Geçim sıkıntısı, yoksulluk, yıkım ve intiharlar…
Tüm bu örneklerde açıkça görülen şu ki neoliberalizm ve onun Türkiye’deki mevcut temsilcisi AKP rejimi, “geçinebilmenin” anlamını “hayatta kalmaya”, sağ kalmaya doğru daraltıyor. Atanmayan öğretmen intiharları, genç işsiz intiharları, kendini ateşe veren işçiler.
Peşin peşin söylenebilecek şudur:
Mücadele, ölümle yaşam arasında, yıkımla hayatta kalma arasında, uçurumdan düşmekle bir dal yakalayıp tutunabilmek arasında sadeleşmiştir. Durum buyken intiharlarla suratımıza çarpanı da aynı türde bir “sadeleşme çağrısı” olarak hissetmek gerekir.
“Sadeleşme”, yıkımın neden ve suretlerine ilişkin sonu gelmeyen tefekkürden çıkıp, bizatihi “kurtuluş fikrine” odaklanmaktır. Soyut ve mesiyanik bir kurtuluş fikri değil, bugünle geleceği bağlayan bir kurtuluş fikri.
Yüksek ve soylu fikirlerden mürekkep bir kurtuluş fikri değil, etin kilosunu da elektrik zammını da asgari ücreti de dert edinen bir kurtuluş fikri; yıllar yılı kaba, ekonomik indirgemeci görüleni, ilkel addedileni, hızlıca “dava konusuna” dönüştürmüş bir kurtuluş fikri.
Bugünün gündemi bellidir.
Bugün emekçilerin soluğunu kesen kredi kartı borçlarına, geçinmeyi imkansız kılan asgari ücrete, henüz çalışmaya bile başlamadan gençleri icralık yapan KYK burs borçlarına, tümüyle keyfi “sosyal yardım politikalarına”, sermayeye peşkeş çekilen işsizlik fonuna, emekçilerin değil para babalarının borçlarını silen kararnamelere karşı ne yapılacaktır?
İşte “sadeleşme”, tüm bu yıkım tablosunun hızlıca pratik cevaba, somut politikaya, eyleme, isyan etmeye dönüştürülmesi ihtiyacını ifade etmektedir.
***
Sadeleşme çağrısının bir boyutu da geçmişte “kaba materyalist ya da ekonomik indirgemeci” görülen meselelerle ilgili. Burayı açalım.
Neoliberalizm, bugünden geriye doğru bakıldığında başlangıçtaki ideolojik önermelerini bir bir yutmuş görünüyor. Neydi örneğin, “ulus devletler” bitmişti, neydi örneğin, ideolojilerin sonuydu, elveda proletaryaydı, neydi örneğin, artık sınıflar yerine çoğulluk ve kimlikler vardı. Üstelik öteden beri Marksizmin ilkelliği olarak anılagelen “ekonomik indirgemecilik” Yeni Dünya düzeninde hepten ıskartaya çıkmaktaydı.
İstihdam, barınma, sosyal güvenlik vs bunlar, yenilmiş sosyalizmin yenilmiş konularıydı. Daha iyi bir dünya için daha karmaşık sorunlarla ilgilenmek gerekiyordu.
30-40 yıl öncenin zafer sarhoşluğu ortamında belli bir karşılık bulan bu fikirler bugün çoktan demode hale gelmiş durumdadır. Dahası aynı dönem örneğin “ekonomik indirgemecilik” denilip büsbütün kenara itilen konular şimdi dünyayı bir yangın yerine çevirmiştir.
Kimse, işsizlikten kendini ateşe verene bakıp “ekonomik indirgemecilik” yapmayın diyemiyor…
Kimse, aç kalan çocuğunu doyuramadığı için yan odada intihar eden kadını gösterip, “her şeyi ekonomik temelle açıklayamayız” diyemiyor…
Kimse, bir aile borçtan, yoksulluktan topluca canına kıydığında “kaba materyalizm illetinden” bahsedemiyor…
Atanmadığı için canına kıyan öğretmenin cebinden çıkan 10 liraya bakıp, kimse “maddi koşullardaki değişimin önemsizliğinden” bahsedemiyor…
***
Bitirirken “ekonomizm” ile ilgili bir not düşelim.
‘68 Avrupa’sında, Yeni Sol fikirler ve reel sosyalizm eleştirisi, Marksizmin asıl olarak ekonomik indirgemecilikle malül olduğunu keşfediyordu. Buna göre anayasasında Marksizm yazan reel sosyalizm uygulamaları her şeyi mucizevi bir “ekonomik temel” dönüşümüne havale ederek başarısız olmuştu. Sosyalizmdeki istihdam hakkı, konut, ulaşım, ücretsiz eğitim, sağlık hizmeti hakkı gibi “ekonomik dönüşümler” yeni bir toplum yaratmamıştı, özgürleşmenin önünde çok daha karmaşık sorunlar yatıyordu.
Kimi makul yönleri olsa da bu eleştiriler burada kalmadı.
Daha ötesi aslında “toplumsal oluşumu” yapılara ayırmak ve ekonomik temele bahşedilen “tanrısal pozisyonu” yerle bir etmek mümkündü. Böylelikle “ekonomik temele” pek de bulaşmadan sınıfları, devleti, ideolojiyi, kültürü, siyaseti anlamak, çözümlemek yeterliydi.(1)
İşte tüm bunlardan bir “ekonomizm hayaleti” devşirilmesi, ileride neoliberalizm için kullanışlı bir motif sağlamış oldu. Sosyalizmin olmadığı bir dünyada, sosyal ve refah devletlerinin tarihe karıştığı bir dünyada sorunları “ekonomik temele indirgememe gelişkinliği(!)” en çok neoliberalizmin ideologlarınca benimsendi. Nitekim bunlar, yenilmiş sosyalizmin yenilmiş konularıydı…
Tekrar bugüne dönersek…
Daha karmaşık ve gelişkin bir yörüngeye gireceği beklenen ileri kapitalist ülkelerde örneğin metro turnikelerden atlayanlar, bunu çok hassas bir konuda farkındalık yaratmak için değil, ceplerinde üç kuruş para kalmadığı için yapıyor.
Demek ki yıllar yılı kaba ekonomizm, indirgemecilik etiketleriyle anılan konular, dünyayı ince ince sarmış durumda.
Devrimci bir perspektifin sadeleşeceği yer tam da bu ince damarlarda…