'İşi tadında bırakamayanlar': LGBTİ birey mi, yurttaş mı?

Anayasal düzene aykırı oldukları gerekçesiyle bir süredir LGBTİ yurttaşların eylem ve etkinlikleri yasaklanıyor.

İş öyle bir noktaya geldi ki şu anda Ankara’da LGBTİ derneklerinin her türlü etkinliği süresiz biçimde yasaklanmış durumda! Süresiz derken?

Belki de bunun neresi enteresan denecektir. Nihayetinde sendikanın sıradan bir basın açıklamasının, rutin bir bildiri dağıtımın, solcu örgütün gazete satışının, o pek küçümsenen dernek faaliyetlerinin, dayanışma kermeslerinin, koşu ya da pedal çevirmelerin bile kestirmeden “vatan hainliği” ile damgalandığı, kovuşturulduğu, cezalandırıldığı günlerden geçiyoruz.

Üstelik muhafazakâr bir toplumuz! Değil mi?

İşte bu düşünce silsilesi içinde pek de fark etmeden kullanılan kavramlardan biri de “muhafazakârlık” kavramı. Ve işin aslı, tüm bu yaşananların sıradan olup olmadığına karar vermek için özellikle “muhafazakârlık” kavramına yeniden bakmak gerekiyor.

Muhafazakârlık kavramı, sıkça ve kimi zaman da yerli yersiz kullanılır. Tarihsel/evrensel olarak muhafazakârlık, burjuvazinin devrimden(gecikmiş olanı, “biricik olanı” boy boy burjuva devrimleri) rücu etme, geriye gitme özlemlerini, ihtiyaçlarını ifade etmiştir.

Dikkat edildiyse burada devrimi reddetme, yok sayma ya da yıkma demiyoruz. Oldukça yerinde bir ifadeyle burada bir tür “işleri tadında bırakma”, “makule döndürme” mantığı vardır.(1) Üstelik bu tanımlamayı takip edersek, bahsedilen mantık, Türkiye’de düzen siyasetinin on yıllar boyunca merkezi ekseninde olmuştur.

Kuşkusuz toplumsal mücadelelerin seyrine göre “işleri tadında bırakmanın” anlamı, dönemden döneme iktidardan iktidara değişmiştir.

Bugüne bakıldığında sözgelimi Celal Şengör’ün monarşi güzellemesi boşuna değildir.

Bugün “tadında bırakılmasında hayır görülen bir iş” yoktur.

Oldukça sık ifade edilmiş bile olsa bu bağlamda da AKP iktidarının, geçmiş dönemlerde “makule döndürelim” diyenlerden; yıkmayı değil rötuşlamayı, yok etmeyi değil restorasyonu savunanlardan farkı,  yıkmayı, 90 yıllık reklam arasını kapatmayı, kendi düzenini, rejimini inşa etmeyi önüne koyması.

Bu nedenle de AKP için “muhafazakârlık” kavramının kullanılması onu “minnoşluk” kertesine indirgemek, varlığını küçümsemek anlamına gelmekte.

Yazının başına dönersek; bugün LGBTİ yasaklarının bağlamı, elbette ki AKP’nin valisinin, polisinin, bakanının da iddia ettiği gibi “toplumun hassasiyetleri” değildir. Olan, “tadında bırakılmayacak, makule döndürülmeyecek diğer işler” gibi rejimin yurttaşlık hukukunu reddetmesi ve bu zokayı “toplumun hassasiyetleri” diye yutturmaya çalışmasıdır.

Geçmiş dönemlerde muhafazakâr uyarlamaların, LGBTİ’ler için reva gördüğü gettolaşma bile bugün gündem dışıdır. OHAL’in dahi süresinden bahsedilirken, “süresiz” yasaklamanın anlamı budur.

LGBTİ bayrağının İstanbul’daki 25 Kasım eyleminde polis tarafından yasadışı addedilmesi, müdahale tehdidinde bulunulması benzer bir ağır ihlaldir.

 

Yine de burada, ince, sorunlu kimi noktalar var.

Öncelikle sorunlu olan, rejimin “toplumun hassasiyetleri” zokasının karşı tarafta “toplumun muhafazakârlığı” kodlamasıyla karşılık bulmasıdır. Böyle olunca yurttaşlık hukukunun yerle bir edilmesi ve müsebbibi AKP rejimi, tam da tüm kavganın verilmesi gereken siyasi iktidar, “tüm bir toplum tarafından düşman bellenmiş” cinsel azınlıklar için mücadele edilecek eşitlerden biri haline dönüşmektedir.

AKP eşitlerden biri değildir. Tam da hedefin kendisi, odağı olmak durumundadır.

Bir diğer sorun, hep “birey” olarak anılan LGBTİ’lerin “yurttaş” da olduklarının unutulmasıdır. Bu anlamda Türkiye’de solun, “Gezi’de bizimleydiler” diyip bir tür vefa gösterisine başvurmasına değil, burada tam da rejimin temeline gözünü diken “yurttaşlık” söylemini/eylemini yeniden üretmesine ihtiyaç vardır.

Niye denilecekse, “işi tadında bırakamayanların” iktidarında, AKP rejiminde, LGBTİ’nin bireyliği “toplumun hassasiyetine”, yurttaşlığı kural tanımaz valiye, polise kalmıştır.

Not

1- “İşi tadında bırakma” “makule döndürme” ifadesi için bkz, Tanıl Bora, Türk Sağının Üç Hali; Milliyetçilik, Muhafazakarlık, İslamcılık, Birikim yayınları(1999); s.76