İkinci Cumhuriyet Tezleri

Tanımı itibariyle "tez"lerin ucu açıktır, kesinleşmiş ya da ortaklaşılmış düşünce ve görüşlerden ziyade üzerinde tartışılması gereken başlıklar akla gelmeli. Bu yüzden, bu yazıda da ele alınan görüş ve düşünceler, üzerinde tartışılması, konuşulması ve değerlendirilmesi amacıyla kaleme alınan tezler olarak okunmalı.

Türkiye tarihinin son 12 yılına damga vuran siyasi süreci ve değişimleri gözönüne getirdiğimizde sermaye düzeninde dünden bugüne bir süreklilik görürüz. Örneğin, sermaye sınıfının çıkar ve "hakları"nın korunmasında kuruluştan bugüne ya da başka bir ifade ile 1980 öncesi ya da Özal dönemi ile bugünün AKP'si arasında çok fark bulamazsınız. Fark olsa olsa hangi grubun ya da hangi sektörün öne çıktığı gibi bir ayrımdır ancak bunun da topyekün sermaye sınıfı dışında bir karşılığa denk gelmediği açıktır. Bu sürekliliğe vurgu yapmak, ülkemizdeki iktidarın niteliği ve sınıfsal yapısını göstermesi açısından önemli ancak AKP'yi tanımlamak ve anlamak açısından ise yetersiz kalır.

12 yıl önce iktidara gelen AKP ile birlikte protestolar, tutuklamalar, operasyonlar gibi düzen içi gerilimlerin eksik olmadığı bir dönüşüm süreci yaşıyoruz. AKP'nin diğer burjuva öznelerinden farkı ne sorusu, süreklilik tanımı ile verildiğinde değersizleşir, bu 12 yıllık süreçte toplumsal ve siyasal ölçekte yaşananları çok küçültür. Ancak durum böyle değildir ve tersine AKP'nin iktidar olmasıyla birlikte ülkemizde ciddi bir dönüşüm gerçekleşmektedir. Bu açıdan AKP'yi başka bir yere koymak, bu iktidarı burjuva iktidarlar içinde özel bir yere koymakta beis görmeden işe başlamak lazım. Örneğin devletin Çankaya'dan "Ak"Saray'a taşınması sembolik olduğu kadar bu gerçekliğin bizzatihi sonucu ve simgesidir.

Ülkemizde AKP ile birlikte sermaye sınıfının korunup kollandığı, kapitalizme ve emperyalizme bağımlı ancak 1923 yılında kurulan cumhuriyetin temel taşlarını attığı rejimden farklı hatta karşıt bir durumla karşı karşıyayız. Bizim İkinci Cumhuriyet diye kodladığımız ancak bazı dostlarımızın bu noktada hala mütereddit yaklaşımlara sahip olduğu bu gerçekliğin altını çizerek devam edelim.

Tekrarlara düşmekten çekinmeden...

1. AKP iktidarı, kapitalizmde sürekliliği, ancak 1923 yılında kurulan cumhuriyetten kopuşu ifade eder. Yeni bir rejim inşa edilmektedir.

2. 12 Eylül askeri cuntası sola karşı yapılmış, bunun için ülkenin sağa kaydırıldığı, gerici ve milliyetçi güçlerin devlet tarafından desteklendiği bir devlet politikasının sonucudur AKP dönemi. 1997-1998 yıllarından dinci Refah Partisi'nin iktidarına yönelik 28 Şubat süreci olarak bilinen ve Asker Partisi'nin öne çıktığı politika değişikliği bir "restorasyon" girişimiydi. Bu restorasyon başarısız olmuş, bu başarısızlık Birinci Cumhuriyet devletinin "çözülmesi"ni getirmiştir. Bu çözülme dağılma biçiminde değil, boşluğun çok hızlı doldurulmasıyla tamamlanmıştır.

3. 2002 yılında AKP'nin iktidar olması emperyalizmin yeni yönelimiyle uyumlu bir durumdu. Bunun iç politikadaki yansıması başta liberaller tarafından olmak üzere bu sürece verilen destektir. 2007 yılında yüksek bir oy oranıyla iktidar olan AKP ile karşı devrim süreci başlamış, 2010 yılındaki refarandumla bu karşı devrim sürecinde bir aşama daha kaydedilmiştir.

4. 12 Eylül askeri darbesi, AsParti'nin başını çektiği restorasyon süreci ile AKP karşı devrimi arasında bir bağ ve neden sonuç ilişkisi vardır. AKP, bu anlamıyla 12 Eylül'ün gayri-meşru çocuğudur.

5. AKP'nin karşı devrimci yönelimi görülmeden ve merkeze konmadan her türlü yaklaşım bu sürecin değerlendirilmesinde eksikli kalmıştır. Örneğin Kürt siyasi hareketinin ve sosyalist hareketin bir dizi unsuru ile liberaller düzenin asli sahibi olarak Kemalizmi merkeze oturtmuş, AKP iktidarını bu açıdan pozitif bir değişim olarak görmüşlerdir. 12 Eylül 2010 referandumunda evet ya da boykotçu tutum, Gezi sürecine Kürt siyasi hareketinin katılmaması, Ergenekon operasyonunu darbe karşıtlığı üzerinden desteklemek verilebilecek bir kaç örnek.

6. İkinci Cumhuriyet, bir değişim değil, gerici, emek düşmanı ve işbirlikçi bir rejim ve karşı devrim sürecinin adı olarak okunmalıdır.

7. Ancak İkinci Cumhuriyet, 12 yıllık bir tarihsel kesitte kuruluş sancılarını aşabilmiş, ideolojik bir bütünlük kurabilmiş ve toplumun bütününde meşruiyet sahibi olabilmeyi başarabilmiş değildir. Gerçek rakamlarla yüzde 40 gibi bir oy oranıyla iktidara gelen AKP'nin biçtiği elbiseye Türkiye'nin girmesi zordur. Başka bir deyişle bugün İkinci Cumhuriyet yerleşme ve oturma sorunu yaşamaktadır.

8. Bu sorun, iç ve dış dinamiklerin etkisi ve bağlamı ekseninde çözülmeye çalışılmaktadır. Bu çözüm bu sefer İkinci Cumhuriyet'in "restorasyonu" olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün İkinci Cumhuriyet, bir yeniden yapılanma süreci yaşamakta, dünden bugüne taşınan ittifaklar ve politikalar yeniden karılmaktadır.

9. Bu restorasyon ihtiyacı öznel bir tercihten ziyade Türkiye kapitalizminin ihtiyaçları, dış politikadaki başarısızlık, Kürt sorununun nereye bağlanacağı, emperyalizmin genel yönelimleriyle bozulan korelasyon ve iktidar bloğu arasında ilişki ve sorunlarda aranmalıdır. Örneğin Suriye politikasında AKP'nin başarısızlığı ile Irak'ta bir Kürt devletinin oluşumu gerçeği karşısında Türkiye'nin Kürt sorununda alacağı tutum keyfi değildir. Bunun emperyalizmin yönelimleri ya da emperyalist bloklar arasındaki ilişki ve çatışmalarla bağı vardır. AKP iktidarındaki Türkiye bir yandan bu boşluklara oynamakta aynı zamanda Kürt sorununda bir adım atmak zorundadır.

10. İkinci Cumhuriyet'te restorasyon ihtiyacı iki yönlüdür. Birincisi AKP'nin kendi iktidarını sürdürme amacıyla atacağı adımlarla ilgilidir. Bu açıdan öznesi AKP olan, geleneksel devlet aygıtı ile yan yana düşen, belki de kurucu bir devlet partisi olma hedefiyle sürdürülen bir politikanın anlaşılması olarak değerlendirilmelidir. Yeni anayasa ve başkanlık tartışmalarının zemini burasıdır.

11. Restorasyonun ikinci yönü ise dünya kapitalizminin ihtiyaçları ile emperyalizmin çıkarları ekseninde belirlenen ve aynı zamanda Türkiye'nin iç dinamikleri ile çakışan bir sürecin olası gelişmeleridir. Bu, tek parti ve merkezileşmiş ve hatta kişiselleşmiş bir devlet yönetimi ile gericileşmenin kol kola gittiği bir ülkenin kapasite sorunu ile ilgilidir ve objektif bir durumdur.

12. Bu açıdan nasıl geçmişte AKP'yi karşı devrimci bir misyon ile anlamak gerektiyse bugün de restorasyon ihtiyacını merkeze koymadan ülkenin geleceğine dönük bir tasavvurda bulunmak zordur.

13. İkinci Cumhuriyet'ten geri dönüş bugünün burjuva aktörleri bağlamında mümkün değildir. CHP, İkinci Cumhuriyet partisi haline gelmiştir örneğin... Bu açıdan örneğin Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumun ikinci cumhuriyetin temeli olmasını değiştirecek bir siyasal irade bugün yoktur. Bunun tek alternatifi soldur.

14. Bu restorasyonun nereye evrileceği, bir ittifaklar sorunu ve siyasal mücadele konusu olarak karşımızdadır. Bütün bu sürecin bileşke kuvveti ülkeyi bir yere taşıyacaktır. Düzen krizi ya da bir baskı dönemi gibi bütün almaşıklar masadadır.

15. Ne olursa olsun, bu süreç sola alan kapamamakta tersine toplumsal bir seçenek olma şansı vermektedir. Örneğin Birleşik Haziran Hareketi bu süreci iyi değerlendirmeli, solun makus talihini yenecek bir buz kıran olarak önemli bir misyon üstlenmelidir.

16. Burjuva ideoloji ve siyasetinde yeni koordinasyon noktaları ortaya çıkmıştır. Örneğin devletin resmi ve soğuk raflardaki Kemalizm ideolojisi sokağa inmiş bir muhalefet hareketi haline gelebilmiştir. Gençlik içinde bu açıdan 1960 dönemine benzer bir etkileşim vardır. Aynı şekilde islamcılığın bir iktidar ideolojisi haline gelmesi de not edilmelidir.

17. İkinci cumhuriyet diye kodlanan gerici,emek düşmanı ve işbirlikçi bir rejimin fetret süreci devam edecektir, kesin sonuçlarına vardırılması çok beklenmemelidir.

18. Kürt siyasi hareketinin bu süreçteki, doğru, haklı ya da yanlış kavramlarıyla değil bir gerçeklik olarak görülmelidir. Ancak belirleyici olan öznel tutumlardan ziyade nesnel gelişmeler olacaktır. Burada karşı devrim sürecinin karşısında olup olmadığı, emekçilerin kurtuluşuna hizmet edip etmediği temel nirengi noktası olmalıdır.