşamada değiliz, denecektir! Söylesek bile kime, diye eklenecektir. Gücümüz nedir ki, diye sorulacaktır!
Yanıt: Başkaları, pek çoğu, demokratik amaçlar, haklar, peşinde koşuyor zaten. CHP ve HDP, liberal ya da sol, halkçı, demokrasi peşindedir. Hatta, MHP bile, RTE’nin anayasal sınırlara saygı duymasını, cürüm işleyenlerin yargılanmasını istemektedir. Bu parti eski faşist döneminin imajından yıllardır rahatsızdır.
Bir tehlikeye karşı CHP ya da HDP türü partilere, hareketlere doğrudan ya da dolaylı destek, yeteri kadar “demokratın” olduğu bir ortamda, fazla demokrasi sevgisidir. Kuramın stratejiye, stratejinin de taktiğe indirilmesidir. Sosyalistlerin “demokratik görevleri” gereksiz yere ve fazlasıyla kendilerine görev bilmeleridir.
***
Kemalistlerin bile Kemalizmi terkettiği bir tarihte, Doğu Perinçek’in durumunu düşünün!
Neredeyse herkesin demokrat olduğu, gidip gelse bile demokrasiye döndüğü bir tarihte, sosyalistlerin CHP ya da HDP’yi desteklediği bir durumu düşünün!
Haziran hareketinin tüm meyvelerini bunların topladığını bir de!
Geriye kalben sosyalizm, aklen demokrasi kalır sadece!...
***
“Yiğiidim aslaaaaanııım, burdaa yatıııııyorr..”
Ya da,
“Şarkışlaa’yaa düşüüürmesiin, oooy oyyyy...”...
Devam eder, gider...