Berrin Taş’ın yeni şiirleri, “insansızlıkta yitip gitmişlerin” acısını dillendirir. Günümüze bir tanımlama getirilecekse, ona “kaçgun dönemi” demek en uygunudur. Yaşamın en kısıtlı koşullara sıkıştırıldığı bu dönemde insan hem kendinden hem de öteki insandan koparılmıştır. Onu daha insan kılacak, toplumsallaştıracak bütün değer ve ilişkilerden kaçmaktadır. Daha doğrusu işsizlik, dinci eğitim, betonlaştırılan kentler, AVM çarşıları, kredi kartı borçları, yalan medyası, taşeronlaştırılan iş süreci içinde kuşatılmakta, kapitalizmin artı değer nesnesine çevrilmekte ve çoğunluk bu sürece boyun eğerek insanlıktan çıkmaktadır. Kaçgun döneminde insan insansızlaştırılmıştır.
Berrin Taş’ın yeni yayımlanan “Akşam Yalnızlığı” kitabındaki şiirler kaçgun döneminde insansızlaştırılan insanın durumunu sergiler. Bu insan kadın ve erkek olarak bölünmüş, indirgenmiştir. Sokakta ormanı aratmayacak kıyıcılıkta bir ölüm kalım savaşında kadınlar bıçaklanır. Van depreminde -14 derece soğukta yazlık çadırlarda üşüyen çocukları tutuşturan yangının yürekleri dağlayan acısı insansızlıkta boğulup gider.
Şair insanı yalnızlaştıran, yabancılaştıran bu gerçekliğe isyan eder. Kaçgun döneminde boyun eğmeyen, direnen bir insanın gözü kulağı, bakışı sesi olur.
Sözü boşluktan kurtaran şiir
Berrin Taş, “Kaçgun Yılları” şiirinde dönemi şöyle anlatır:
kapandı zamanın kapıları
sonsuz bir şimdiye odaklandı bilincimiz
kapandı ışıtan ufuk çizgisi
gelecek ötelere itildi
cehaletin sövgüsü sözcüklerin yerini aldı
unutuldu dilin açıklayan avutan bilgeliği
söz boşlukla yer değiştirdi
duvarlara çarpıp geri döndü içimize
dile getirdiğimiz insanca özlemlerimiz
Durum buysa buna karşı yapılacaklar araştırılabilir. İnsanı kapatan, birbirine yabancılaştıran zaman ve mekânı aşmak için yola çıkılabilir. Sözü boşluktan kurtaracak, insani ve toplumsal bir yaşamın aracı kılacak eylemlerin hazırlığına girişilebilir. İnsan kendine dayatılan ezici gerçekliği aşarak bugünlere gelmiştir, “sonsuz bir şimdiye” sıkıştırılıp kalacak değildir. “Kaçgun Yılları” şiirinin son bölümcesi bu gerçeğin inancıyla direnç yüklüdür.
inanmak istiyorum şimdi inatla
toza toprağa bulanmış insan yanımızla
ağrıyan acıyan yaralanmış düşlerimizle
durmuş zamanın kıvranan aynasında
yeniden yaratacağımıza aydınlık sabahları
inanmak istiyorum bıkmadan usanmadan
gelecek avuçlarımızda yeşerecek
böyle ulaşacağız gündönümlerindeki esenliğe
inanmasam yaşayamazdım
bu gözgözü görmez fırtınada
inanmasam soluk alamazdım kaçgun yıllarında
Kaçgun dönemini aşacak insanın yaratıcı gizilgücü, inatçı inancı, düşleri, geleceği elleriyle kuracak emek gücü bu dizelerde vurgulanır. Şair tarih bilinciyle, insanın değişen ve değiştiren gücüyle kaçgun döneminin aşılacağına inanmaktadır. Bunu bilmek yeterli değildir, buna inanmak da gerekli ve önemlidir. Çoğunlukla bildiklerimiz bizi insansızlıktan korumaya yetmez, bildiklerimize güç ve irade yükleyecek bir inanç da gereklidir. Şairin inatçı inancı bize bunu anlatır. Kaçgun kavramı en çok insana ve geleceğe inançsızlık anlamına gelir. Sömürücü toplum gerçeğinin dayatmaları karşısında, bütün direnç tutamaklarını bırakıp, inançlarını terk eden kaçak insanı tanımlar. İnsanı orman koşullarında yaşama geri götüren, gözgözü görmez bir fırtınaya sürükleyen bu dönemde insanı tarih bilinci ve inancı ayakta tutar. Bu fırtına ikliminde, geleceği kuracak insanın bilinci ve örgütlülüğü de gelişip kök salabilir. Yeter ki inatçı inancımızı ve direncimizi koruyup geliştirelim. Bizim gibilerle buluşmasını bilelim. Yalnızlığın çıkmazında yitip gitmeyelim.
yalnızlık kör bir kuyudur
sevmeyi bakmayı unutur insan
Kaçgun dönemi insanı bütün toplumsal ilişki ve değerlerden soyarak yalnızlığın kör kuyusuna düşürür. Berrin Taş’ın şiiri bu döneme direnen insanın şiiridir. Bu direnişin tarihini içerir. Direnmekle kazanacağı güzellikleri ve insancıl süreci duyumsatır. Şiir zaman zaman bir çağrıya, bir bildiriye dönüşür. Gerçek o kadar keskin ve acımasızdır ki, şair bunu açıklıkla gören insanın harekete geçmesini ister.
bırakma varlığını hiçliğin koynunda
susma konuş uyanacak umutlar aşkına
adımlarında çiçeklenen cıvıl cıvıl ötüşlü sözcükler aşkına
Felsefesi olan şiir
Berrin Taş’ın şiirinin bir felsefesi vardır. İnsana ve topluma bir felsefenin derinliğiyle bakar ve sonuçlar çıkarır. Gerçeğin çok yanlı niteliğini hep gözönünde tutan diyalektik bir felsefedir bu. Değişim bu felsefenin temel belirlemesidir. Tarih bilincini içeren bu maddeci felsefe şiirleri bütünlüklü kılan bir omurga sağlar. Şiirin zaman kavrayışı bu nedenle süreçleri gözardı etmez. Toplumdaki çatışmaları, insansızlaştıran süreçleri olduğu kadar direnişleri, insanlaştıran gelişmeleri de görür ve gösterir. Dizeler ve imgeler rastgele sıralanmaz, gerçekçi bir yöntemle oluşturulur ve bütünlüklü bir şiire yapıtaşı olurlar.
Berrin Taş’ın şiirlerini, kaçgun dönemi şiir estetiğinin şartlanmasıyla okuyan okur, bu şiirlerde aradığını bulamayacaktır. Berrin Taş’ın şiirinde gözalıcı imajlar, şaşırtıcı dil kullanımları yoktur. Şiirler yalın, sade, düşünür ve konuşurcasına yazılmıştır. Berrin Taş, okurla bir söyleşi içindedir. Daha çok da kendi kendiyle bir söyleşi ve hesaplaşma içindedir. Bu hesaplaşmayı duygusal olmaktan çok, felsefeyle açımlanmış bir duyarlılık olarak tanımlayabiliriz. Düşünceyle beslenmiş bu duyarlılık, gözalıcı imajlarla etkide bulunmaya değil, okurun bilincinin en gelişmiş bölgesine ulaşmaya ve orada bir tartışma yaratmaya yöneliktir. Berrin Taş’ın şiiri, cesur bir şiirdir. Alışılmış, bilindik kalıpların ve estetiğin kolaycılıklarına teslim olmadan düşünceyle beslenmiş bir duyarlılığı şiirleştirir. Berrin Taş, bir şiirinde, “korkmadım doğruya kendimi vermekten” der. Kaçgunu aşacak insan kendini korkmadan doğruya veren insandır. Kendi eksik gedik gerçeğinin doğrusunu da gizleyip saklamadan bilincine erip aşmaya çalışan insandır.
sevinçlerimi korkmadan gösterdim başkalarına
bilmem ki daha ne söylesem bugüne dair
nasıl avutsam kıvranan benliğimi
sabahı beklemek için direnmeyi nasıl güzellesem
söyleyin a kardeşler karanlıkta güneşi bekleyenler
umarsızlıkta umudu çağıranlar söyleyin bana
yeni bir sabaha uyanmayı başarabilir miyim
gülebilir miyim yeniden ağız dolusu
acılardan damıtılmış sesimi sabırla büyütüp
şiirin avutan güzelliğinde onarabilir miyim
Şiir Berrin Taş için insansızlığın ilacıdır; insana kendini kavratmanın, tutsaklıktan, nesneleşmekten, yalnızlıktan kurtulmasının ipuçlarını sağlar. “Şiir geldiğinde insandır ellerimiz insandır sancılarımız”. Doğa da, evren de şiirle insanlaşır, onu daha da geliştirecek zaman ve mekâna dönüşür. “Göğün aynasında kendimizi görürüz şiir geldiğinde.”
Cumhuriyet kızının şiiri
büyüdüm insanı araya araya çorak iklimlerde
çocukluğum bırakıp gitti beni
Berrin Taş’ın “Akşam Yalnızlığı”yla aynı zamanda Mustafa Özmen’in şairi inceleyen çalışması “Torosların Kızı Berrin Taş” kitabı da İnsancıl Yayınları’nca yayımlandı. 25 yıldır Cengiz Gündoğdu ile sermaye kültürünün kuşatmasına karşı İnsancıl dergisini çıkaran Berrin Taş’ın şiirinin bir kitap oylumunda incelenmesi, “çorak iklimlerde” insan arayışının hiç de boşa gitmediğinin somut bir örneğidir. İnsancıl dergisinin inatçı mücadelesi gerçekçi edebiyata, kendi katkısını ve tarihçesini yazacak aşamaya gelmiştir.
“Torosların kızı”, yeni şiirlerinde kendine kaçgun döneminde mücadelenin odaklaştığı kavramı içeren bir başka ad takmıştır: “Cumhuriyet kızı”.
İnsanı kullaştıran bir saltanat düzenini, “geleceğime saplanıyor bu inatçı ağrı düşmüyor yakamdan” dizesinde imleyen Berrin Taş, insanın özgürleşmesine yapılan ve yapılacak olan en küçük katkıya bile değerini veriyor.
Cumhuriyet kızıyım ben
bilirim tutsaklığın acısını