Ülkemiz günlerdir Anayasa değişikliği teklifi oylamaları ve tartışmalarıyla çalkalanıyor. Tozu dumana kattıran, bol ‘ekşınlı’ tartışmalar serisi önümüze konan. Çay partisinden saksı fırlatmaya, kadın vekile şiddet uygulamadan, ısırılma sanrısına her şey mevcut.
Meclisteki oylama süreci kuşkusuz önemli. Ancak bugünkü tablonun, bu tablonun arkasındaki güç ve iddianın aslında bir sonuç olduğu üzerine yeniden düşünmeye ihtiyacımız var. Neyin sonucu?
Elbette AKP eliyle yürütülen özel bir iktidar stratejisinin sonucu…
AKP’nin özel iktidar stratejisi ne denilecekse, iktidarını/tahakkümünü toplumun mikro ölçeklerine yaymaktı en başta. Devletin fethedilmesi, hali hazırda adım adım ilerlerken, devletle bütünleşen bir toplumun, denebilirse ‘organik bir yapının’ olmazsa olmazı bu mikro ölçeklerdi.
Burada özellikle üç odak öne çıkmaktaydı: İmam, esnaf, muhtar. Üstelik bu odaklara olan ilgi, gizli kapaklı değil, göstere göstere, gayet kendinden emin biçimde sergilendi.
İmam, esnaf, muhtar dediğimizde matematikteki kümelerden bahsediyor olsaydık, bir kesişim kümesi olarak karşımıza çıkacak olan ‘aile’dir. Yine de bu kümeli metafor bizi yanıltmamalı. AKP için ‘aile’ zorunlu olarak varılan yer değil; bizatihi istenen, arzulanan en temel ölçektir.
Ne ki bu iddianın bazı boşluklar barındırdığını kabul etmek gerekir. Bir kere, imam-esnaf-muhtar dediğimizde öyle ya da böyle somut insanlardan, tip ya da toplumsal figürden bahsediyoruz. Oysaki ‘aile’ belirgin biçimde soyut bir kategoridir. Hangi aile? Kimlerden oluşur?
Burada bir parantez açalım.
AİLE DERKEN?
Aile soyut bir kategori olduğu için bazı düşünürler, ailenin, toplumun temeli hatta uygarlığın temeli olduğunu iddia etmişlerdir. Ne ki, bildiğimiz ailenin, dizi üstüne dizi izleyen, akşam yemeğinde bir sonraki akşam yemeğinin ne olması gerektiğini konuşan ve bozuk paralardan apartman aidatını denkleştirmeye çalışan ailenin, hangi uygarlığın temelini oluşturduğu sorusuna ve doğacak tüm fikri boşluklara hızır gibi yetişense neo-liberalizm ve yeni-sağ olmuştur.
Tüm dünyada 1980’lerin yeni-sağı, yoksulluk, işsizlik, güvencesizlik arttıkça dört elle ‘aile’ye sarılmışlardı. (Aile Sorgulanıyor, Diana Gittins, Pencere Yayınları, 2012, s.12)
Dört elle sarıldıkları bu ‘aile’ artık belli/somut bir aileydi.
Aile en yüce değerdi. Elbette biraz cefa gerekliydi. Bazı kısıtlamalar kaçınılmazdı. Çocuk bu yıl da kreşe gitmese olurdu. Büyükannenin tam da bugünlerde desteğe ihtiyacı vardı. Allah kimseyi elden ayaktan düşürmesindi. Arada ufak bir iki iş tutturulursa aileye katkıydı.
Kadının ezildikçe ve dişini sıktıkça ‘patriarkal bir romans kahramanına’ dönüşmesiydi, en kutsal vazifesinin bir kez daha annelik olduğunu bilmesiydi vs vs.
‘Aile ideolojisinin yükselişi’ kendini bu zeminde kurdu.
Tüm bunlardan hareketle diyebiliriz ki politik bir hedef/ölçek olarak ‘aile’ AKP icadı değildir. AKP tam da bu politik iklime doğmuş, ‘aile ideolojisini’ şeriatçı-faşist rejim arzusuyla birleştirmiştir.
AKP’nin tüm tepkilere rağmen ısrarla yürüttüğü ‘kadın politikasında’; çok çocuktan boşanmanın zorlaştırılmasına, mahallenin namusu diyen biyopolitikaya, kürtaj karşıtlığına vb ‘merkezi olan’ kadın değil ailedir. Bakanlık isminin değiştirilmesi ve aile yapılması tam da bu politikaları açık etmekte.
Bugünlerde konumuz ‘adı konmamış şeriatın’ anayasasının, hukukunun oylanması ve referandum. Elbette ki onlar, imam-esnaf-muhtarla evet’i büyütmeye çalışacaklar. Ama mutlaka ayaklarını aile’ye basacaklar, basıyorlar.
Burada AKP’nin karşısına kadınlar çıkacaktır, belki de en çok ‘ev kadını’ diye küçümsenenler, yıllarca kömürle makarnayla adları birleşik anılanlar, belediyelerin kırıntı düzeyinde yardımlarına mahkum kalanlar…
İşte bu noktada kadınlar da kendi HAYIR cephelerini kurmak, ‘kadınlığın birleştirici deneyimlerini’ bir mevzi olarak inşa etmek zorunda. Kadınlığın birleştirici deneyiminde, ‘kutsal aile masalının’ ardındakiler vardır: Koca dayağı vardır, taciz vardır, yoksulluğun ‘niye bunu pişirdin’ diye attığı tokat vardır, çocuğunu okutamama vardır, üç kuruşa bile olsa bir iş tutamama vardır. Daha pek çoğu vardır…
‘Kadınlığın birleştirici deneyimleriyle’ örülen bir HAYIR çalışması, Erkan Baş’ın güzel ifadesiyle ‘burun farkıyla geçeceğimiz bir referandum zaferinin’ bizce en önemli unsurlarından biri olabilir. Kapı kapı, ev ev, aile aile bu çalışmayı örmek zorundayız.
Ve son olarak, AKP’nin kadın düşmanlığı kadar kesin olan şudur: Biz kadınları birleştiren neyse HAYIR’ımızı o büyütecektir!