Bu soruyu sorarken, katledilen canımız kardeşimiz Bahadır Grammeşin’i ve Nuh Köklü’yü anmadan olmaz. Ama bu güzel iki insana dair yazmayacağım bu hafta. Bu iki güzel insanı ise anmaya, davalarının takipçisi olmaya devam diyerek…
Evet Kadıköy’de ciddi bir güvenlik sorunu var. Taksim’in giderek İstanbullular için bir eğlence buluşma mekanı olmaktan uzaklaş(tırıl)ması, diğer yaşam alanlarının kısıtlanması ile birlikte Beşiktaş ve Kadıköy, özelilkle de Kadıköy kentli emekçiler, öğrenciler, orta sınıflar için cazip bir buluşma mekanı haline geldi. Açılan kafe, bar ve restoranın sayısını günlük olarak takip edebiliyorsunuz. Anadolu yakası metrosunun da yapılmasıyla yoğun bir nüfus akışı. Beraberinde mafyalaşma, rant kavgaları ve artan güvenlik riski. Bunlar üzerine çok yazılabilir. Ama bu yazıda tüm bu süreçle birlikte bir rant merkezi haline gelen Kadıköy (minibüs yolundan Göztepe’ye Bağdat caddesinden Moda’ya) ve kentsel dönüşümün de yarattığı risklerden söz etmeye çalışacağım. Bu köşenin temasına uygun olarak üç temel sağlık ve güvenlik riskinin altını çizebiliriz
1. Islah çalışmaları bilinçli bir şekilde tamamlanmayan Kurbağalıdere’nin yarattığı sağlık riskleri,
2. Kentsel dönüşüm sonucunda şantiye haline gelen mahallelerdeki asbeste bağlı sağlık riskleri,
3. Yine kentsel dönüşüm ile birlikte yıkım faaliyetleri kapsamında yapı makinaları ve hafriyat kamyonlarının yarattığı ciddi güvenlik riskleri.
Tüm bunlar bir araya geldiğinde sıcakta buz gibi biranızı yudumlarken yuttuğunuz tozun, kahvenizi daracık bir mekanda içerken duyduğunuz kokunun, karnınızı doyurmak için bir yere oturduğunuzda yanınızdan geçen devasa hafriyat kamyonunun sizi hala rahatsız etmediğini düşünüyorsanız bu yazıyı okumanıza gerek yok. Ama onbinlerce insanın artık canına tak dedi, dahası artık canlarımızı vermeye başladık bu rant kavgasına. Köşe yazısı sınırları çerçevesinde kısaca bu başlıklara değinmek, en azından bir tartışma açmak istiyorum.
Kurbağalıdere: Kadıköylüyü gerekirse kokuyla boğarız mantığı mı?
Kurbağalıdere kokuyor, siyaha boyanıyor, köpürüyor, ciddi sağlık riskleri taşıyor. Kadıköylüler ısrarla direniyor, mücadele ediyor "Kurbağalıdere zehir değil, temiz aksın" diyor. Kadıköy Kent Dayanışması konunun takipçisi, yalnızca onlar değil, Çevre Mühendisleri Odası da; “ Kokan sadece Kurbağalıdere değil, AKP'nin belediyecilik anlayışıdır” diyorlar. Çevre Mühendisleri Odası'nın Kurbağalıdere raporu ise derenin mevcut halinin nedenlerini ve çözüm yollarını anlatıyor. ÇMO'nun raporu son derece çarpıcı olguları ortaya koyuyor:
"Atıksuyun dereye verilmesini önlemek amacıyla daha önce derenin her iki yakasına yapılan kolektörlerden Hasanpaşa'dakilerin bazıları, Fikirtepe Bölgesindeki kolektörlerin tümü kırılmış ve daha önce Moda Kolektörüne verilen atıksu dereye verilmeye başlanmıştır. Bu yapılan çalışmayla Kurbağalıdere, açık bir kanalizasyona dönüşmüştür. Kurbağalıdere, 4. sınıf diye adlandırdığımız en kirli su kategorisindedir. Deredeki oksijen miktarı yok denecek kadar azdır ve şu an derede oksijensiz mikrobiyal faaliyet sürmektedir. Derede görülen kabarcıkların nedeni bu mikroorganizmaların oksijensiz ortamda gerçekleştirdikleri faaliyet sonucu çıkarmış oldukları gazlardır. Derenin koyu rengi ise dereye yüklenmiş ve parçalanmamış ya da bir şekilde dereden uzaklaşarak seyrelmemiş kirlilik yükünü işaret ediyor. Dereye evsel atık sular (kanalizasyon atık suları) boşalmaktadır. Ayrıca bölgedeki nüfus yoğunluğu, insan eliyle dereyi bir çöplük haline de getirebilmektedir. Dereden uzaklaşamayan bu kirlilik dere dibinde birikerek balçık oluşturmuş ve bu da dereye bugünkü rengini vermiştir.
Atık suların dereye verilmesi sonucu artan kolibasili oranı Kadıköy halkını dizanteri, karaciğer, solunum yolu rahatsızlıkları, menenjit ve birçok hastalık tehlikesi ile karşı karşıya bırakmaktadır. Ayrıca yayılan koku ve kötü görüntü çevrede yaşanılmaz hale getirmiştir." (Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, İstanbul Çevre Durum Raporu, 5 Haziran 2016)
AKP'li Büyükşehir Belediyesi Kadıköy halkından, onların yaşamları pahasına intikam almaya mı çalışmaktadır? Yaşam biçimine müdahale, "başlarına ne gelirse gelsin" noktasına mı gelmiştir? Eğer öyleyse Kadıköy Kent Dayanışması'nın daha da büyümesi ve bu rezilliğe halkın çözümü için alternatifler getirmesi için tüm Kadıköylüler gerekeni yapmalıdır.
İstanbul’un ama özellikle Kadıköy’ün Çernobil’i kentsel dönüşüm olabilir mi?
Asbest bir beladır. Asbest sinsi bir şekilde binlerce insanı aramızdan almaktadır. Asbest maruziyeti, kentsel dönüşüm sonucu başımıza gelecek bir beladır. Kentsel dönüşüm 20 yıllık bir süreci kapsayan ve 7 milyon binanın elden geçirileceği 400 milyar dolarlık olduğu belirtilen bir yıkım süreci Türkiye'yi beklemektedir. Bu sürecin tüm toplumsal boyutlarının tartışılması gerekmekte, yıkımlar sırasında işçi sağlığı ve iş güvenliği ve çevresel riskler de ayrı bir başlık olarak tartışılmayı hak etmektedir. Yıkımlar ve yıkım sonrası ortaya çıkan yıkıntıların kaldırılması/depolanması konusu ülkemizde net bir şekilde tanımlanmamış bir alan olup, söz konusu süreç büyük riskler barındırmaktadır. Bu risklerden birisi olan binaların hemen hemen pek çok kısmında bulunan asbest ise toplum sağlığı açısından büyük bir risk arz etmektedir.
Asbest, lifli, yumuşak, ateşte niteliği değişmeyen, zayıf ısıl ve elektriksel özgül iletkenlik, mikroorganizmalara direnç gibi özelliklere sahip madensel bir maddedir. Asbestin bu doğal özellikleri onu ideal bir yalıtım maddesi yapmaktadır. Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC); her yıl dünyada kanser yapıcı maddeleri düzenli olarak özelliklerine göre gruplara ayırır. Ajansın kanserojen maddeler listesinde asbest maddesi, "kesin kanserojen" tanımlanması ile 1. grupta sınıflandırılmıştır. Asbest, solunum ya da içme suyuyla vücuda girdiğinde başta kanser olmak üzere çeşitli hastalıklara yol açar. Asbest lifleri havayla alındığında bu liflerin büyük bölümü hava yolları hücrelerinde birikir. Bunların üst solunum yollarının yukarı bölümlerinde kalan bir bölümü boğazdaki mukus tabakasıyla birlikte balgamla atılır veya yutulur. Ancak bir bölümü akciğerin derin kısımlarına kadar iner ve vücuttan hiçbir zaman çıkmayabilir. Asbestin neden olduğu hastalıkların ortaya çıkması için 20–40 yıl arası bir süre geçmesi gerekir. Kansere neden olan asbestin, üretimi, kullanımı ve piyasaya arzı ile asbest içeren eşyanın piyasaya arzını yasaklayan yönetmelik 31 Aralık 2010 itibarıyla yürürlüğe girdi. Daha önce kısmen yasaklanan asbest, tamamen yasaklı hale gelirken, Avrupa Birliği ile de bu konuda tam uyum sağlanması hedeflenmişti. Ayrıca kansere neden olan asbestin üretimi, kullanımı ve asbest içeren eşyanın piyasaya sunulmasını yasaklayan, ’’Bazı Tehlikeli Maddelerin, Müstahzarların ve Eşyaların Üretimine, Piyasaya Arzına ve Kullanımına İlişkin Kısıtlamalar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’’ Resmi Gazetede 29 Ağustos 2010 tarihinde yayımlanmıştı. -Bu yönetmeliklerden önce yapılan ve Kentsel Dönüşüm kapsamında yıkılması öngörülen binaların hemen hemen hepsi asbest içermekte ve yıkım sırasında yoğun bir asbest maruziyeti riski kendisini dayatmaktadır. Binalarda, bazı tavan kaplamalarında, ısı ve yangın yalıtımı için kullanılan izolasyon malzemeleri ve panellerinde, kazanlarda ve borularda kullanılan ısı yalıtım malzemelerinde, çelik yapıların yangına karşı korunması için kullanılan malzemelerde, elektrikli araçların yalıtımında kullanılan bazı kağıt çeşitlerinde, vinil veya thermoplastik zemin döşemelerinde, asbestli çimento ürünleri olarak oluklu çatı kaplamaları ve duvar kaplamalarında ve daha pek çok yerde kullanılmakta olan asbestin yıkım sırasında ortama yayılması ciddi riskler barındırmaktadır.
Uzatmayalım. Kadıköy ilçesinde binlerce bina plansız, programsız, ada planları yapılmadan yıkılmaktadır. Bu binalar, eski yapılar olup özellikle yalıtım, çatı kaplama elemanları gibi pek çok yerde asbest içermektedir. Soru şudur;
Bu binalarda asbest saptanmakta mıdır?
Saptanıyorsa, asbest bertarafı yapılmakta mıdır?
Asbestli malzemenin taşınması ve depolanması yönetmeliklere uygun mu yapılmaktadır?
Bu gibi pek çok soruya maalesef HAYIR yanıtı vermek durumundayız ve yetkilileri uyarıyoruz; Asbest ölümdür!
Hafriyat kamyonları daha ne kadar insanımızı bizden alacak?
Kadıköy halkını tehdit eden bir başka şey ise, onların canlarına kasteden hafriyat kamyonları. Çok ama çok ciddi bir sorundan söz ediyoruz. Yalnızca bu yıl gerçekleşen şu olaylara bakalım isterseniz:
19 Mart 2016: Saat 16.00 sıralarında Göztepe Fahrettin Kerim Gökay caddesi üzerinde meydana gelen "kaza"da 34 VM 2268 plakalı hafriyat kamyonun sürücüsü yolun karşısına geçmeye çalışan 78 yaşındaki Hüseyin Özbudak’a çarptı. Yaşlı adamı fark edemeyen sürücü yoluna devam etti.Kazayı gören çevredeki vatandaşlar ve sürücüler kamyon sürücüsünü durdurdu.Yaklaşık 20 metre sürüklenen yaşlı adam ağır yaralandı. Çevredeki vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine sağlık ve polis ekibi sevk edildi. İhbar üzerine olay yerine gelen sağlık ekipleri yaşlı adamın hayatın kaybettiğini belirtti.
2 Mayıs 2016: Kadıköy Bağdat Caddesinde Mustafa Yılmaz'ın kullandığı hafriyat kamyonu kontrolden çıkarak önce bir otomobile ardından elektrik direğine çarptı. Bağdat Caddesinde korku dolu anlar yaşanmasına neden olan hafriyat kamyonunun şoförünün direksiyon başında sara krizi geçirdiği iddia edildi. Edinilen bilgiye göre, Mustafa Yılmaz idaresindeki 34 ES 2607 plakalı hafriyat kamyonu, Bağdat Caddesinde Kadıköy istikametine seyrederken aniden kontrolden çıktı.
13 Mayıs 2016: İstanbul Kadıköy'de çamur taşımada kullanılan kamyonun altında kalan üniversite öğrencisi Şule İdil Dere (23); olay yerinde hayatını kaybetti. Olay, Caferağa Mahallesi Yoğurtçu Parkı içerisinde dün saat 23.30 sıralarında meydana geldi. İddialara göre; Kurbağalıdere ıslah çalışmalarında çamur taşıyan 34 AJ 4681 plakalı kamyon, henüz bilinmeyen bir sebeple parkta yürüyüş yapan Şule İdil Dere'yi ezdi. (Bu cinayetle ilgili ayrıntılı bilgi için http://ilerihaber.org/yazar/dilara-ile-sulenin-onlenebilir-olumleri-55055.html yazısına bakabilirsiniz)
15 Haziran 2016: Suadiye’de seyir halindeki kamyonda yüklü gaz betonlar, ağaca takılarak kaldırımda yürüyen kadının üzerine düştü. Kilolarca ağırlıktaki beton kalıplar altında kalan kadın feci şekilde can verdi.Edinilen bilgiye göre, Suadiye Kaptan Arif Sokak içerisinde kaldırımda yürüyen Ayşe Altın (50); yanından geçen Gökmen K.'nın kullandığı 41 UJ 560 plakalı kamyondan düşen beton kalıplarının altında kaldı. Altın, olay yerinde hayatını kaybetti.
Bunlara benzeyecek pek çok olay Kadıköylüleri bekliyor. Yaklaşık 12 bin binanın yenileme ruhsatı aldığı Kadıköy'de inşaatların önümüzdeki yıllarda da artarak devam edeceği söylenmektedir.
Kadıköy Kent Savunması diyor ki:
"Halkın can güvenliğini sağlamak için gerekli önlemleri almakla yükümlüsünüz. Bir kez daha talep ediyoruz: Hafriyat kamyonlarının, iş makinalarının, vinçlerin ve nakliye kamyonlarının mahallelere giriş çıkış saatleri kısıtlanmalı; haftaiçi belirli saatlerde girecek şekilde düzenleme yapılmalıdır. Bununla birlikte giriş, çıkışlar Belediye ekiplerince denetlenmeli; yıkım çalışması yapılan bölgeler yaya ve araç trafiğine kapatılmalıdır. Ayrıca; akıl dışı ve plansız bir şekilde verilen inşaat ruhsatları kısıtlanmalıdır. İnşaat araçları denetlenmelidir. Ruhen ve bedenen sağlığımızı tehdit eden, gürültü ve çevre kirliliğine sebep olan ve canımıza kasteden bu yağma bir an önce son bulmalıdır. "
Plansız, programsız yıkımlar ve kentsel dönüşüm adı altındaki rant çılgınlığı, kentleri, İstanbul'u ve özellikle de Kadıköy ilçesini tam bir cehenneme çevirmiş durumda. Aldığımız bilgiler, çoğu inşaat şirketinin "cezası neyse veririz, kamyonları o saatta o günde oraya sokarız" şeklinde hareket ettiğini gösteriyor. Sermayenin bu şımarık, ahlaksız ve insanlık düşmanı tavrına karşı ise, Kadıköy Kent Dayanışması gibi oluşumları güçlendirmek ve mücadele etmek gerekiyor. Yukarıda altını çizdiğimiz üç tehlikeli başlıkta da bu böyle, sizi, bizi koruyacak, medet umabileceğimiz bir merci yok, biz varız, biz halkız. Biz bitti dersek biter, yoksa nice canlar yitip gider...