Sezen Aksu’nun güzel şarkılarından biridir “Seni Yerler”.
Mahallenin yeni üyesi, edalı endamlı delikanlımız kadınları hoş bir telaşa sürükler. Kadınlar delikanlıya niyetlenir, “kaç yıllık arkadaşlar birbirini satar”. Komşu kızı spora stepe başlar. Terzi Mukadder bu uğurda malı mülkü satar. Kimisi, şanslı bir karşılaşma için kedi gibi sokakta sürtmekten helak olur.
Velhasıl bu delikanlı, kadınlarda “akıl fikir bırakmaz”: “Seni yerler yerler, seni ham yapar bu zilliler, yaylanmadan yürü, yoksa günah bizden gider”
Şarkının bu kadar eğlenceli olması belki de mahalledeki egemen cinsel senaryoyu tersine çevirmesindendir. Kadınlar arzu duyan, isteyen, “avcı” konumdadır burada. “İzleyen göz” kadının gözüdür. Kadınlar egemendir.
Gerçekte mahalle böyle değildir.
Mahallede fısıltı ve merak, bıyık burma ve “namus” vardır.
Mahalle, kadınların sıkı sıkı perdelerini çekmesidir. Dükkan önlerinde sıra sıra esnafın gelip geçenin eteğini saçını, orasını burasını dikizlediği yer “mahalle”dir. Mahallenin “izleyen gözü”, kadınların bedeninde sinsice dolaşan bir el olur.
Gündelik yaşamımızın pek çok ayrıntısında “bakışın kirinden” korunmaya çalışırız mahallede. Üstelik bekâr ya da evlenip boşanmış, dul bir kadınsanız, tüm günah işaretlerini hızlıca üzerine çekmeniz işten bile değildir.
Bu sebeple erkek arkadaşı ile yaşayan üniversite öğrencisi eline nişan yüzüğü takma gereği hisseder. Boşanmış kadın, kapısının önüne eski kocasından kalma ayakkabıyı koymayı ihmal etmez. Mahalle sathına girilince etek çekiştirilir, bluz düzeltilir, meme sırt kamburuna doğru ittirilir. Ve artık sokakta yürürken sınırları böyle kesin biçimde hissedilen o beden, tam olarak size ait değildir. Huzurunuz kaçar, rahatsız olursunuz.
Tam da burada rahat olmak nedir, rahat hissetmek nedir biraz bundan bahsedelim. Rahat mıyız acaba?
“Rahat olmak, kişinin bulunduğu çevrede huzurlu olmasıdır; öyle ki, kişinin bedeninin nerede bittiği ve dünyanın nerede başladığını ayırt etmesi zorlaşır. Kişi uyum sağlar ve bu uyum yüzünden bedenlerin yüzeyleri ortadan kalkar. Yüzeyin gözden kayboluşu öğreticidir: Rahatlık duygusu içinde, bedenler alanlara doğru ve alanlar bedenlere doğru genişler”(1)
Dolmuşa bindiğimizde, sokakta yürürken, bankamatik sırasında beklerken hissettiğimiz beden sınırlarımız bu değil mi?
Rahatlık bir tarafa, mahallede “bekar kadın” tekinsizliğin, türlü türlü günah sinyallerinin, düzen bozuculuğun adresi gibidir. Üstelik bunlar bilindik taşra hikayeleri değildir. Sözgelimi İstanbul’da Bağcılar’da, Fatih’te de böyledir. 2 yıl önce Beylikdüzü’nde yaklaşık 100 dairelik bir sitede yalnız yaşayan ve birbirini hiç tanımayan beş kadının daire kapılarına kirli kadın iç çamaşırı asılmıştı, belki hatırlarsınız.(2)
“Bakışın kiri” metafor sınırlarını zorlamıştır bu örnekte. Sevgilisine sarıldı diye dayak yiyen kadın vakıası geçtiğimiz haftalarda gündeme gelmişti. Örnekleri bir bir düşündüğümüzde taşra hikayesi sanılanın, nasıl da kolayca merkeze, en güvenli olduğu düşünülen kamusal alanlara sızdığını görebiliriz.
AKP rejimi kendi suretinde büyükçe bir taşra, adıyla “mahalle”, dev bir “izleyen göz” yaratmıştır.
Sıkı sıkıya çekilmiş perde, evden çıkış-eve geliş saatleri, giyimden postüre, “izleyen göz”den kir bırakmaya, mahallenin namusundan “bıyık burmalara” yaşadığımız taşra boğuntusudur.
Tüm bu anlatılanlar düz biçimde özgürlük, yaşam tarzı, gericilik vs değildir. “Kadın bekârlığı”; dağılan aile yapılarına karşın aileden aileye zıplayan ve “yeniden üretimin” yükünü taşımak istemeyen “erkek dünyasına” karşı kadınların bir başınalığını, hem çocuğuna, işine sahip çıkma zorunluluğunu, hem ötesinde “mahallede tutunma” çabalarını anlatır. Üstelik tüm bunlar destekleyici hiçbir politikanın olmadığı neoliberal sert iklimde, AKP rejimi gibi gerici, kadın düşmanı rejimlerde daha da ayyuka çıkmaktadır.
Bu sebeple boğuntusunu hissettiğimiz yerden başlamak, alternatifler yaratmak, tam da en güçsüz olduğumuz yerde dayanışmak, güçlenme stratejileri oluşturmak önemli görünmektedir.
1-Bu yazıda çeşitli örnekler için başvurduğum kaynaktır. Okunmasını tavsiye ederim. İstanbul’da Bekar Kadın Olmak, Ceren Lordoğlu, İletişim Yayınları(2018); s.50
2-http://t24.com.tr/yazarlar/hande-cayir/kapi-kollarina-kulot-asilan-kadinlar-anlatiyor-korkmuyoruz-ofkeliyiz,15993