İşçi direnişlerinin coğrafyası ve sınıfın Antep Kalesi
Antep işçi sınıfının yıllardır gösterdiği hak arama bilinci ve eylemselliğe yatkınlık gibi özellikler biraz da kimliklerinin bu sosyo-politik-kültürel koordinatlarıyla, bunların Türkiye’de tarihsel olarak sınıf oluşumunun olumlu manivelaları olmasıyla ilişkilidir.
Ocak başından başlayıp, ortalarında bir dalgaya dönüşen emekçi direnişleri Migros Esenyurt Depo’daki beklenmedik geri dönüş ve kazanımıyla geri çekildi. İzmir Aliağa’daki tersane işçileri kamuoyundan yeterince destek göremediklerini söyleyip, başlattıkları fiili grevi bitirirken, geride İstanbul-Gebze hattıyla Antep’te zaman zaman alevlenip sönen irili ufaklı birkaç direniş kaldı. Elektrik ve doğalgaz zamlarıyla boyutlanan soyulup-soğana çevrilmeye karşı halk tepkilerin, yani geçinemiyoruz hareketinin hızı kesilse de bir dip akıntısı şeklinde canlılığını koruduğunu görüyoruz. En son Yurtsuzlar Hareketi’nin üç gün önceki Taksim-İstiklal çıkışı Ekim ayından beri süren Barınamıyoruz-Geçinemiyoruz eylemlerinin artık yeni bir devrimci gençlik hareketini mayalamış olduğunun da göstergesi oldu.
İŞÇİ DİRENİŞLERİNİN COĞRAFYASI
İşçilerin ücret ve sosyal haklarda artış talebiyle yürüttüğü, çoğunluğu iş bırakma biçimindeki fiili grev eylemlerine direniş demeyi yeğliyorum. İç birliklerinin, lojistiklerinin ve kamuoyu desteğinin gücü ölçüsünde süren bu direnişlerin Türkiye haritası üzerindeki yayılımına baktığımızda son iki aydaki yaklaşık 80 eylemin 3’te birinin Gebze-İstanbul-Çorlu hattında, diğer üçte birinin Antep’te, geriye kalanınınsa 11 ilde yaşandığı görülüyor. Bu 11 il içinde de 12 eylem haberiyle İzmir’in önde olduğu söylenebilir. Hem işçi direnişinin kazanımla sonuçlandığı, hem de zamlara karşı kitlesel eylemlerin yapıldığı Hopa’nın da solun göz bebeği olmayı sürdürdüğünü de eklemek gerekiyor.
SARAYIN GENİŞ ORTA ANADOLUSU’NDA ASAYİŞ BERKAMAL
Harita başka ne anlatıyor? İstanbul’dan sonra en fazla sanayi tesisinin olduğu İzmit, Sakarya, Düzce, Bursa’nın oluşturduğu dindar muhafazakar Doğu Marmara’da, Eskişehir ve Ankara sayılmazsa, Kütahya, Afyon, Isparta, Konya, Kayseri, Tokat, Çorum’la sınırları çizilebilecek AKP-MHP saray blokunun Türkçü-İslamcı Orta Anadolu kalesinde mukim OSB Kaplanları’nın işletmelerinde neredeyse hiçbir direniş kayda geçmemiş gözüküyor. Buralardan çok fazla zam protestosu haberi gelmediğini de göz önünde bulundurursak, proleter ve yoksullaşan emekçi katmanlardan başlayarak AKP’den oylarında gerileme olsa dahi İslamcı sermaye-burjuvazi blokunun sıkı emek(çi) kontrol rejiminin hükmünü icra etmeye devam ettiği anlaşılıyor.
ANTEP: SINIF KAVGASININ PARLAYAN YILDIZI
Son direniş dalgasından önceki aylarda da Hinterlandıyla birlikte Antep hak bilinci ve mücadele birikimi açısından en fazla potansiyel taşıyan ildir. Son iki ayda birçoğu Organize Sanayi Bölgesi’ndeki işletmelerde olmak üzere Antep’te otuza yakın fabrikada gerçekleşen direnişlere 12 binden fazla işçinin katıldığı belirtiliyor. Bu açıdan bakıldığında, kurye eylemlerini çıkartarak konuşursak, direnişlerin frekansı açısından son iki aydaki direnişler içinde Antep proletaryasının yadsınamaz bir üstünlüğü olduğu anlaşılmaktadır. Kentten halen toplu pazarlık-sözleşme-sendika gibi süreçlere girmeden tamamen işyerlerindeki işçilerin sıkı birliğine dayalı olarak yürüyen fiili grevlerin (kesintili-kesintisiz iş bırakma eylemleri biçiminde) haberleri geliyor.
ANTEP’TEKİ YÜKSELİŞİN SOSYO-MEKANSAL DİNAMİKLERİ?
Merkez ilçe nüfusu 1 milyon 750 bin olan Antep, uzun yıllardır, Mersin-İskenderun liman kentlerinden Siirt’e-Van’a kadar uzanan uzunluğu 900 km’yi bulan çok geniş bir coğrafyanın en önemli sanayi merkezidir. Bunun yanında, yalnızca 5 OSB’sinde çalışan işçi sayısı 200 bini bulan bir işçi kentidir. Buna görece gelişkin ticaret, zanaatkarlık ve hizmetler sektörlerinde çalışan bir o kadar emekçiyi de eklersek, işçilerle ailelerinin Antep’te nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Sanayileşmenin hızlanması ve kentin yaptığı ekonomik atılımın 2. Irak Savaşı sonrasında Kürdistan Bölge Yönetimi (IBKY)’nin resmileşmesinden başlayarak hızlandığı, Suriye iç savaşıyla ciddi bir sıçrama yaptığı anlaşılmaktadır. Savaşın ilk yıllarında Suriye’nin rejim karşıtı kesimlerinin burjuva ve sermaye sınıflarının ilk durağı olan Antep’in, Halep’in yıllar süren ikiye bölünmüş yıllarında, sanayi tesislerinin komple sökülüp taşındığı yer olduğunu da ekleyelim. Suriye ve Arap yarımadasının ticari hayatında önemli bir merkez olan Halep’in pek çok birikimini 2012 sonrasında kendisine katan kent, bugün Güneydoğu ve Akdeniz bölgelerinin sınai ve ticari başkenti (İstanbul’u) konumundadır.
ANTEP’TEKİ SINIF PROFİLİ
Suriye iç savaşına kadar Antep işçi sınıfının gövdesini; Kürt illerinden 1990’lardaki köy yakma-boşaltmalar nedeniyle göç etmek zorunda kalmış nüfusla, 1970’lerin sonları ve ‘80lerin başında Maraş-Malatya-Adıyaman’dan benzer bir zorunlu göçe maruz bırakılmış Kürt Aleviler oluşturuyordu. Bu kesimler arasından zamanla kendi hesabına çalışan veya küçük işletme sahipliğine geçenler veyahut çocukları arasından küçük burjuva saflarına katılanlar çıksa da bu iki kesimin ağırlıklı sınıfsal konumu ücretli mülksüzler olmaya devam etti.
Antep işçi sınıfının yıllardır gösterdiği hak arama bilinci ve eylemselliğe yatkınlık gibi özellikler biraz da kimliklerinin bu sosyo-politik-kültürel koordinatlarıyla, bunların Türkiye’de tarihsel olarak sınıf oluşumunun olumlu manivelaları olmasıyla ilişkilidir. Antep’te 1963’te yapılan TİP mitinginde Mehmet Ali Aybar Kürt sorununu Aleviler ve Arapların ezilmişliği sorunu ile birlikte değerlendirmesini de kentteki kimlikler çeşitliliği doğru temelde ele alındığında, ezilen emekçilerin birliği çerçevesindeki bir politik söylemin güç kazanabildiğini söyleyebiliriz. Fakat bu kimlik topluluklarının kentte görece rahat biçimde nefes alıp verebilmesini sağlayan da yukarıda çerçevesini çizdiğimiz sosyo-mekansal faktörlerle diyalektik ilişki içinde düşünülmelidir.
Her ne kadar, adı yıllarca Anadolu Kaplanlarının başarı hikayesi içinde anılsa da sözünü ettiğimiz sosyo-mekansal dinamikler ve sınıf profile nedeniyle Antep’in bir Kayseri, Konya olması söz konusu değildir. Kentin 20 yılda katlamalı biçimde sanayileşmesi ve zenginleşmesi ve bunun da Arap ve Kürt coğrafyalarıyla daha fazla ticari ilişkiler geliştirmesi sayesinde gerçekleşmiş olmasıyla alakalı olarak, egemen burjuva habitusun liberal-ılımlı muhafazakarlıkla şekillendiğini belirtmek gerekir. Konuyla doğrudan ilişkisi bağlamında toparlayacak olursam; Anadolu’nun diğer sanayi üslerindeki gibi adına milliyetçi-muhafazakarlık denilen soy faşizmin çok yerleşik olmayışının da Antep’teki işçi direnişlerini kolaylaştırıcı bir etkisi olmuştur.
ANTEP’İN SOSYO-POLİTİK BİRİKİMİ
Orhan Kemal’in “Toprağı kıpkırmızı, üstündeki bitki yemyeşil…” dediği Fırat nehri kıyısındaki bu tarih, kültür ve mutfak zengini kentin yakın tarihine baktığımızda, bugünkü dağınıklığına karşın, sosyalist-devrimci hareketin Türkiye ölçülerinde görece güçlü olduğu yerlerden biri olduğunu görürüz. TİP’in 1963’te miting yaptığı, 1965 Seçimlerinde yüzde 3 oy aldığı Antep, 1970’lerde TİP-Dev-Genç-THKO çizgisinden gelen Teslim Töre’nin kurucusu olduğu Türkiye Komünist Emek Partisi’nin (TKEP) de kalesi durumundadır. Hareketin etkinlik alanı da Antep’in yakın ve Mersin’e doğru uzanan hinterlandıdır. Adında komünist kelimesinin geçtiği bir siyasi hareketin bunca güçlü olduğu Antep’teki bugünkü direnişleri anlamak için Türkiye’de köylü toprak işgallerinin en yaygın biçimde yaşandığı ve 1970’lerin sonlarında devlet destekli faşist hareketin lideri Türkeş’in gelmek isteyip de halk tepkisi yüzünden giremediği bir yer olduğunu da bilmek gerekir. Dolayısıyla, proleterya mücadelesinin bu lezzetli kalesine yeniden selam olsun derken, daha fazla ilgilenenler için Mehmet Nuri Gültekin’in “Ta ezelden taşkındır: Antep” kitabını tavsiye ederim.
Peki, Antep işçi sınıfının devasa potansiyelleri böyle ortadayken, son iki aydır 12 binden fazla işçinin katıldığı eylemlerde Türk-İş ya da DİSK’e bağlı sendikaların adının dahi geçmemesini nasıl açıklamalı? Eylem haberlerinde sendika olarak en çok adı geçen BİRTEK-SEN’in 10 Şubat’a kadar kurulmamış bir yapı olması dikkat çekicidir. Bir aydır bağımsız bir yerel sendika olma yoluna girse de henüz oluşum halindeki bu örgütlenmenin başındaki Mehmet Türkmen’in 3 ay önce Urfa’daki Uğur Tekstil direnişini koordine ederken DİSK Tekstil’deki bölge temsilciliği görevinden atılan bir sendikacı olması da bir başka ilgi çekici ayrıntıdır. İlgilenenler youtube’deki şu videoya bakabilir:
https://www.youtube.com/watch?v=_8LfQ2qz9j4&ab_channel=evrensel.
Son iki aydaki işçi direnişlerinin sendikasız yürümesi ve çoğunluğunun kazanımlarla sonuçlanmasının bize anlattıklarını gelecek yazımda ele alacağım.