İşin felsefesi de var!

Günümüzde kendini “sosyalist” olarak tanımlayan, bu arada düşünmeye, araştırmaya ve soru sormaya meraklı insanların işi kolay mıdır, zor mudur?

Kolaylık veya zorluktan kastedilen, mücadelenin önündeki çeşitli somut/pratik engeller değildir; kastedilen, süreçlere ve olgulara yaklaşırken insanın kafasında belirli bir netliğin ve sistematiğin ne ölçüde oluşabileceğiyle ilgilidir.

Şöyle bir düşünüldüğünde, kolay olduğu herhalde pek söylenemez. Gündemde Kürt sorununun nerelere gidebileceğinden sınıf hareketindeki tıkanıklıklara; Marksizm’in günümüzün olgularına ne kadar açıklama getirebildiğinden sosyalist sistemin çöküş nedenlerine; işsizlik ve yoksulluğun insanları savurabileceği noktalardan ideolojiler alanındaki çetrefil girdilere, oradan burjuva siyasetinin kıvrılma noktalarına ve daha başka alanlara uzanan sayısız olgu, süreç ve değişken vardır.

Dahası, bu tür gündem başlıklarını neredeyse “sonsuza kadar” uzatmak mümkündür.

Ne var ki, böyle yapmak, yani zihni sayıca gereğinden fazla gündem ve olguyla tepeleme doldurup ardından bunları “kusursuz” bir bütünlüğün ve sistemin organik bileşenleri haline getirmeye çalışmak düpedüz çıkmaz bir yoldur.

Bunun yerine yapılması gereken, insanın üstüne üstüne gelen olgulara ve sorunlara dikkatlice bakıp bunlardan verili uğrak açısından en can alıcı görünenleri seçmek, sistemi ve bütünlüğü bunlarla kurmaktır. Bir süre, bu kuruluşla yetinmesini bilmektir. “Mükemmellik” ve “eksiksizlik” tutkusuna gelince; bu tutkunun tek sakıncası insanı eylemsiz kılması değildir. Eylemsizlik bir yana, böyle bir tutku karşılığını bulamayacağı için, eylemsiz öznenin düşünsel süreçleri de bir döngü içine hapsolup kalacaktır.

Bir zamanlar dendiği gibi: “Mükemmellik aranışı, çekinik-kararsız kalmanın bir biçimidir.”

Buna, karar anlarındaki çekiniklik de dâhildir.

Diyelim, titiz ayıklamalar sonucunda, belirli bir uğrak için mümkün olan en sistemli ve bütünlüklü kurguya ulaşıldı. Kurgunun bileşenleri arasında mantıksal bağlantılar var; üstelik kurgu belirli bir pratiğe de işaret ediyor, yol gösteriyor. İşin püf noktası, en azından kimi sonuçlar alınıncaya kadar bununla yetinmesini bilmek, bir duvara toslanmadığı sürece böyle devam etmektir.

Kuşkusuz iş burada bitmiş olmayacaktır; ilk etapta oluşturulan bütünlük ve sistemle yola çıkıldıktan bir süre sonra, sağlanan birikim ve deneyimle bu hat genişletilecek, bu kez yeni gündemler ve başlıklar da sistem ve bütünlük içinde kendilerine yer bulacaktır.

Esasen “gelişme” denilen şey de, teori ile pratik arasındaki karşılıklı alışverişle ortaya çıkan sarmal devinimli bir süreçtir.

***

Yukarıda okuduklarınız, bundan 10 yıl önce yazılan bir yazıdan aynen alınmıştır  (Frenhofer’in ibretlik öyküsü, soL portal, 26 Aralık 2009)*

10 yıl önce ne demişsek bugün de aynısını, üstelik inatla söylüyoruz.

Bu inat ve ısrarın ardındaki gerekçeye gelince:

Siyasal pratik, her zaman ve her durumda belirli olan, mutlaklık ve kesinlik taşıyanla belirsiz olan, mutlaklık ve kesinlik taşımayan arasındaki boşluktan ilerler. Sosyalistler için belirli olan ve kesinlik taşıyan, Lenin’in terimleriyle söylersek, “idealizmin ve bilinemezciliğin her türüne karşı ödünsüz mücadelenin” yeterli zeminini oluşturur. Ne var ki o mücadele açısından “yeterli” olan zemin, belirli bir fikrin ya da pratiğin tümüyle doğrulanması ya da reddi söz konusu olduğunda kendi başına yeterli değildir (Lenin, Materyalizm ve Ampriokritisizm, Toplu Eserler (İngilizce); Moskova 1977, cilt 14, ss. 142-143)**.

Dememiz o ki siyasal pratiğin yalnızca mutlak, kesin ve belirlenmiş olan üzerinden geliştirilmesi mümkün değildir.

 “Görünüş ile öz aynı olsaydı bilime gerek kalmazdı” sözü bilinir ya, buradan hareketle bir benzeri söylenebilir: Bilim her tür pratiği peşinen belirleseydi siyasete gerek kalmazdı…

Bu da işin felsefeyle, “siyaset felsefesiyle” ilgili yanıdır.

Bütün bunları, söylenenlerin Türkiye solunun önemlice bir bölümüne fazla şey ifade etmeyeceğini, kimin hangi pratiğiyle kimin kuyruğuna takılmış olacağına ilişkin şablonları etkilemeyeceğini bilerek yazıyoruz.   

Bu da bizim kendi “iç konsolidasyonumuz” sayılsın…

_________________________________________________________________________

(*) Eski yazılara bugün bu portalden ulaşılması mümkün olmadığından aynı yazı için başka bir adres: http://www.haberveriyorum.net/yorum/metin-culhaoglu-frenhoferin-ibretlik-oykusu-solorgtr

(**) Althusser de “Lenin ve Felsefe” başlıklı çalışmasında Lenin’den bu bölümü alıntılar,  https://www.marxists.org/reference/archive/althusser/1968/lenin-philosophy.htm