Gelecekte, yaşadığımız döneme ilişkin bir tarih yazımına girişecek olanlar, özellikle de sınıf mücadelesi tarihine ilişkin araştırma yapacaklar sanırım bir şeyin altını çizecek bu döneme ilişkin: Alçakgönüllülük ve emektarlık. Bunlara dayanışma ruhu, bireysel hırslardan arınma, işbirliği, gönüllülük gibi şeyler de eklenebilir. Ama alçakgönüllülük ve emektarlık bu dönemi sırtlayan insanları anlatmak için kullanılacak sanıyorum.
Yıldız abla da bu dönemi sırtlayan insanlardan. Alçakgönüllü, emektar, birikimli, birikimini işçi sınıfı için kullanan. Anımsanması, örnek alınması gereken, anımsatılması boynumuzun borcu olan, bu dönemin emektarı Yıldız Ertuğ Ünder.
Düşünsenize ezilenlerin avukatı ve ezilenlerin hekimi ünvanı almak kolay mı? Rektörlük, dekanlık, profesörlük, doçentlik, bakanlık, müsteşarlık… Hepsi bu iki güzel ünvanın yanında hiç kalıyor. İşçi sınıfının hekimi, işçi sınıfının avukatı, ikisi birden hem de!
18 yıl hekimlik yapıyorsunuz, hayır yetmez diyorsunuz üzerine hukuk okuyorsunuz, avukat oluyorsunuz, ikisini de en iyi şekilde yapıyor, ikisini de işçi sınıfının yararı için kullanıyorsunuz. İşçilerin en fazla gereksinim duyduğu bir alanda, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında işin hem tıbbi hem de hukuksal boyutunu biliyor, sayısız dava kazanıyor, sayısız işçiye sağlıklı bir tanı koyuyorsunuz.
Kendisi gibi bir hekim olan sevgili eşi Erol Ünder’in onun anmasında söyledikleri, yanıbaşımızdaki bugünün Ramazzini’sini kaybettiğimizi göstermiyor mu?
“… Paternalist bir hekimliği asla onaylamadı; hastasına zaman ayırmadan, öyküsünü öğrenmeden, ne iş yaptığını sormadan, sistemik muayenesini yapmadan, tetkiklerle, ileri teknolojiyle tanı, teşhis konamayacağını Yıldız’ımdan öğrendim.”
İşçi sağlığı alanını bilimsel temellerine oturtan Ramazzini de şunları demiyor mu:
“Bir hastanın evine gittiğinizde ona neresinin ağrıdığını, ne zamandan beri hasta olduğunu, bağırsaklarının düzenli çalışıp çalışmadığını, son günlerde ne tür yiyecekler yediğini sorarsınız, bu sorulara ben bir soru daha eklemek isterim; hastaya ne iş yaptığını sorunuz”
Veya işçi sağlığı alanında çalışan emekten yana hekimlerimiz aynı Yıldız abla gibi “ileri teknolojiyle tanı konamayacağını” buna gerek bile olmadığını söylemiyor mu silikozis vakaları için, asbestozis için…
18 yıllık hekimlik yaşamı üzerine çok fazla şey yazamam belki, tanıyanlar bilir anlatır. Ama Yıldız ablanın hukukçu kimliği, ülkemizin hukuk sistemine işçi sınıfı adına yapılan bir müdahaledir. Aşağıdaki listeye kısaca bir bakarsanız anlayacaksınız:
“Tuzla’da çamaşır makinesi üretimi yapan Arçelik’te, Nisan ayında, “Üretim daralmasına gidiyoruz” bahanesiyle işten atılan işçiler, 14 Mayıs’ta fabrika önünde bir basın açıklaması yaptılar. İşten atılan işçilerin avukatı Yıldız Ertuğ Ünder ise, işçilerin işten atılmasının hukuka aykırı olduğunu vurguladı. İşe iade davası açtıklarını kaydeden Ünder, “Gerek işten çıkarılma nedenleri, gerekse de çıkarılma biçimleri hukuka ve etiğe aykırı. Çıkarılan işçilerin birçoğu 10-14 yıllık işçiler. Birçoğu yeni eleman yetiştirilmesini sağlayan insanlar. Performansları iyi, ödüller almış insanlar” diye konuştu. “
Yine Arçelik’te işçilerin yanındadır bir başka davada da:
“Arçelik'te çalışan Adnan Çakal'ın 'İşyerinde mobing uygulandı' şikâyetini değerlendiren Anadolu 15. İş Mahkemesi, Arçelik'te mobbing uygulandığını karara bağladı. Mahkeme Çakal'a mobbing nedeniyle yasal faiziyle birlikte 5 bin TL manevi tazminat, ayrımcılık yapıldığı gerekçesiyle ise bin 567,31 TL ödenmesine hükmetti. Adnan Çakal'ın avukatı Yıldız Ertuğ Ünder, ilk defa çalışmaya devam eden bir işçinin, çalıştığı kurumu mobbing cezasına mahkum ettirdiğine dikkat çekti. Ertuğ Ünder, “Açtığımız dava ile birlikte halen çalışmakta olan bir işçinin yıllardır kendisine uygulanan baskı, yıldırma ve ayrımcılık politikalarına karşı örnek oluşturacak bir direnişine tanık olduk” dedi.Avukat Ertuğ Ünder, “Hem manevi tazminat hem ayrımcılık tazminatı kazandık. Bu bütün çalışanlar açısından önemli bir kazanımdır. Arçelik başta olmak üzere çok sayıda kurumda mobbing olduğunu, ancak iş kaybetme korkusuyla çalışanların harekete geçemediğini biliyoruz” diye konuştu.”
İşçilerin sağlık ve güvenlikleri için yürüttükleri hak arama mücadelesinde örnek kazanımlarda yine onun adı vardır:
“İstanbul Üniversitesi (İÜ) Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 40 personelin yediği yemekten zehirlenmesi üzerine "yemeklerde bakteri mi var?" diye sorduğu için işine son verilen Taşeron İşçileri Dayanışma Ve Yardımlaşma Derneği (TAŞİŞ-DER) Başkanı Cemal Bilgin işe iade davasını kazandı. Mahkeme kararının ‘emsal’ olduğunu belirten Bilgin'in avukatı Yıldız Ertuğ Ünder,: “Hükümetin çıkardığı 6331 sayılı yasanın hükümleri gereğince, çalışan temsilciliği görevi gereği İstanbul Üniversitesi Hastanesi’nde ortaya çıkan besin zehirlenmesi olayı nedeniyle üniversite yönetimine başvuran, buradan sonuç alamayınca önlem almak için açıklama yapan çalışan temsilcisi Cemal Bilgin’in, işten haksız ve hukuka aykırı bir biçimde çıkarıldığını mahkemede de ispatlamış olduk.”
“İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde taşeron işçi olarak çalışırken, zorla indirildiği kanalizasyonda kaptığı virüs nedeniyle hayatını kaybeden Zafer Açıkgözoğlu'nun dava sürecinde avukatlığını yapmış, işçinin ölümüne yol açan ihmal ve ağır kusurda üniversite yönetimi ve taşeron firmanın asli kusurlu bulunup yargılanmasında önemli bir mücadele vermişti. Avukat ve doktor Ünder, “Zafer’e sözümüz vardı. Onu unutmadık, unutturmayacağız” ifadelerini kullanmıştı.”
Yıldız ablayı sağlık sisteminin mağduru anne babaların yanında da görüveririz bir anda:
“Başak ve Murat Yetkin çifti, dünyaya sağlıklı bir bebek getirecek olmanın heyecanı ve mutluluğunu yaşarken doğumun yapılacağı 9 Nisan günü ihmaller zinciri kendi ifadeleriyle hayatlarını altüst etti. Saygın Ali bebek, 23 günü kritik olmak üzere 42 gün yoğun bakımda kaldı. Ailesi bu süre zarfında olayı mahkemeye taşımaya karar verdi ve neler yaşandığını öğrenmek adına belge ve raporları toplamaya çalıştı, bebeğin kalp atışlarının zayıfladığı dakikalara dair NST raporları gibi kritik bölümlerin eksik olduğu bir dosya hastane tarafından kendilerine teslim edildi. Ailenin avukatı Yıldız Ertuğ Ünder, “Aile bize ulaştıktan sonra derhal Ankara’ya gelerek aile ile görüştük. Ortada çok ağır malpraktis dediğimiz tıbbi uygulama hataları zinciri olduğunu ve ailenin mağduriyetinin büyüklüğünü gördük. Derhal Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına Koru Hastanesi yönetimi ve sorumlu doktorlar hakkında suç duyurusunda bulunduk” dedi. Avukat Yıldız Ertuğ Ünder şöyle devam etti: “Koru Hastanesi doğum sırasında da sonrasındaki durumda da aileye karşı kanundan kaynaklanan hiçbir yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Kaçak asistan çalıştırmak bu işin başka boyutu. Sağlık hakkının tamamen devre dışı bırakıldığı bir durumla karşı karşıyayız.”
“Acıbadem Hastanesi’nde tüp bebek tedavisi olan çift, bebek sahibi oldu ancak bebek bir yaşına geldiğinde annenin biyolojik çocuğu olmadığı, annenin yumurtalarının karıştırıldığı ortaya çıktı. Çiftin avukatı Yıldız Ertuğ Under, büyük ihmali şu ifadelerle anlattı: “Tıp biliminin ve Türkiye'de bu konudaki yasal mevzuat olan Üremeye Yardımcı Teknikler Hakkındaki Yönetmelik'in ilkeleri, kasta varan bir umursamazlıkla ihlal edildi. Burada artık basit bir özen borcunun yerine getirilmemesinden değil, çok ağır bir ihmal ve kusurdan söz etmek gerekmektedir”
Sağlıkta şiddet mağdurları yanlarında Yıldız ablayı gördüler:
“Hastanelerinde darp edilen, saldırıya uğrayan doktorlara, Sağlık Bakanlığı’nın hukuki destek vermediğini söyleyen İstanbul Barosu Sağlık Hukuku Merkezi Avukatı ve aynı zamanda tıp doktoru olan Av. Yıldız Ertuğ Ünder, Vatandaş, devletin maline zarar verirse anında devlet malına zarar verme suçuyla dava açılıyor; ama sistem sorunlarının suçlusu gibi gösterildiği için hasta veya hasta yakını tarafından çalıştığı kamu hastanesinde darp edilen, kurşunlanan doktora veya sağlık çalışanına hukuki destek verilmiyor dedi.”
Prof.Dr. Onur Hamzaoğlu’nun kendisine şarlatan diyen Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu’na açtığı davada da Onur hocanın yanındadır Yıldız abla. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin bir yıl geç mezun ettiği öğrenci Ö.Ç.’nin üniversite aleyhine açtığı davada da, üniversiteyi tazminata hükmettiren de! Toplumcu Mühendisler ve Mimarlar Meclisi’nin bir toplantısında özellikle kadın teknik elemanların maruz kaldığı mobbing, taciz vakalarından söz ederken, tanık olduğu sayısız olay, avukatlığını yaptığı sayısız mağdur vardır. Kazandığı davalar işçi sınıfının kazanımları arasında çoktan yerini almıştır.
Kısa ama gerçekten çok kısa, lanet olsun dedirtecek kadar kısa ömründe yaptıklarının çok küçük bir kısmı yazıyor bu satırlarda. Bunlar bile neyi nasıl bir insanı yitirdiğimizi göstermiyor mu? İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi kurucuları arasında yer alan, en güncel hukuksal gelişmeleri bizimle paylaşan, hekimlik ve hukuk bilgisini yoğurmuş birisini artık yanı başımızda görememek acı veriyor. Laf olsun diye değil, boşluğunu doldurabilmek çok zor. Ama doldurmak zorundayız, onun anısına saygımız için doldurmak zorundayız…