İdeolojiden politikaya III

İdeoloji ve politika o kadar iç içedir ki, aralarındaki ayırıma dikkat etmeyiz. Politika yapanın ideolojisi vardır, hatta, o ideoloji çerçevesinde olmanın ötesi, bizzat o ideoloji için politika yapıldığını söyleyebiliriz. Ancak, ideolojik olanla politik olan arasında ciddi, yaşamsal ayrımlar vardır.

Politik bir kampanya düşünelim: Televizyonlarda parti temsilcileri "propaganda" konuşması yapıyorlar. Bir "popülist" sağ parti temsilcisinin konuşmasında, "millet", "mili irade", din, ahlak, "adalet", "ekonomik kalkınma"dan bahsedilirken, birlik, bütünlük mesajları mutlaka verilir. Seslenilen kişi, her anlamıyla "ortalamayı" temsil eden kişidir. Hatta, o kişiye değil, onun "sağduyusuna" seslenilir. Elbette, bolca vaatte de bulunulur. Bu temsilci, "ideal" ve aşırı örneğinde, tam bir "Zübük" olarak karşımıza çıkar. Bu temsilci ideolojinin alasını yaptığı halde, hiç de ideolojik görünmez. Hatta, tümüyle "politika" yaptığını söyleyebiliriz.

Bir de, bir komünist parti temsilcisinin "propaganda" konuşmasını düşünelim: Eşitsizlikten, işsizlikten, işçi sınıfının yaşam koşularından bahsederken, dış politikada emperyalistlerle birlikte hareket edildiğinden, yöneticilerin halkı kandırdığından, sendikal haklardan, örgütlenme özgürlüğünden bahsetmekte, sosyalist iktidarın ilk aşamasında neler yapılacağını ilan etmektedir. Zübük'ün tam tersi bir dil kullanmakta, gerçeklik ve gelecek için konuşmaktadır. Komünist parti temsilcisi, Zübük'ün tam tersidir, düşmanıdır. Kendisi tümüyle ideolojiktir, politika adeta, ideolojisinin dile getirilmesinden ibarettir.

İlk örnek, ideal düzeyde Zübük'tür, politiktir, politika yapar. İkinci örnekse, büyük ölçüde ideolojiktir, politika geri plandadır.

İdeoloji - politika ayrımında, temel ölçüt, kime, neye seslenildiğidir. Zübük doğrudan vatandaşa, onun en temel, güncel gereksinimlerine, duygularına, çıkarlarına seslenmektedir. Seslendiği kişi, her anlamda toplumun ortalamasıdır, bu nedenle de çoğunluk olandır. Marjinal konumda olanlara kesinlikle seslenilmemektedir. Akla ve mantığa değil, "sağduyuya", güncel ve basit olana yönelik konuşulur. İkinci örnekte ise, açıkça teorik-ideolojik bir kullanılarak, toplumsal dönüşüm için seferberlik çağrısında bulunulur. Örgütlenme, bilinç ve dönüşüm çağrısı, sınıf ilişkilerinin bir çözümlemesini takip eder. Kimlere seslenilmektedir? En bilinçli işçilere, sosyalist öğrencilere, sosyalist aydınlara, rakip sosyalist partilere... Mevcut ya da potansiyel öncü güçlere. Çoğunluğa ve ortalama bireyin sağduyusuna değil, bilinçli kesim ve katmanların aklına, hatta vicdanına seslenilir.

Burada yapılan, ideolojik bir dil kullanılması ve ideolojik bilinçlenmeye dönük propagandadır. Aslında, ideoloji topluma takdim edilmekte,övülmektedir.

İdeolojik olmakla politik olmak arasındaki temel farkı göstermiş olmakla birlikte, formüle etmiş bulunmuyoruz henüz.

Politika yapmak, açıkça destek istemek, destek toplamaktır. Bu destekle elde edilecek olansa, iktidardır. Ancak bu iktidar özel olarak siyasal iktidardır. Arkasından da devlet iktidarı hedeflenir. Politika yapan, yönetilmekte olana, yönetici olma vaadinde bulunmaktadır. Ya da, yönetici-yönetilen ayrımı üzerinden konuşmaktadır. Bu nedenle de "politik" alanda yeralır.

İdeolojik olmak ya da ideolojinin sunulmasıyla yetinmekse, henüz sadece bir düşüncenin, idealin ya da olası bir geleceğin propagandasını yapmaktır. Düşüncelere, zihne, seslenilir. İdeolojik olan, bütünsel çözümlemeler yapar, sorunların köküne iner. Esas çağrı, toplumsal dönüşümdür. Bir seçmen desteğiyle hükümete gelmek, kullanılan ideolojik çerçeveye göre zaten talep edilmez. Politika değil, devrimci propaganda yapılmaktadır.

Sosyalist okur, "devrimci propaganda" da politika değil midir, diye soracaktır elbette.

Burada, Lenin'den bu yana "devrimci politikanın" merkezi kavramı "öncülük" konusunda bazı tespitlerde bulunmak gerekiyor. Leninist gelenekte, öncülük, hem sınıf, hem parti, hem de kadrolar için kullanılmaktadır. Parti öncüdür, öncü kadroları vardır, öncü sınıf içinde de en bilinçli, öncü katmanlar bulunur. Evet, ama, tüm bu öncüler, kime öncülük yapacaktır. Kitle halinde, halk halinde bulunan, bir devletin yurttaşı olan emekçiler, işçi sınıfı, devrimci propagandanın ideolojik diliyle kendi arasına her zaman mesafe koyar. Çünkü o dil, öncülerin dilidir. Bu dil de, öncülerin kendi iç tartışmalarıyla biçimlenir, gelişir. Bu nedenle, politik propaganda konuşması yapan komünist parti temsilcisi, ideolojik alandan politik alana geçemez. O öncülerin kendi içlerinde geliştirdiği öncü dilini konuşur.

İdeolojiden politikaya geçmek için, halka, sınıfa gitmek gerekir. Ancak, burada, halkın ve sınıfların politik alanda nasıl yer aldıklarına dikkat edilmesi gerekir. Politik alanda, sınıflar, sınıf olarak değil, en genel anlamıyla "yurttaş" ve "yönetilen" olarak bulunur. Politika eğer ayrı bir alansa, yurttaşın sorunları, yönetilen-yöneten ilişkisi merkezi sorunları oluşturur. Bu nedenledir ki, yoksul ya da işsiz kişi, yaşamını anlamlandırırken, sınıfları değil, kapitalizmi değil, yaşadığı yeri, anne babasının iş ve mesleklerini, cinsiyetini, mezhebini, etnik kimliğini düşünmeye başlar.

Marks Kapital'i yazarken, işçiler de okusun diye yazmıştır. Ancak, "öncüler" bile Kapital'i okumakta zorlanırlar. Bu gerçek bize, teoriyle-pratik arasındaki uçurum kadar, ideolojiyle politika arasındaki büyük ayrımı da anımsatmalıdır. Ancak, Marks'ın kendi entelektüel-teorik eserinin bu konuda anımsattığı bir başka gerçek daha vardır: Marks, ayrı bir ideoloji teorisi üretmemiştir? Nedeni sadece bireysel yaşamının kısıtlılığıyla açıklanamaz. Kendi dönemi, politik mücadeleyle ideolojik bilinçlenmenin, hatta, sınıf örgütlenmesinin, eş zamanlı olarak geliştiğine tanıklık ediyordu.

Biz bu "eş zamanlılık" olanağından yoksunuz. O nedenle de, oldukça politik, ya da oldukça ideolojik olunabiliyor. Zübük ideolojiler yokmuş gibi politika yapabiliyor. Bir komünist ise, politika yokmuş gibi, ideoloji.

İdeolojiyle politikanın eş güdümlü ve eş zamanlı harekete geçirilebilmesi içinse, sadece şu öneri ve saptamalarda bulunabiliriz:

İşçiler, emekçiler, politik alanda bir halk halinde, yönetilen yurttaşlar halinde, bulunurlar. Politik alan, ekonomik alanın "sınıfsal" ilişkilerini böyle dönüştürür. Politika alanda işçi, patronunu, ücretini değil, politikacıyı, bürokratı, memuru, vergileri, kamu hizmetlerini düşünür.

Demek ki, politik alan sadece ideolojik alandan değil, "ekonomik" alanın sorun ve gündemlerinden de farklıdır.

Bu konu gelecek yazının konusu olacak.