“SİDER Demir Çelik Fabrikasında 9 Mart Cuma günü çelikhane bölümünde tavanda asılı bulunan vincin halatının kancasının kopması sonucu; fabrikanın bakım işlerinde taşeron olarak çalışan 47 yaşındaki Mehmet Sait Akan ve 49 yaşındaki Mehmet Emin Arık yaşamını yitirmişti. İş cinayetinin ardından, sorumlu olarak 2 işçi gözaltına alındı. Buna tepki gösteren SİDER işçileri, 'Asıl sorumlular arkadaşlarımız değil' diyerek iş bıraktı.
…
Eylem üzerine fabrika tatil edilirken, TMMOB Makine Mühendisleri Odası ölümlere neden olan vinçte kapasite sınırlayıcısının bulunmadığını belirterek 'İşçilerin ölümü kaza değil cinayet' dedi.“
Alıntı yaptığım haber ne ilk ne de son. Buna benzer sayısız olayla karşılaştım meslek yaşamım boyunca. Kimi zaman kazazede işçi kimi zaman da iş arkadaşları kusurlu bulundu, sanık olarak yargılandı. Çok ama çok somut bir örneği, bizzat bilirkişilik yaptığım bir olaydan da verebilirim.
İnşaatlarda usta olarak çalışan Ahmet, kardeşi Mehmet’i de alıp kalıp işleri yapıyor. Her ikisi de kalıpçı ustası. Kazazede Mahmut’u ise çocukluğundan beri tanıyorlar, Mahmut da kalıp ustası, bir iş olduğu zaman onu da yanlarına alıp inşaatlara gidiyorlar. Ahmet Usta Mahmut’un şeker hastası olduğunu da, tansiyon sorunu olduğunu da biliyor, yorma kendini diyor, dikkat et diyor. Ve o gün Mahmut inşaatın 5. Katından döşemenin hemen kenarından aşağıya düşüp ölüyor.
Buraya kadar herşey normal, aslında normal değil ama maalesef bize normal geliyor! Ama anormal olan Ahmet ve Mehmet’in sanık olarak yargılanması. Dahası, konuyla ilgili bilirkişilik yaptığım heyette yer alan ceza hukukçusu bilirkişinin Ahmet’e asli kusur vermesi! Ceza hukukçusu bilirkişiye itiraz ediyor, kendi raporumuzu yazıyoruz, hukukçu bilirkişi görüşünde ısrar ediyor kendisi ayrı rapor vereceğini söylüyor. İkna edemiyoruz, yalnızca onu değil o düşüncede olan kişileri çoğu kez ikna edemiyoruz. Ceza hukukçusu bilirkişi ile aşağıdaki yazışmayı yapmamıza karşın, ikna etmemiz mümkün olmadı, buyrun okuyun:
“Bilirkişi raporunuzu okudum. Ancak bazı hususların altını çizmek isterim ustabaşı Ahmet'e ilişkin değerlendirmeye katılmamız mümkün değil. Bir ustabaşı, üstelik iş güvenliği eğitimi de almamışsa, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda kendisinden herhangi bir şey bekleyemeyiz, kendi yaşamını tehlikeye atmaması dışında. İşçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimleri alsa bile, diğer işçiler üzerinde herhangi bir sorumluluğu olması da düşünülemez. Zira inşaat işleri tüm yönetmeliklerde de altı çizildiği üzere 'teknik bir personelin denetim ve gözetiminde' yapılmak zorundadır. Buradan hareketle eğer sorumlu konumda bir inşaat mühendisi veya teknik bir eleman varsa, örneğin bir inşaat mühendisi aldığı mühendislik ve temel teknik eğitim dolayısıyla, iş güvenliğine özel eğitim alsın almasın, böylesi durumları öngörmek zorundadır. Ancak bir işçiden, ustadan böyle bir şey bekleyemeyiz, deneyimli olup olmaması olayı öngörebilmesi sonucunu doğurmaz. Zaten bundan dolayıdır ki yönetmelikler 'teknik bir personel denetimi' hususunun hep altını çizer. Bugüne kadar yazmış olduğum 1000’in üzerinde bilirkişi raporunda, eğer bizzat fiilen usta veya işçi olaya neden olmamışsa (kalıbı bizzat kendisi sökmüş ve düşmeye neden olmuş, malzemeyi kendisi atmış ve birisini yaralamış, iş makinası operatörü olarak birisine çarpmış, vb. durumlar) hiç bir durumda kusur izafesinde bulunmadık. Bir ustaya iş güvenliği konusunda işverenin sorumluluğunu vermek veya onu işveren vekili olarak görmek son derece yanlış olup, ben teknik değerlendirmede belirttiğim mütalaamda ısrarcı olacağım.”
Ceza hukukçusu bilirkişi ve benzer düşünenlere göre, bir usta başının veya ustanın (ki incelediğimiz olayda işçilerin başında durduğu bile şüphelidir) işyerinde diğer işçi arkadaşlarını denetleme, uyarma, gözetim vb. sorumlulukları vardır, bu sorumluluğun yerine getirilmemesi kazalara neden olmaktadır. Hatta bazıları ileri gider bir anlamda “işveren vekili” sıfatını bile işin içine sokabilirler.
Burada kitabımda da uzun uzun anlattığım üzere iki temel bakış açısı belirleyendir. Dikkatsiz işçi ve dikkatsiz iş arkadaşı doktrini!
Dikkatsiz işçi kavramı üzerinde tartışmaya gerek yok. Kazaların büyük bir kısmı işçilerin dikkatsizliği ve tedbirsizliğinden kaynaklanmaktadır. Onları eğitmek, dikkatli ve tedbirli davranmalarını sağlamak iş güvenliği sorununu çözecektir.
Bir diğeri ise Barnetson’un belirttiği gibi (2010: 21, 22) iş arkadaşı doktrinidir. Bu doktrine göre sermaye sahipleri işin yürütümü sırasında bir işçinin başına gelen ve diğer işçilerin (iş arkadaşlarının) edimlerinden kaynaklı bir kazadan sorumlu tutulamaz; dolayısıyla burada tazminat talebi (veya ceza talebi) doğrudan iş arkadaşına yöneltilmelidir. İnşaat sektörü düşünüldüğünde, çoğu kez sanık sandalyesine oturan usta başı, işçiyle birlikte iskelenin üzerinde çalışan diğer işçi, işveren vekili sıfatını taşıyan şantiye şefi ve mühendislerle birlikte yargılanırken, sermaye sahibinin cezai sorumluluğu bir anda silinmekte, tazminat davasında ise tazminat işyerinin üzerinden alınarak diğer "sorumlulara" paylaştırılmaktadır. (Türkiye'de bu konuda hala ABD ve İngiltere gibi "common law" hukuk sistemindeki gibi içtihatlar oluşmadığından genelde tazminat tüzel kişilik olarak şirkete yüklenir, işçi sigortalı ise Sosyal Güvenlik Kurumu ödemeyi yapar, işçinin şirketinden tazminatı kusur oranına göre rücu eder (geri alır). Ancak İş Sağlığı ve Güvenliği yasası da göz önüne alındığında ve hukukun iktidarın ve sermaye sınıfının basit bir aygıtı haline geldiği olgusu düşünüldüğünde, benzer bir sürecin Türkiye'de de yaşanacağından söz edilebilir. İngilizce olarak iş kazası, iş makinası kazası yazıp internette arattığınızda ABD'de özellikle sayısız hukuk bürosunun çıkması, bu alanın işçi ile sermaye sahibi arasında, devletin tamamen çekildiği bir alan haline geldiğinin bir göstergesidir adeta. Türkiye'de benzer bir süreç sınıf mücadelesinin mevzi kaybetmesiyle yaşanabilecektir. Yaralanmayla sonuçlanan olaylarda “uzlaşma”nın TCK’da yer alması, ayrıca ileride karşılaşacağımız arabuluculuk uygulamaları düşünüldüğünde bu söylenenler daha da somut hale gelecektir.
Sanık sandalyesinde sermaye sahibinin yerine şantiye şefleri, sorumlu mühendisler ve iş güvenliği uzmanlarının yanı sıra ustaların, kazazedenin iş arkadaşlarının oturup oturmaması ve bizzat kazazede işçinin suçlu bulunup bulunmaması hukuka nasıl baktığınızla ilgilidir. Ve hukuk hiçbir zaman kanunlarda yazılı satırlar veya mahkemedeki mütalaalar değil, bizzat toplumsal ilişkilerde gücünüzün yansımasıdır. “İş Cinayeti” denmesinden, iş cinayetlerinin gündeme getirilmesinden rahatsız olanlar ile dikkatsiz işçi ve iş arkadaşları diyenler aynı kişilerdir…
Kaynaklar:
Barnetson, B. (2010).The political economy of workplace injury in Canada, AU Press, Athabasca University, Kanada
https://www.evrensel.net/haber/347494/is-cinayeti-ile-ilgili-2-iscinin-tutuklanmasina-tepki