Soma'dan kurtulsa da, ölümden kurtulamayan Rahmi Sözüer'in anısına
İş kazası denen şey, belirsiz şans eseri olaylar silsilesi değildir...
İş kazası denen şey, gayet bilinen, tahmin edilebilen, hatta çoğu zaman kesin denen olayların sonucudur.
İş kazası denen şeye maruz kalma olasılığı, sizin toplumda ait olduğunuz sınıfla doğrudan ilgilidir.
İş kazası diye bir şey yoktur, iş cinayeti vardır.
"İş kazası" sınıfsaldır!
Buna kader mi diyeceğiz!
"Maden işçisi Rahmi Sözüer, 13 Mayıs 2014 tarihinde, 301 kişinin yaşamını yitirdiği Soma faciasından önce, vardiya değişimi için maden ocağına gitti. Arkadaşının, vardiya değişikliğiyle kendi yerine madene girmesiyle ölümden son anda kurtuldu. Faciada birçok arkadaşını yitiren ve bir daha kömür madenine girmek istemeyen Sözüer, İzmir'deki Bayraklı Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü’ne taşeron hizmet veren bir firmada, geçen temmuz ayında işe başladı. DHA'nın haberine göre yaklaşık 20 gündür burada çalışan Sözüer, geçen cumartesi günü sabah saatlerinde iş cinayeti kurbanı oldu. Bayraklı Belediyesi'nin Doğançay’daki şantiye alanına kamyonla dolgu malzemesi götüren Sözüer, yükü indirdiği sırada, damperli kamyonun kasası yüksek gerilim hattına temas etti. Bunun farkına varamayan Sözüer, elektrik akımına kapılarak yaşamını yitirdi."
- Rahmi Sözüer'in sendikalı bir işyerinde çalışma şansı hemen hemen yoktu.
- Rahmi Sözüer'in işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin "alındığı" kurumsal bir şirkette çalışma şansı yoktu.
- Rahmi Sözüer'in taşeronda çalışmaktan başka şansı yoktu.
- Rahmi Sözüer'in ölümüne çalışmaktan başka şansı yoktu.
- Rahmi Sözüer'in, pek çok sınıfdaşı gibi ölüm üzerinde kol geziyordu....
Çünkü "iş kazası" sınıfsaldır, Türkiye kapitalizmi daha fazla can almadan yola devam edememekte, ya savaşlarda, ya sokaklarda, ya da işyerlerinde işçileri öldürmeden yaşayamamaktadır. Ölenler hep işçidir.
Ölüm sınıfsaldır!
Neden ölüm de, iş kazası da sınıfsaldır?
Daha önce yazdığım bir yazıda da belirttiğim gibi:
1. "İş kazası" sınıfsaldır! Ait olunan sınıf üretim sürecindeki yerimizi belirlediği için, iş cinayetine maruz kalma olasılığımız da artar. Bu olasılığı işçi sınıfının mücadelesiyle elde edilen haklar ve işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri azaltabilir, ama olasılık ortada durmaktadır.
2. İşçi sağlığı ve iş güvenliği işyerinde üretilen ve yeniden üretilen toplumsal ilişkilerden soyutlayarak anlaşılmaz. Kapitalist sisteme içkin sermaye birikim süreçleri ile iki sınıf arasındaki güç dengeleri içinde anlam kazanır. Kapitalist üretimin amacı kullanım değeri yaratmak, işçinin ücretini karşılamak için gerekli emek miktarını azaltmak ve artı değer yaratan emek miktarını çoğaltmaktır. Dolayısıyla bir sonraki maddeye geçiyoruz.
3. Artı değer sömürüsünü artırmak için ilk adım "mutlak artı değeri artırma", çalışma süresini uzatmadır.
Uzun çalışma saatlerinin insan sağlığı üzerindeki etkileri üzerine binlerce çalışma bulunabilir, keza yorgunluk ve kaza arasındaki ilişki de kuşku götürmeyecek kadar net bir şekilde ortaya konabilir. Emekçinin gün içinde biyolojik ritminin bozulması, düzensiz çalışma saatleri vb. hususlar da eklenince, meslek hastalığı sayılmayan veya yeni yeni sayılmaya başlayan pek çok hastalık gündelik yaşamın bir parçası olur. Dikkat bozukluğunun yarattığı ölüm ve yaralanmalar da işin bir diğer boyutudur.
4. Göreli artı değeri artırmanın (üretim hızını artırma, hızlı teknoloji kullanma, emek sürecini yoğunlaştırma) doğurduğu sonuçlar işçi sınıfı için yıkım olmuştur.
Daha yoğun çalışma, dikkat bozukluğu, uykusuzluk, sürmenaj, psikolojik ve psikosomatik rahatsızlıklar için kapıyı aralar. Bu konuda yapılan çalışmalar sayısızdır ve en bilineni Japonya'dan örneklerdir. "Esnek üretim kendi başına özgün bir hastalığa da neden olur. Karoshi olarak bilinen bu sorun bir tür ani tükenme sendromudur. Karoshi hastalığının hükümetlerce bir meslek hastalığı olarak tanınması süreci ilginçtir. Japonya gibi yüksek gelirli bir ülkede bile hükümetlerin işçi sağlığıyla ilgili olarak nasıl engelleyici olabileceğini gösterir.
5. Teknoloji seçimi! Seçilen teknolojide temel belirleyen hız, sağlamlık, ucuz yakıt tüketimi vb. faktörlerdir. İşçinin güvenliği ve sağlığı için bir makinayı tasarlamak ise çok yeni bir kavramdır.
Kapitalist üretimin kullandığı teknoloji (alet, edevattan makinalara kadar bizzat işçinin günlük üretim sürecinde sürekli temas halinde olduğu) insana uygun mudur değil midir? Veya şöyle soralım: İşçinin sağlığına ve işin güvenliğine, dolayısıyla işçinin güvenliğine uygun bir şekilde mi tasarlanmıştır? Ergonomi biliminin kapitalizmin gelişimine paralel değil, belli bir süre sonra başladığını hatırlayalım ve esas çıkış saikinin kapitalist bakış açısıyla üretkenliği, marksist bakış açısıyla söylersek artı değer sömürüsünü artırma hedefi güttüğünü belirtelim. Bir adım daha ilerleyelim ve şöyle bir tez atalım ortaya: Milyonlarca işçi, onlara dayatılan alet, edevat, makina, üretim yöntemi ve bunların ardından çalışma saati, çalışma koşulları, bir adım ilerisi yaşam koşullarında yaklaşık 200 yıldır kapitalist teknolojinin bir denek hayvanı olmuşlardır (Gürcanlı, 2014)
Dolayısıyla teknoloji taraflıdır!
6. Denetimsizlik ve eşgüdüm eksikliği. Kamusal denetimini yanı sıra, işçi sınıfı örgütlerinin üretimin her aşamasında (SSCB'de olduğu gibi) denetim fonksiyonu olmadan, işçi sağlığı ve iş güvenliği ilkelerine uygun süreçlerin hayata geçirilmesi sermayenin insafına kalmaktadır. İş Müfettişi sayısının azlığı, denetim süreçlerinin yetersizliği, uygulamada eksikler getirmektedir. Öte yandan "eşgüdüm" eksikliği ile kasıt, bir sonraki başlıkta belirtilen taşeron sisteminin en büyük olumsuzluklarından birisidir. Bir fabrika ölçeğinde dahi, üretimin merkezi olarak planlanması, işçiler, iş ekipleri arasında koordinasyonun sağlanması, kısacası planlı ve organize üretim, iş cinayetlerini büyük oranda azaltan bir faktördür. Bölünüp parçalanmış, taşeronlar arasında bu eşgüdümün sağlanması oldukça zordur. Örnek olsun (gerçek bir olaydır) malzeme kaplamasında çalışan bir taşeron işçisi, o sırada tam da tepesinde vinç ile malzeme taşındığından habersizdir (o sırada malzeme taşınmaması veya vincin altında çalışılmaması gerekmektedir) ve yere düşen çelik kirişlerin altında kalarak yaşamını yitirmiştir. Taşeronlar arasında eşgüdümü sağlamak ana işverenin sorumluluğundadır. Ama özellikle inşaat, enerji nakil hattı inşa ve tamir faaliyetleri, keza demiryolu bakım onarımı, madencilik gibi, işçi ekipleri arasında eşgüdümün hayati öneme sahip olduğu alanlarda taşeron sistemi, bu eşgüdümü yok etmekte, plansızlığı işyeri ölçeğine taşımaktadır...
7. Kuralsız, güvencesiz, baskıcı ve denetimsiz bir emek rejimi ölüm getirir! Tüm bu üretim sürecini üretmek için "kuralsız, güvencesiz, baskıcı bir emek rejimi" toplumsal anlamda yıkım getirmekte, aile yaşantısını, işçilerin yaşam kalitesini, ruhsal durumunu bozmakta, gerek fizyolojik, gerekse de psikolojik rahatsızlıklar yaratmaktadır. Taşeron sistemi olarak özetlenebilecek bu emek rejimi, işçi cinayetlerinin sorumlusu olarak karşımızda durmaktadır.
Sonuç: “Kader” sınıfsaldır!
Bir kamyonet kasasında yaşamını yitiren tarım emekçisi kadınlar, inşaat iskelesinden düşen inşaat işçileri, saatlerce çalışan en temel güvenlik önlemleri olmayan enerji nakil taşeron işçileri, saatlerce setlerde çalışan set işçileri, her geçen gün daha fazlasıyla karşılaştığımız, yangınlara, zehirli gazlara maruz kalan sanayi işçileri, göçük altında kalan maden işçileri, ağır yüklerin altında kalan nakliye işçileri...
Evet, hepsinin "kader"i de, bu kaderden kurtuluşu da ortaktır ve sınıfsaldır...