İlericiler ve gericiler, kadınlar ve erkekler...

İlerici Kadınlar konferanslarını yapmış ve yola çıkmışken, bir 8 Mart daha yaklaşırken ve Özgecan ile beraber önemli bir toplumsal kırılma zemini ile karşı karşıya kalmışken bazı hatırlatmalar ve değiniler gerekiyor.

İlerici Kadınlar bir kimlik deklarasyonu ise eğer bu deklarasyonun ne anlama geldiğini biraz açılmalı. Bu kimlik deklarasyonunun ilerici-gerici ikileminin gerçekten nerede ve hangi saiklerle tarif edildiği ile beraber değerlendirilmesi konuya açıklık getirecektir. İlerici kadınlar, başta kadınlara yönelik olmak üzere insanlığın geriye götürülmesi ve varolan gericiliğin korunması anlamına gelecek her tür politik ve ideolojik tutumun karşısında yer alır. Bu anlamıyla sözkonusu olan kadınların ve tüm insanlığın ilerici birikimi olduğunda, iktidarların tekil yasal düzenlemelerinin ötesinde topyekün duruşu üzerinden konum tarif eder. Bu anlamıyla örneğin İlerici Kadınlar, AKP iktidarının kadına yönelik yasal düzenleme karnesinde not verme göreviyle değil, bütünlüklü olarak politik duruşunun karşısında yer alma iradesiyle hareket etmelidir. Bu nokta salt ilericilik-gericilik zeminini kaybetmeme anlamında değil, kadınların özgürlük mücadelesinde hayati bir nokta olduğu için de önemlidir. Bu sağlıklı politik duruşun gerçekleştirilmemesi nin çok acı tecrübelerine yakın geçmişte şahit olduk. Türbanın kadınların özgürlüğü bağlamında ele alınması ve savunulması; bütünlüklü gerici saldırı karşısında, meseleyi salt mevcut koşullarda kadınların tercihleri ve zorunlulukları üzerinden ele alarak nerelere savrulunabileceğinin çarpıcı bir örneğiydi. Oysa ki türbana özgürlük söyleminin “kadın özgürlüğü” bağlamında da çok revaçta olduğu günlerden; bırakın toplumsal cinsiyet farkındalığını biyolojik cinsiyet farkındalığı açısından oldukça erken denilebilecek yaşlarda, ilkokul çağlarında türban dayatması üzerinden farkındalığın yaşanmak zorunda kalınacağı ve olası sosyolojik, psikolojik, siyasi sonuçlarını kestiremediğimiz günlere geldik.  Bu nedenle “kadınların özgürlüğü” sorunsalını ilericilik-gericilik kavgasıyla beraber ele almanın ne kadar önemli olduğunu ve İlerici Kadınlar’ın bu noktada çok önemli bir misyonla yoluna devam etmesi gerektiğini belirtmek gerekiyor.  Bu tartışma başka düzlemlerle beraber derinleştirilebilir. Ne için? Örneğin cinsiyetin toplumsal olarak şekillenmesini tarih boyunca bu anlamda geçilen evreler ve sonuçları ile beraber konuşacaksak bu bağlamda da kadınlık/erkeklik ve diğer cinsiyet tasniflerinin beraberinde toplumsal koşulların değişimi için yürünmesi gereken yolun nasıl olması gerektiğini marksist bir gözle de yorumlayabilmek için...

Bu değerlendirmeler önemli ve değerli, sağlıklı bir hatta ilerleyebilmek için. Ama işin diğer boyutunda bizim kendimizi nasıl konumlandırdığımızın ötesinde, toplumsal kırılma noktalarında ortaya çıkan enerjinin ne anlama geldiğini de iyi değerlendirebilmek yatıyor. Bugün Özgecan’ın katledilmesi üzerinden ortaya çıkan toplumsal tepkilerin hangi saikler üzerinden ortaya çıktığı kadar nereye yöneldiği de mutlaka değerlendirilmelidir.  Özgecan’a yapılanlar, AKP iktidarının kadın düşmanı politikalarının beraberinde değerlendirilebileceği gibi kökleri çok daha eskiye dayanan kadına yönelik gerici zihniyetin kendini ortaya koymasından başka bir şey değildir diye de bakılabilir. Hatta birileri yaşananları sadece patriyarkal düzenin geldiği nokta ve eril şiddet ile de açıklayabilir. Ama bugün başta kadınların olmak üzere tüm insanların tepkisinin mevcut iktidarda cisimleşmesi olağandır, hatta olması gerekendir. Özgecan’ın kadınlar sözkonusu olduğunda bardağı taşıran son damla olduğu değerlendirmesi yapmak yersiz olmayacaktır ama bardak halen taşmaya, aynı zeminde yeniden gerilim birikmeye devam etmektedir.  Bu kırılmalar gerçek karşılığını toplumda bulduğu ölçüde sokakta erkeklerin kadınlarla beraber mi, önünde mi, arkasında mı yürüyeceği, yürüyüp yürüyemeyeceği tartışması gereksizleşecektir. Kadınların gerçek mücadele zeminini sokakta ve her yerde yükselttikleri koşullarda bayrağı alıp ileriye çıkacakları, kendi talepleri için sel olup aktıklarında önlerine kimsenin geçemeyeceği, tarihten ve yakın geçmişimizden de pek çok örnekle beslenebilecek hiç de dayanaksız olmayan bir öngörüdür.

Geçtiğimiz hafta sonu yapılan İlerici Kadınlar Konferansı tam da böylesi bir mücadelenin sinyallerini verdiği, kadınların kendi mücadelelerine kıskançlıkla sahip çıkacaklarını ilan ettikleri, sadece kadınların kurtuluşunda değil insanlığın kurtuluşunda da kadınların bir adım önde olmasının ne kadar zaruri olduğunun hissedildiği bir buluşma olduğu için heyecan ve umut vericiydi.

Şimdi sıra bu umudu ve heyecanı diri tutmakta, besleyip büyütmekte...