'Kadınlar, derlerdi, parçalanarak ölür...'

Kadın olmak, kadınlığı yaşamak zordur. Dünyanın neresinde olursanız olun mücadele gücü, azim, emek ister. Erkek; annelikte fedakȃrlık, eş olmakta güzellik, yatakta kıvraklık ve isteklilik, mutfakta beceriklilik, iş dünyasında yeterli para bekler. Kadın; kimi zaman cinsiyetinden dolayı aşağılanır, cinsiyetçi zavallılarca hor görülür. Kimi zaman tacize, tecavüze uğrar, kimi zaman ekonomik bağımsızlığını kazanmış olsa da bedel öder. Mini etek giyse suç olur, makyaj yapsa aranıyor, kahkaha atsa hafif, karşısındakine evet dese basit, hayır dese kibirli olur. Özgürlüğü ahlaksızlık, fikirlerini müdafaa etmesi ukalalık sayılır. Kolay boşanamaz, boşandığında da hesap soranı çok olur.  

Kadın olmak zordur. 6 yaşındaki G. Akdeniz gibi babanızın kuzeni tarafından defalarca tecavüz edilebilir, öldürülebilirsiniz, cesediniz ormanda bulunabilir. 21 yaşındaki F. N. Çelik gibi evinize internet kurmaya gelen birisi tarafından koli bandı ile bağlanarak tecavüze uğrayabilirsiniz. 20 yaşındaki Özgecan Aslan gibi arkadaşınızla gezdikten sonra evinize dönerken dolmuştaki son yolcu olduğunuz için saldırıya uğrayabilirsiniz. Dengesizin biri 'Bana kimse hayır diyemez,' söylemiyle yahut o gün şort giydiniz diye sizi hastanelik edebilir, dahası ana akım medya bu haberi yaparken 'giydiği elbisenin dekoltesinden aldıkları cesaretle' gibi sözcükler kullanarak saçmalayabilir.  Ne de olsa her kadını potansiyel av olarak gören bir zihniyet ve bu zihniyetin güç aldığı "Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek!",  "Tecavüze uğrayan doğursun, devlet bakar!", "Kadın iffetli olacak, herkesin içinde kahkaha atmayacak!" gibi söylemler var.

Hele bir de ortada savaş / iç savaş varsa kadının çektiği çile katmerlenir. Savaşlardan her zaman en çok kadınlar zararlı çıkar. Gençler ölür, şehirler sabahtan akşama dek bombalanır; yiyecek, içecek, temiz su bulunmaz; kadınlar tecavüze uğrar, kendini kurtarabilenler göçe zorlanır. Bakın, Avrupa - Akdeniz İnsan Hakları Ağı Suriye'de çatışmaların başladığı 2011 yılının Mart ayından bu yana 6000 kadar kadının tecavüze uğradığına, bu kadınların evlerini terk etmek zorunda bırakıldıklarına işaret ediyor. Hazırlanan raporda kadınların çocuklarıyla birlikte canlı kalkan olarak kullanıldığını, kaçırıldığını, işkenceye maruz kaldıklarını vurguluyor.

Kadın olmak zor. Dünyanın neresinde olursanız olun çok zor. Hele bir de ortada savaş / iç

savaş varsa...  Tabucchi; “Yolculuklar ve Öteki Yolculuklar” adlı yolculuk kitabında (Yolculuklar ve Öteki Yolculuklar, Antonio Tabucchi, Çev: Semin Sayıt, Can Yayınları, Nisan 2016.) günümüz Katalonya yazarlarının en ünlüsü olan Mercè Rodoreda ve Barcelona’dan bahsederken “Romanın başkişisi saf ve masum Colometa’nın kendi yaşamının acımasızlığını bilinçsiz bir kahramanlıkla dile getirdiği “La plaça del diamant”, kuşkusuz İspanya’daki iç savaşa ilişkin en tüyler ürpertici romandır; tam da iç savaş olmasına rağmen ondan hiç sözü edilmediği için. Mercè Rodoreda savaşın canavarlığını, ondan açıktan açığa söz etmeyerek sadece zavallı Colometa’nın yaşamını nasıl etkilediğini anlatarak göstermeyi

başarmıştır,” (Tabucchi 2016: 62) der. 

"Güvercinler Gittiğinde"  iç savaşın bütün vahşetiyle akıp gittiği 1930’lu yılların Barcelona’sına bir kadının yaşamı üzerinden tanıklık eder. Mercè Rodoreda; savaşın bir kadının üzerindeki etkilerini, gerginliklerini, çıkmazlarını güvercinler vasıtasıyla yansıtır. Gündelik yaşamı sürdürme çabası, ekonomik sıkıntılar sebebiyle çalışmaya başlaması, çocuklar ile güvercinlerin bakımı, ev - çocuklar - iş üçgeni sonucu hissettiği yorgunluk, yaptıklarının kıymet görmemesi kadın olmanın zorluklarının göstergesidir Colometa için. “Yorgundum; çalışmaktan ölüyordum ve her şey geriye gidiyordu. Quimet, hayatımı yardım ederek geçirmek yerine bir parça yardıma ihtiyacım olduğunu görmüyordu ve kimse beni anlamıyordu ve herkes sanki ben bir insan değilmişim gibi daha fazlasını istiyordu benden, Quimet ise ancak, güvercinleri alıp hediye etmeye bakıyordu.” (Rodoreda:110)

Colometa; evlenmiş, doğurmuş, yaşam denen mücadeleye atılmış ve kendi deyimiyle parçalanmaya başlamıştır. "Çiçekli bir yoldan girildiğini, gözyaşlarıyla dolu bir yoldan çıkıldığını söylemişlerdi. Ve seni neşeyle tuzağa düşürürlerdi... küçüklüğümden beri işittiğim, insanı parçaladıklarıydı. Ve ben parçalanmış olarak ölmekten hep çok korkmuştum. Kadınlar, derlerdi, parçalanarak ölür... Bu iş evlendiklerinde hemen başlar. Ve iyice parçalanmamışlarsa ebe bıçakla ya da cam şişenin parçasıyla parçalamayı tamamlar ve artık ebediyen öyle kalır kadınlar, ya parça parça ya da dikilmiş, bu yüzden evli kadınlar biraz ayakta kalsalar hemen yorulurlar." (Rodoreda: 46)

Colometa kendine uygun görülen rolü oynar; aşık olmaya, sevmeye vakti yoktur; çalışmak, çocuklarına bakmak zorundadır. Devrime katılan Julietta gibi aşkı ve savaşı yaşaması imkȃnsızdır.  “ …Onun öylesine âşık bir halde geçirdiği o gece gibi bir gece geçirmeyi çok isterdim dedim ama benim çalışma odalarını temizleme, toz alma ve çocuklara bakma işim vardı ve dünyanın bütün o güzel şeyleri, rüzgâr, canlı sarmaşıklar, havayı delen serviler, bir bahçenin bir yandan öbür yana giden yaprakları benim için yaratılmamışlardı. Benim için her şey bitmişti, tek beklentim üzüntü ve dertti.” (Rodoreda:136).  

Kocası da savaşa gider ve bir 'erkek gibi' ölür.  Açlık ve yokluk Colometa ve çocuklarını derbeder eder. Oğlunu bir süreliğine yurda göndermek zorunda kalır. Ölmeyi, dahası çocuklarını öldürmeyi bile düşünür. İş bulamaz; eski işvereni yoksullara daha fazla tahammül edemeyeceklerini, Colometa’nın da tıpkı kocası gibi kızıl olduğunu söyleyerek onu geri çevirir. Son anda eskiden güvercin yemi aldıkları dükkânın sahibi Antoni (savaştan dolayı çocuk sahibi olamayacağını, sağlıklı bir erkek olmadığını dile getirerek) bir aile kurabilmek amacıyla evini onlara açar.  Ve Colometa, Antoni ile evlenir.

İnsanın aklına Antoni'nin sağlıklı bir erkek olması gidişatı değiştirir miydi sorusu gelse de, Colometa bir erkek üzerinden kendi yaşamını kurup devam ettirmek durumunda kalsa da, "Güvercinler Gittiğinde" kadınlar adına umut verici bir kitap. Kadının emeğinin, varlığının, alın terinin, gerçekliğinin görmezden gelinmemesi gerektiğini ve savaşın korkunçluğunu vurgulayan bir kitap.

 

* Güvercinler Gittiğinde, Mercé Rodoreda,  Çev: Suna Kılıç, Alef Yayınları, Haziran 2016.