Türkiye’de en kolaylıkla hapisten “yırtacağınız” veya kısa sürede serbest kalacağınız suç bir insanı öldürmek. Kimi zaman bir erkeğin “aşk cinayeti”, kimi zaman cinnet geçiren erkeğin psikolojik bunalımı ama her durumda bir kadının katledilmesi. Trafikte sinirlendiğinin üzerine şarjör boşaltan insanlık müsveddesinin öldürdüğü bir yurttaş, kimi zaman hasta yakını görünümlü bir yaratığın katlettiği bir doktor. Kimi zaman Çorlu’dan geçmekte olan bir trende öldürülen bir çocuk, kimi zaman ise bir inşaatta iş cinayetinde katledilen bir işçi. Hepsinde adalet sistemimiz son derece anlayışlı, yumuşak, maktuller her zaman ya kusurlu ya suçlu ya da orada olmaması gereken kişiler.
Şule de suçlandı, orada ne işi var dendi, dikkatsizlik yaptı dendi, ama şu gerçeğin üstü örtülemedi: Şule İdil Dere tamamen yayalar için ayrılmış bir yolda gayet nizami bir şekilde yürürken öldürüldü! 23 yaşındaki Şule, İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü üçüncü sınıf öğrencisiydi. Şule’nin adlı adınca cinayet sonucu öldürüldüğü yer ve bu yerin özellikleri zaten biraz da bu olaya cinayet dememize yol açıyor. İstanbul Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda, yayalara tahsis edilmiş yolda yürürken, geri geri gelen ve üzerinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi yazan bir hafriyat kamyonunun, ona arkasından çarpması sonucu yaşamını yitirdi. Hadi inşaat var, yaya yolu özelliğini yitiren bir mahal, onu da kabul edelim. Peki yapı makinalarının çalıştığı, damperli kamyonların sürekli girip çıktığı bu iş mahallinde uyarı levhaları veya kırmızı ışık var mı, çalışma sahası yayalardan yalıtılmış, bariyer, emniyet şeridi konmuş mu, çalışan yapı makinalarına yardımcı işaretçiler, yardımcı personel var mı? Hiçbiri yoktu ve Şule İdil Dere göz göre göre öldürüldü!
Ama taksirle öldürmede, sorumluluk silsilesi içinde, o silsilede daha da aşağıya indikçe daha da azalan cezalar bir de para cezasına çevrilince, üstüne üstlük bir de taksitle ödeme “kolaylığı” getirilince, bir insanı öldürmenin pek de ciddiye alınmadığını görüyoruz. Geçtiğimiz günlerde Şule İdil Dere’nin öldürülmesiyle ilgili açılan davanın 17. Duruşması, karar duruşması vardı. O güne kadar alınan tüm bilirkişi raporlarında Şule’nin herhangi bir kusuru bulunmadığı saptanmıştı. Duruşma sonuçlandı ve sonuç bir kez daha beklediğimiz gibi oldu, gerçek kusurluların cezasızlığı, hiyerarşinin en altına suçun yüklenmesi.
Evet, 7 alt düzeyde yetkiliden/görevliden üçü ceza aldı, üstelik indirimli cezalar, iki kişiye de verilen hapis cezaları taksitli para cezasına çevrildi! İBB ve İSTAÇ çalışanı Şoför Mümin Kılıç'a indirim uygulanarak 3 yıl 10 ay, diğer çalışanlar İbrahim Ruhi Kelleci'ye gerekli güvenlik tedbirlerinin alınmasında sorumluluk sahibi olduğu gerekçesiyle 2 yıl 11 ay hapis cezası verildi. Hapis cezası para cezasına çevrilerek 24 ay taksitle 42.400 TL ile cezalandırıldı.İSTAÇ İş Güvenliği Uzmanı Zafer Karasaçlı'ya gerekli güvenlik tedbirlerini alınması hususunda sorumluluk sahibi olduğu gerekçesiyle verilen 2 yıl 6 ay hapis cezasında indirim uygulandı, ardından adli para cezasına çevrilerek 26.425 TL ile cezalandırıldı. Diğer sanıklar ise beraat etti.
Bu dava ileride görülecek veya görülmekte olan pek çok dava için emsal teşkil etmeli bizim için. Ne kadar sahiplenebildik, kuraldışı çalışmayı ve bununla birlikte dava sürecinde insan aklıyla dalga geçilmesini ne kadar teşhir edebildik diye kendimize sormalı defalarca.
Bu dava gerçekten de emsal teşkil etmeli. Tek tek her ifade, her tartışma not alınmalı, ders kitaplarına konu olmalı. Kuralsız üretim, kamu ve işçi sağlığı-iş güvenliği nasıl tehdit edilir örnek olarak gösterilmeli. Nasıl demagoji yapılır, savunma yapacağız diye nasıl insan aklıyla dalga geçilir tek tek not edilmeli, paylaşılmalı, herkese anlatılmalı!
“İstanbul Çevre Yönetimi Ticaret A.Ş.'de (İSTAÇ) 10 yıldır kamyon şoförü olduğunu belirten tanık Ethem Güler ise günlük 12 saatlik çalışma planlandığını ve bu plan doğrultusunda iki veya üç sefer yaptıklarını söyledi.“Bir kamu kurumunda 12 saat çalışmanın planlamanın bir parçası haline gelmesi!
“İBB Deniz Hizmetleri Müdürü’nün asistanı Talat Gözelle’nin tanıklığı yeni bir skandalı ortaya çıkardı. İBB ile İSTAÇ A.Ş. arasında Kurbağalıdere dip temizliği için, 86 Milyon TL bedelli hizmet alım sözleşmesinde hizmetin nasıl yapılacağına dair yetkili makamlarca yapılmış bir çalışma planının olmadığı ortaya çıktı. Planı, İBB Deniz Hizmetleri Müdürü’nün asistanı Gözelle ‘kimseye sormadan ben yaptım’ dedi.”Kafasına göre proje yapıp yaşama geçirmek ne kadar olağan değil mi?
“Bu dava kamu hizmetlerini başarıyla yürüten İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne karşı adeta bir kan davasına dönüştürülmektedir”
Sanıklardan Teyfur Bingöl'ün avukatı Rıza Saka bu sözleriyle dava sürecinde hepimizle dalga geçti!
“Cenab-ı Allah böyle nasip etmiş”
Kazayı yapan kamyonun şoförü Mümin Kılıç ise mahkeme salonunda bu sözleri sarf etti…
Adalet sistemi olaylar silsilesinin en son noktasına bakmaya devam ettikçe (kamyonun dikkatsizce çarpması); o sonucu doğuran nedenlere odaklanmadıkça (plansızlık, ehil kişilerce yapılmayan iş, uzun ve eksik personelle çalışma, kamu denetiminin yokluğu vs. vs.) böyle kararlar çıkmasını yadırgamamak gerekiyor. Adalet denen şeyin kanun maddesiyle değil toplumsal bir tepki ve kararlılıkla sağlanabileceğine inanmadıkça buna benzer kararlara bakıp kızacağız, öfkeleneceğiz.