Basit bir soru. Eğer Türk hukuk sistemi uyarınca, işyerinde gerçekleşen bir ölüme iş cinayeti derseniz hapis cezası alır mısınız?
Abartı demeyin.
Gece ve gündüz ayrı varlıklardır, gündüz güneşe bağlı olmayan bir varlık diyen İlahiyatçı Prof. Bayındır diye birisi varsa ve devlet politikası gereği destekleniyorsa…
“Kendi öz kızımı bile kötü hisler besleyeceğimden, kucağıma alıp sevemiyorum” diyen bir zibidi aşağılık yobaz konuşabiliyorsa…
Ensar Vakfı denen ahtapot kollarıyla ülkemizi saran bir oluşumda çocuklara tecavüz ediliyor ve bakanın birisi “bir kereden bir şey olmaz” diyorsa…
Durup bir bakacaksınız ülkenize.
Eğer bir ülkede bilimsel gerçekleri açıkladı diye Onur Hamzaoğlu gibi bir akademisyene dava açılıyorsa…
Eğer bir ülkede pis pis sırıtıp “fakirler karanfil bırakmış, ben ortanca hanımımla gül bıraktım” diyen bir yaşam formu hala nefes alıyorsa…
O yaşam formu, iddialara göre para aklıyor ve hükümetle yakın ilişkilerde bulunuyor, bu düzenin resmi yatırımcılığını üstleniyorsa…
Durup bir bakacaksınız, o yaşam formunun şantiyesinde ölen bir işçiye “iş cinayetinde katledildi” derseniz, vatan haini de olursunuz, ülkenin önünü tıkamaya çalışan paralelci de, ateist-komünist de…
Eğer bir ülkede bir bodrum katında aç susuz bırakılan ve sonrasında yakılarak öldürülen insanlara karşı BARIŞ diyorsanız…
Eğer bir ülkede yok edilen kentler ve mahalleler TOKİ tarafından gaspediliyorsa…
Eğer bir ülkede çocuklar sokakta keskin nişancılar tarafından öldürülüyor ve siz çok ama çok basit bir şekilde “ya barış, amasız fakatsız basit bir barış yahu” diyorsanız, kapkara bir şey görüp “ya bunun rengi siyah” diyorsanız, ama o ülkenin savcıları “hayır o beyaz, nereden talimat aldın siyah demek için” diyorsa… Gördüğünüze, apaçık, net, güneşin altında, pasparlak da olsa “hayır o öyle değil, sen teröristsin” deniyorsa…
O zaman hiç ama hiç şaka değil, hayal değil. Yarın öbür gün bir “iş kazası”na iş cinayeti derseniz hapse girebilirsiniz, hele ki o şantiye kameralar karşısında sırıtan o yaşam formunun şantiyesiyse!
Katarina Blum’un Çiğnenen Onuru
Birgün gazetesinin Pazar ekinde Selami İnce “Bir Ülkenin Çiğnenen Onuru” yazısında Heinrich Böll’den söz ediyor. Hiç de radikal değil, sosyalist veya komünist değil. Sosyal demokrat, o yıllarda herkes sosyal demokrat, iktidar da sosyal demokratlarda. Heinrich Böll basit sorular soruyor, “ne yaptık da Kızıl Ordu Fraksiyonu gibi örgütler ortaya çıktı” diyor işin özü. Hangi politikalarımız böyle bir şiddet sarmalını üretti diyor. Özetle, barış diyor! Evini basmaya kalkıyor Nazi artığı Sosyal Demokrat dahi olsa Alman devleti. Halk set çekiyor, engelliyor, sahipleniyor… Evinde Kızıl Ordu Fraksiyonu üyelerini sakladığı, terör örgütü propagandası yaptığı söyleniyor. Biraz sessiz kalsa da iki yıl sonra “Katarina Blum’un Çiğnenen Onuru” ile Alman devletine bir şamar atıyor.
Çok basit, çok net, gördüğü neyse onu söylüyor. Birisi öldürülüyor, ama iddia ama gerçek devlet öldürüyor. Bir devlet memuru, bir aydın, bir akademisyen, basitçe diyor ki, ey devlet, ey bana maaşımı veren devlet, ey bana kadro açan devlet, ey vergimi alan devlet, ey uymam için kanunlar yapan devlet… Ben seni muhatap alıyorum, eğer öldürüyorsan öldürme, barış istiyorum, bu kadar net… Hapse atılıyorlar…
Görüyorsunuz, gözünüzün önünde öldürülüyorlar, çatıdan düşüyor, iskeleden düşüyor, üzerine tonlarca ağırlık çöküyor, toprak altında kalıyor, madende göçükte yitip gidiyor, patlamada parçalanıyor, eziliyor, parçalanıyor, uzuvları kopuyor, boğuluyor, yanıyorlar… Hukuk buna iş kazası diyor, biz ise gördüğümüz net, basit, apaçık gerçeği söylüyoruz “iş cinayeti”! Gerçeği görenler, aydın olmak emekçi halka sorumluluktur demek o kadar da kolay değil diyenler iş cinayeti diyor. Düşünüyoruz, evet hala hapse girmedik, ama girmeyeceğimizin garantisi yok. Korkunun da ecele faydası yok! Yarın öbür gün “iş cinayeti demek teröristliktir” diyecek akıldışı bir iktidara karşı “ne korkacağım lan senden” demekten başka da çaremiz yok…
Önemli Not:
Bu köşeyi okuyor ve takip ediyorsanız, sizden ricam aşağıdaki adreslere ya bir mektup ya da bir kart atmanız, yalnızca merhaba demeniz bile yeterli. Korkmayın, onlar korkmadı, korkmuyorlar, zaten korkmaya gerek yok.
#BarışAkademisyenleriYalnızDeğildir
Kıvanç Ersoy: Silivri Cezaevi 9 Numaralı Yüksek Güvenliklı Kapalı Cezaevi C-1 Blok 6 Silivri-İSTANBUL
Muzaffer Kaya: Silivri Cezaevi 9 Numaralı Yüksek Güvenliklı Kapalı Cezaevi C-1 Blok 4 Silivri-İSTANBUL
Esra Mungan Gürsoy: Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Bakırköy-İSTANBUL