Kocaeli Üniversitesi’nin önümüzdeki 4 yılına damgasını vuracak olan rektörünün atanması, bilindiği üzere Cumhurbaşkanlığı makamında oturan kişinin iki dudağı arasından çıkacak tarife bağlı.
Yani, koca koca bilim insanları seçime giriyor, yüzlerce öğretim üyesi onları destekliyor ama o iki dudak arasından çıkacak ifadeler hepsinin üzerinde etkili olabiliyor. Bunun da adına "demokrasi" deniliyor.
Bu bilim insanları, öncelikle YÖK’ün iki dudağı arasından çıkan sıralamaya girecek, ardından da Cumhurbaşkanlığı makamındaki kişinin iki dudağı arasından çıkacak sözcüklerin, onayın insafına terk ediliyor.
Pes doğrusu…
Peki, şimdiki durumda neler oldu ona bakalım…
Rektörlük seçimlerinde ilk 6’da yer alan adaylar YÖK’e gönderildi. İlk 6'ya giren Prof. Dr. Başar Çolak mülakata katılmayacağını söylemiş ve bunu da yetkililere yazılı olarak bildirmiş, ardından da diğer 5 aday mülakata girip projelerini anlattı.
Ama, asıl gariplik bundan sonra yaşandı. Dedim ya, koskoca bilim insanlarının geleceği, kriteri olmayan bir değerlendirmeyle iki dudak arasından çıkacak sözcüklerin insafına terk edilmiş durumda.
YÖK Genel Kurulu, Cumhurbaşkanlığı makamına göndereceği üç adayı belirlerken, biraz da vitrin yapmaya özen göstermiş. Çünkü, seçimlerde birinci olan Prof. Dr. Sadettin Hülagü ile ikinci olan Prof. Dr. Ali Demirci, YÖK’ün mülakatına katılarak, yani prosedürü tamamlayarak köşke gönderilen listeye girmeye hak kazandı. Ama, seçimden üçüncü çıkmasına rağmen ‘’YÖK mülakatına girmeyen’’ Prof. Dr. Başar Çolak da, Cumhurbaşkanlığı makamına sunulan listede yer aldı.
Seçim çalışmaları sırasında "Seçimden ilk çıkan isim rektör olsun, diğer adaylar mülakata gitmesin. Ben gitmeyeceğim" diyen Prof. Dr. Başar Çolak'ın isminin Cumhurbaşkanı'na sunulması, belli ki "demokratlık vitrini" için önemsenmiş.
Yani, iki dudak arasından çıkan sözlerin etkisini ifade eden somut örnek olmuş. Koca koca bilim insanlarını iki dudağı arasına sıkıştıran kişi, anlayış ve de sisteme, neyse…
******
Orası da artık kafeterya
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin, alkollü mekanlara ilişkin tutumu biliniyor. Mümkün olduğu kadar, kenti alkolden arındırmayı amaçlayan bu yaklaşım, alkol ruhsatı bulunan yerleri ıslah etmek için her yolu deniyor.
Bunu yaparken atılacak adımlar da, AKP’nin tepe isimlerinin iki dudağı arasına kilitleniyor. Tıpkı Büyükşehir Belediye Meclisi’nde alınan son kararda olduğu gibi.
Meclisin son toplantısında, İzmit Marinası’ndaki (balık lokantaları, tekneler ve yelken kulübü hariç) tek alkollü mekan olan Antik Pub, artık kafeterya ve çay bahçesi olarak çalışacak. Daha önce ihaleyle özel sektöre kiralanan bu mekan, şimdilerde belediye iştirakı olan Sekapark A.Ş.'ye 10 yıllığına devredildi. Hem de, CHP ve MHP’li üyelerin muhalefet şerhine rağmen. Yani, AKP’li meclis üyelerinin çoğunluk oylarıyla.
İki dudak açıldı, uygun zamanı kollayıp konuştu ve neredeyse nüfusun yarısının tercihi olan bir yaşam biçimine yine müdahale edildi.
******
Maketler
İki dudak arasından çıkan en önemli şeyler, geleceğe yakın projelerdir. Hele ki seçimler yaklaşıyorsa, o dudaklar hep açık kalır ve çok sayıda projeden söz eder. Gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği bilinmeksizin.
Tıpkı teleferik, metro ve raylı sistem projelerinde olduğu gibi.
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, 2015 seçimleri yaklaşırken yeni, çılgın projelerin maket fotoğraflarını ortaya çıkarttı. Hemen aklıma geldi, bu kentin halkı 2004 yılından itibaren pek çok değerli projenin maketini gördü ama bunların çok az kısmı hayata geçirilebildi.
Yani, iki dudak arasından çıkan ve algı yaratan projeleri takip eden olmadı. Böylece, o projeler, halkı kandıran bir gerçeklik haline dönüştü.
Şimdilerde yenileri gündeme geliyor…
D-100 Karayolu’nun Goodyear, D-130 Karayolu’nun ise Ford Otosan girişlerine "köprülü kavşak" projesi geliştirildi. Bu iki projenin ana amacı, D-100 ve D-130’un trafik yoğunluğunu rahatlatmak.
Bu kavşak, Alikahya’da yapımı süren yeni şehir stadı için açılacak yeni yol ve otoyolla bağlantılı olacak. Ford Otosan kavşağı da, Aser Dere üzerinde hayata geçirilecek. Köprülü kavşak, gelecekte yapılması planlanan Güney Marmara otoyoluna bağlantılı olacak.
D-100 karayolunun en sıkışık bölgesi olan Goodyear kavşağına 25 milyon TL’lik maliyetle yapılacağı hesaplanan köprülü kavşağın finansmanını, bölgedeki Syembol AVM’yi yapan Kavanlar firmasının karşılayacak olması da, nelerin karşılığı nelerin peşkeş çekildiğinin somut bir kanıtı.
Muhtemelen genel seçim öncesinde inşaatlarına başlanacak bu iki proje, AKP’nin 3. dönem yerel yönetimler döneminde bugüne kadar gündeme bile getirilmemiştir. Bugün deklere edilmesinin temel nedeni, genel seçimler için avantaj sağlamaktır.
Yani, AKP’nin projelerini yaratan iki dudağın arasından çıkan bu sözcükler, yine halkı kandırmaya yönelik yatırımlar olacak.
******
Nasıl inanacağız ki?
Bu kentte en etkili iki dudak, Büyükşehir Belediye Başkanı’na ait. Ama, asıl sorun, onun iki dudağı arasından çıkan sözlere nasıl ve ne kadar inanabileceğimizdir. Çünkü, seçimler döneminde yayımladığı kitapçıklardaki projelerinin ancak yüzde 25’ini hayata geçirebiliyor. Kalanını, bir sonraki döneme devrediyor ve 5 yıl önce verilmiş sözü unutturarak yeniden "yapmayı planlıyoruz" diye sunuyor.
Ya da, siyasi propagandasını yürüten ekip, "halkın balık hafızasına" güvenip, üç dönem arka arkaya aynı projeleri "hedef projeler" diye kitapçıklara koymakta sakınca görmüyor.
Başkan İbrahim Karaosmanoğlu, şimdilerde "Bütünleşik Kıyı Alanları Projesi"ni kabullendirmek için elinden geleni yapıyor. Bu proje için üç yıldır çalıştıklarını itiraf edip, "Kıyılarda konteynır taşımacılığı karlı bir iş. Pek çok kişi bize bu konuda müracaat ediyor. ‘Ben burada bir iskele yapayım, işletme açayım’ diyorlar. Biz de, belirli yerlerde liman çalışması yapılsın istedik. Bu şehir üretiyor. Yeni limana ihtiyacımız var" diyebiliyor.
Sonunda, "Her yeri liman yapmayalım. Mevcut limanlarımızı revize edeceğiz" ifadesi kullanarak da, halkın ağzına bir parmak bal çalmayı ihmal etmiyor.
Hangisine, nasıl inanacağız?
Bu ifadeler, bize "her iki dudak arasından çıkan sözlere kayıtsız şartsız inanılmaz" gerçeğini anımsatıyor.
******
Sığmıyor
Yine aynı olaydan, iş kazalarından söz edeceğim…
Bu olay, ne yazık ki "iki dudak arasına sığmayan" nitelikte. Çünkü, hergün onlarca iş kazası, artık kaza olmaktan çıkmış iş cinayetlerine dönüşmüştür. İhmaller ve yaşananlar. Sonuç ölüm olmayınca, ihmallerin üzeri de rahatlıkla örtülebiliyor.
Mesela, Gebze Adliyesi inşaatında çalışırken iskeleden düşüp ağır yaralanan işçi. Olay anında yaşamını yitirmediği için o iş alanındaki ihmaller, adalet dağıtılan bir yerde bile olsa diğerleri kadar ses getirmiyor.
O işçinin hayati tehlikesi olacak şekilde yaralanmasının ardından başlayan tedavisi ne sonuç verir bilemiyorum, ama durumu iki dudak arasına sığmıyor.
Başka birkaç olay daha var…
Çok ağır mermer kalıbı altında kalan işçi Uğur Akova’nın, yaklaşık 3 metreden beton zemine düşen inşaat işçisi Cemal Dağ’ın yaşadıkları da iki dudak arasına sığmayan cinsten.
brbrstantan@gmail.com