Kadın ve devrim
Büyük Ekim Devriminin yıl dönümünde bunun hatırlanması önemlidir. Zira Ekim Devrimine belki de en çok bu yönüyle bakmak, yani eşitliğin ilk koşulu olan maddi dinamiklerle bakmak bugün daha da anlamlı hale gelmiştir.
Bugünlerde neredeyse tek gündemimiz hayat pahalılığı. Çarşı, pazar el yakıyor. Market rafları önünde topluca hipnoz yaşıyoruz. Rafa uzanmakla geri çekilmek arasında zaman geçmezken, bu kararsız hareketlerin açık ettiği yoksulluktan hafifçe utanarak hızla yan taraftaki rafa doğru kaçıyoruz.
Zorunluluklar kuşkusuz. Işıltılı vitrinlerin, tıklım tıkış rafları dolduran zenginliğin ardındaki "genelleşmiş meta üretimi", bize elimizin altında, bizzat kendi ürettiğimiz, ulaşılabilir hiçbir şey bırakmamıştır.
Komünist Manifesto’ya atıfla da söyleyebiliriz. Evet, kapitalizm yalnızca "dinsel tutkuların, şövalyece coşkunun, dar kafalı duygusallığın en ilahi vecde gelmelerini" değil, kadınlığın yüzyıllardır biriktirdiği kültürü ve ekonomiyi de "bencil hesapların buzlu sularında boğmuştur".
Bugün örneğin yoğurdu, peyniri, şarabı, birayı her şeyi evimizde yapabiliriz. Ama önce süpermarkete uğrayıp sağlam bir alışveriş yapmamız gerekir. En temel yaşam maddeleri, gıda ürünleri ancak piyasa aracılığıyla edinebildiğimiz şeylerdir. Oysaki kapitalizmden önce bu en temel ihtiyaç maddeleri kadınlar tarafından bizzat üretiliyordu, ev bir tür işyeriydi. Örneğin 1500’lü yılların Avrupa’sında biracılık denilen şey kadınlardan sorulurdu.
Temel yaşam maddelerini piyasadan temin etmek zorundayız. Bunun için de “ücretli emeğin” bir parçası olmak zorundayız. İşte kadınlar için temel açmaz buradadır. Nedenleri ayrı bir konu olmakla birlikte bugün kabaca aradan geçen 500 yıldan sonra kapitalizm ücretli emeğe ilişkin temel bir “cinsiyetli ayrımcılığı” sürdürmektedir.
Küresel ölçekte, çalışma çağındaki kadınların %42’si üstlendikleri ücretsiz bakım sorumlulukları yüzünden ücretli emek gücüne dahil değil; bu rakam erkeklerde sadece %6’dır.(1)
Dünyamızda kapitalizmin girmediği delik neredeyse kalmamasına rağmen bugün kadın işsizliği, Ortadoğu’nun kimi ülkelerinde yüzde 85’e, Türkiye’de yüzde 70’lere varmaktadır. Gelişmiş kapitalist ülkelerde bile yüzde 30’lara varabilen bir kadın işsizliğinden bahsediyoruz.
Denilebilir ki kapitalizmle birlikte kadınlar tarihte ilk kez temel yaşam maddelerine bu kadar uzak düşürülmüş, ücretli emeğin parçası olamadıkça “yaşamın idamesi” için daha fazla bağımlı ilişkiler kurmaya mecbur kalmışlardır.(2)
Buradan bir sonuca varabiliriz.
Eğer dünya üzerinde hala insanlığın bir yarısı “cinsiyetinden” dolayı iki kat, üç kat, beş kat daha fazla açlığa, yoksulluğa, bağlı olarak evsizliğe, sağlıksızlığa, eğitimsizliğe mahkum bırakılıyorsa; eğer erkek egemenliği iktidarını ilk olarak buraya kuruyorsa “meselenin yüreği” devrime uzanmaktadır.
Evet, kapitalizm ve ataerki hükmünü açlık üstüne kuruyorsa o açlık yok edilmek zorundadır. Açlık, yoksulluk, insan onuruyla bağdaşmayan bir yaşam yok edilmelidir. Eşitliğin ilk koşulu buradadır.
Büyük Ekim Devriminin yıl dönümünde bunun hatırlanması önemlidir. Zira Ekim Devrimine belki de en çok bu yönüyle bakmak, yani eşitliğin ilk koşulu olan maddi dinamiklerle bakmak bugün daha da anlamlı hale gelmiştir.(3)
Devrim ezilenlerin gücüdür, devrim gerçekçidir.
Bu nedenle başka coğrafyalarda kazanılması on yıllara, yüzyıllara yayılan, küçük reformlar için büyük bedellerin ödendiği hakların (oy hakkı, medeni haklar, Şeriatın ilgası, çalışma, eğitim hakkı vb) devrimle tek celsede çözülebilir konular olması anlamlıdır.
Bu nedenle örneğin Natalya Meklin, 20 yaşında bombardıman uçağı pilotu olarak çalışmaya başladığında (1942) “hür dünyanın” pek çok ülkesinde (Fransa gibi) kadınlar seçme-seçilme hakkına ya da koca onayı olmadan çalışma hakkına bile sahip değildir.
Burada yalnızca haklar değildir konu. Hatta asıl konu, kadını emek sürecinden, üretim ve tüketim olanaklarından dışlamayan, tam istihdam hedefli asgari çizgidir. Kapitalizmle bağdaşmayan, kapitalizm sınırları içinde imkansız olan budur.
Bu nedenle modern kapitalist dünyanın kadınlarına moda dergilerinde "ev kadınlığı" propaganda edilirken, sosyalist devrimin anayasası kadın ve erkek tüm yurttaşlar için çalışmayı hem “hak ve ödev” hem de “onur meselesi” olarak tanımlıyordu.
Bu nedenle modern kapitalist dünyanın kadınlarına "çamaşır beyazlatmanın püf noktaları" reklam edilirken, sosyalist devrim erkekleri hedef almaktaydı: “Eşlerinin, kızlarının çalışmasını engelleyenler ‘sınıf düşmanıdır’. ”
"Hür dünyada" Amerikan tarzı müstakil ve şirin eviyle bütünleşen kadın ikonlaşırken, sosyalizm diyarında kadınlar için makinistlik, inşaat işçiliği, doktorluk, sanatçılık, otobüs şoförlüğü, mühendislik ikonlaşıyordu.
Bu nedenle 1954’te bütün Sovyetler Birliği’nde halk hâkimlerinin %50’si kadınken, aynı dönem İngiltere’de tek bir kadın hâkim yoktu.
Bu nedenle Batı’da 1970’li yıllara kadar neredeyse tümüyle erkek işi olarak görülen otobüs şoförlüğü ya da tren makinistliği, Sovyetler Birliği’nde çoktan kadınların içinde yer aldığı bir meslek haline gelmişti. Tramvay ve otobüs sürücülerinin yarısından fazlası kadındı.
Bu nedenle 1960’larda SSCB’de kadın doktor oranı %70’lerde iken, bu oran ABD’de %7 idi. Hatta Avrupa ülkelerinde tıp fakültelerine giren öğrencilerin en fazla 20’sinin kadın olmasına izin veren sınırlama 1970’lere kadar devam etmişti.(4)
Kapitalizmin "özgür dünyasında" hamile kadınların işten çıkarılması, işe alımlarda "hamile kalmama" sözleşmeleri sıradan uygulamalarken, devrim henüz ilk aşamalarında dahi annelik nedeniyle işten çıkarmayı ya da ayrımcılık yapılmasını katı biçimde yasaklamıştı.
Bu nedenle bekâr annelerin üniversite eğitimi almasını kolaylaştırmak için kurulan “anne-çocuk yurtları” sosyalizme ait bir olguydu.
Ve bu nedenle devrimin, kadınlar için asgari eşitlik çizgisini Kollontai, “iyi bir kreş, yirmi çeşit ajitasyondan çok daha değerlidir” şeklinde özetliyordu.
Bugün kadınların daha fazla açlığa, yokluğa, işsizliğe, hor görülmeye mahkum edildiği bir dünyadan bakınca tüm bunların ne büyük bir imkan barındırdığı daha iyi anlaşılabilir.
Selam olsun seni yaratana! Selam olsun Komünist kadınlara!
Kaynaklar
2-https://www.youtube.com/watch?v=3X6sLeiCBhw&ab_channel=K%C3%B6stebekAkademisi
3-Bu bir muhasebe yazısı değil elbette. Reel sosyalizm deneyimlerine ilişkin eleştirilerim için bkz.
https://www.yordamkitap.com/kadin-kurtulus-hareketi
4- Nuriye Ortaylı, “Bitirdiğimiz Binyıl ve Tıpta Kadınlar” https://www.ttb.org. tr/kollar/_kadinhekim/makale_goster.php?Guid=298637e0-fb8f-11e7-8ba2-003f3d72864a