Fotoğrafların üçüne de iyice bakın. İlki yayınlandığı dönemde tartışma yaratmış bir fotoğraf, yayınlanmasının ardından İz Air şirketi fotoğraftakilerin hostes değil model olduklarını açıklamıştı. İkinci ve üçüncü fotoğraflar ise THY'deki grev ve direniş günlerinden fotoğraflar. Soru şu: Hostes dendiğinde hangisi aklınıza geliyor veya gelmeli? İkinci soru bir hostesin (veya erkek kabin memuru host'un) işçi olduğunu hiç düşünmüş müydünüz? Bir soru daha, bazı havayolu şirketlerinin sizi dar eteğiyle ve yüksek topuklu ayakkabılarıyla karşılayan hosteslerini gördüğünüzde sizin de güvenliğinizden sorumlu olabilecek bir çalışanın giysilerinde bir gariplik olduğunu hissettiniz mi, yoksa "ee ne var hosteslik böyle bir şey zaten" mi dediğiniz? Sorular çoğaltılabilir, verilecek yanıtlar ise sizin herhangi bir sektörde çalışan bir kişiye nasıl baktığınızla ilgilidir. Özellikle işin içinde kadın emeği olduğu zaman ise, o kişiye bakışınızla ilgili bazı şeyleri bir kez daha gözden geçirmeniz gerekmektedir.
Hizmetçi mi, havayolu emekçisi mi?
Kabin içinde bize türlü ikramlarda bulunan kabin çalışanları genellikle kadın emekçilerdir. Son yıllarda THY'de erkek kabin çalışanlarının sayısı hatırı sayılır bir şekilde artsa da genellikle bu meslek, "hosteslik", kadın çalışanları aklımıza getirir. Peki bu kişiler "garson" gibi hizmet etmekle yükümlü kişiler midir, bu bakış açısı doğru mudur? Bakış açımızı birazcık değiştirmeye çalışalım ne dersiniz?
Doğru bir bakış açısı için (gerek teknik gerekse de sınıfsal) kendisiyle tanışmaktan büyük mutluluk duyduğum yıllarca pilotluk yapmış, şu an ise pilot eğitmenliği yapmakta olan Bahadır Kaptan "Hostesin adı Yok!" yazısına şöyle bir bakmakta yarar var:
"Uçuş emniyeti ya da güvenliği Türkçeye tek sözcükle çevrilse de "Flight safety" ve "Flight Security" şeklinde iki başlıkta ele alındığında, "Security" kabin memurlarının sırtındadır. Yine yolcuların uçaktan çabuk tahliyesinin gerektiği acil durumlarda kabin personelinin yolcuların can güvenliği açısından sorumluluğunun büyük olduğu artık herkesçe bilinen bir gerçek. Son yıllarda giderek bu önemi göz ardı edilen ve bir vitrin mankeni konumuna indirgenen kabin memuru arkadaşlarımızın, hosteslerin sorunları dağları aşıyor!
(Ü)niformalarının içinde, makyajları tazelenmiş, yorgunluklarını gizlemeye çalışarak, hatta topuk seslerine bakarsanız hiç yorulmamış gibi enerjik, gülen yüzler görürsünüz. Oysa gerçek öyle değildir. Daha doğrusu artık öyle değil. Kabin memuru arkadaşlardan son bir ayda aldığım maillerin, mesajların ortak dili durumun çok ciddi olduğunu gösteriyor.
...
Temmuz ayı içinde sadece bir şirketin beş kabin amiri, görev sırasında aşırı yorgunluk, bitkinlik vb nedenlerle bayıldı. Kimi uçuşa geldiği sırada, diğeri uçuş sonu yolcuların arasından geçerken yere yığıldı. Başka birisi ara meydanda görev yapamayacak hale gelince yolcuların bir kısmı indirilerek sefer tamamlandı. Çünkü 50 yolcu başına bir kabin memuru gerekiyor. Mide kanaması geçirenler, yaşadığı stres ve yorgunlukla kriz halinde hıçkırıklara boğulanlar, sadece bizim duyduklarımızdır. Basına yansıyan intihar örnekleri de var. Özetle kabin hizmetleri aynı havacılığımızdaki yer kazaları gibi alarm veriyor. "
Bir kez daha "duygusal emek"
Kadın emeğine ilişkin yazılarımda kısaca değinmiştim, yine tam yeri gelmişken değinmek istiyorum. Çünkü bu kavram Özkaplan'ın da aktardığı üzere, Hochschild tarafından havayollarında çalışan hosteslere ilişkin yapılan bir çalışmada ilk kez kullanılmış (Hochschild, 1983); meraklısına not, söz konusu kitap ücretsiz bir şekilde indirilebiliyor). Hostes arkadaşlarımız normal emek güçlerinin yanı sıra sürekli güler yüzlü olmak, uygun yer ve zamanda uygun davranmak için mimik kontrolü yapmak ve maalesef bazı havayollarının özellikle öne çıkardığı gibi kadınlıklarını öne çıkararak hizmet etmek zorunda kalıyorlar. Hochschild'e göre duygusal emek “herkes tarafından gözlemlenebilen mimiksel ve bedensel gösterimler yaratabilmek için hislerin yönetilmesi”(Hochscild, 1983'den aktaran Özkaplan). Uzun çalışma saatlerine karşın gülümsemek zorunda kalmak, mide ağrısı çekerken sürekli şikayet eden yolcuyu anlayışlı bir yüz ifadesiyle onaylamak zorunda kalmak, kumar oynamaya giden Kıbrıs yolcusunun ahlaksız şakalarına duyarsız kalmayı becerebilmek... Tüm bunların fizyolojik olarak ne gibi sonuçlar doğurduğunu bir inşaat mühendisi olarak ben bile en azından tahmin edebiliyorum. Stres, çalışma dışındaki zamanda sürekli sinirlilik, mide krampları vs. (Benzer sıkıntıları yaşayan çağrı merkezi çalışanlarının yaşadıkları sağlık sorunlarına ilişkin anlatımları için Gamze Yücesan-Özdemir'in İnatçı Köstebek kitabı okunabilir).
Özetle bir kadın olarak güzel görünmek zorundasınız, hizmet etmek zorundasınız, sürekli gülümsemek, olumlu davranmak zorundasınız ve hem kendinizin hem yolcuların güvenliğini sağlamak zorundasınız. Üstelik bunları giderek artan ve düzensizleşen çalışma saatlerinde ve giderek düşen ücretlerle yapmak zorundasınız. Kısacası insan bedenini ve psikolojisini yiyip bitiren bir iş sürecinden söz ediyoruz...
Eski bir havayolu çalışanı diyor ki: "Kapitalizm Öldürür"
Gerek mutlak gerekse de göreli artı değer sömürüsünün artırılmasına bir örnek ver deseler sanırım havayollarından daha güzel bir örnek olamaz. Daha uzun süreler boyunca, daha düşük ücretle çalışmak veya aynı süre de olsa daha yoğun bir şekilde, iki üç kişinin işini tek başına yapmaya çalışmak! Havayollarında çalışan gerek kabin memurları, gerekse de diğer birimlerdeki emekçiler çok ciddi anlamda risklerle karşı karşıyalar. "İş Kazaları", "Meslek Hastalıkları" işin yalnızca bir boyutu, işin diğer boyutunda ise uçuş güvenliği var ki bu sorunların "facia" noktasına kadar gitmesine yol açabiliyor. Bu konularda eski bir havayolu çalışanı arkadaşımla yaptığımız kısa sohbet/röportajı öncelikle aktarmak istiyorum:
-Sivil havacılıkla ilgili "güvenlik" ama özellikle "iş güvenliği" konusundan söz edersek, nasıl bir düzenleme var, kısaca bilgi verebilir misin?
Türkiye'de pilot ve kabin memurlarının çalışma esasları, sivil havacılık tarafından düzenlenen bir talimat ( Uçucu Ekip Uçuş Görev ve Dinlenme Süreleri ile Uygulama Esasları Talimatı - SHT-6A.50 Rev. 04) kapsamında uygulanıyor. Bu limitler, havayollarının uyması gereken minimum limitleri sağlar. Örneğin, talimata göre bir uçuş personelinin aylık boş gün sayısı 7 günün altında olamaz. Özel havayollarında özellikle yoğun sezonda ayda her ay sadece 7 boş gün yaparak bütün yaz çalıştırırlar. THY’de ise durum toplu iş sözleşmesinden dolayı biraz daha farklı. THY personeli ayda 8 boş gün yapabiliyor. Bunun dışında talimatta bulunan birkaç madde, THY’de toplu iş sözleşmesi ile düzenlendiğinden az buçuk daha iyi. Fakat mesai ve dinlenme sürelerini yine en yakınımızda mesela Lufthansa ile kıyasladığımızda, gayet 3.dünya ülkesiyiz.
-Uçuş güvenliği açısından yorgunluk en fazla karşımıza çıkan olgu, bu konuda neler söyleyebilirsin?
Burada önemli olan konu uçuş görevinin yarattığı yorgunluğun bir süre sonra kümülatif yorgunluğa dönüşerek uçuş emniyeti açısından tehlike arz edecek bir noktaya gelmesi. Yani söz konusu iş, basınç altında yapılan, düzensiz çalışma saatleri olan, (bu işte mesai kavramı uçuşa bağlı; sabaha karşı da olabilir, gece yarısı da); farklı zaman dilimi ve yarımkürelere yapılan yolculuklardan kaynaklı jet lag faktörlerini barındıran bir iş. Uçuş personelinin asıl işinin uçuş emniyeti olduğunu düşündüğümüzde, az mesai ve insanca dinlenmenin önemi daha iyi kavranır.
Havacılıkta, acil bir durumda saniyelerle yarışırsın ve bu anda mesela üst üste gece uçuşu yapmış bir uçuş personeliysen sağlıklı bir tahliye gerçekleştirmen ve doğru komutları doğru zamanda unutmadan söylemek biraz zor olabilir. Bundan dolayı havcılıkta yorgunluğun tehlikelerine dikkat çeken evrensel bir slogan vardır “yorgunluk öldürür”… Yani özel şirketler açısından baktığımızda şunu söylemek mümkün olabilir; az personel, minimum dinlenme, maximum uçuş, düşük ücretler. Havayolları, uçuş personelinin uçuşlarını aylık programlarla ilan ediyor (bazı havayolları 15 günlük zaman dilimleri şeklinde yapıyor). Fakat bu süreler değişmiş olabilir, emin değilim. Her halükarda belli zaman dilimini kapsayan bir programla personele bildirir.
-Peki yorgunluk haricinde ne gibi sağlık sorunlarından söz edilebilir?
Basıncın sağlık üzerindeki etkilerinin memlekette kapsamlı bir şekilde araştırıldığından şüpheliyim ama dünyada kabul edilen bazı sağlık sorunları var; iç organ sarkması, ayak büyümesi, varis, kulak rahatsızlıkları, vertigo en bilinenleri mesela. Bunun dışında her ne kadar havayolları asla kabul etmese de uçuş personeli arasında kanser son derece yaygındır. Sanırım bunda uçak-radyasyon ilişkisi önemli fakat bu konuda da yapılmış bilimsel bir araştırma var mı bilmiyorum açıkçası.
Yasal çerçevede tanımlanmış bir meslek hastalığından bahsetmek ise mevcut şartlarda çok zor. Zira en temel problem olan uçuş personelinin iş yasasında tanımlı olmaması hala en büyük sorun. Personel borçlar yasası kapsamında değerlendiriliyor ve mesela birçok özel havayolu personeli, iş akdi fesihlerinde kıdem ücretini alabilmek için dahi mahkemelerle uğraşmak zorunda kalır. THY de kıdem ihbar ücretleri açısından uçuş personeli toplu iş sözleşmesindeki bir madde ile 4857 kapsamında değerlendiriliyor. Fakat özel havayollarında durum gerçekten kötü. Tabi manzara böyleyken bir meslek hastalığı tanımlaması ya da iş sağlığı güvenliği uygulamaları beklemek fanteziden öte gidemiyor, zira bir yasası dahi olmayan ve iş yasası kapsamında değerlendirilmeyen, sadece SGK primleri üzerinden işçi-işveren ilişkisi kurulan bir meslek grubu söz konusu…
-Kabin memurlarına, özelikle de kadın kabin memurlarına, hosteslere biraz yoğunlaşırsak, merak ettiğim bir konu var. Bu emekçilerin kıyafetlerinin esnek, rahat, yanmaz kumaştan olması gerekmiyor mu? Örneğin uçakta bizi topuklu ayakkabıyla karşılayan hostes arkadaşlar, her ne kadar uçuş sırasında servislerde babet giyseler de, tamamen estetik algılara dönük bu kıyafetler ne derece doğru?
Öncelikle şunun altını çizeyim, kıyafetlerin yanmaya dayanıklı olması özellikle önemli zira yangın uçaklarda en çok korkulan durumlardan biri. Buna rağmen kıyafetlerin, bir yanıcılık testinden önce estetik kaygıları tatmin etmesi daha önemli olmalı ki hala naylon fularlar, ince çoraplar, içinde yanmaya müsait maddelerin bolca bulunduğu üniformalar giydiriliyor. Ha söylemeden edemeyeceğim; üniformaları havayolları dağıtır buna ayakkabı, çanta, bavul dâhildir. Şimdi özel havayollarının maliyet hesabının uçuş personeline ayağını sıcak tutacak materyalden yapılmış ayakkabı veya kış şartlarına uygun sağlıklı bir bot, iyi malzemeden yapılmış pardösü, üniforma vereceğini düşünmek hayalin ötesinde değil. Buna cinsiyetçiliği de eklersen ortaya kabin memurlarını düşünen bir havayolu çıkması neredeyse imkansız, ki bu cinsiyetçilik meselesi apayrı bir konu zaten.
Bu arada bazı havayollarından söz etmeden geçmek olmaz, örneğin Pegasus'tan. Zira Pegasus üniformaları uçuş personeline satıyor!! Yeni başlayan personelin maaşından üniforma ücreti düşüyordu bir zamanlar, hala da değiştiğini zannetmiyorum.
Ben de Atlas Jet memurlarına çok üzülmüştüm. Acaip soğuk bir kış gününde üzerlerinde incecik üniformalarla kapıda yolcu karşılıyor olmaları sinirlerimi bozmuştu. Maalesef durum bu.
-Soru soruyu açar çok uzun konuşuruz ama, sık uçan birisi olarak gözlemlediğim bir şey var, çalışan hosteslerin çoğunun yabancı olması, özellikle Ukraynalı veya Rus hostesler ve tabii ki pilotların sayısı bazı havayollarında oldukça fazla. Burada dil sorunu olmuyor mu? Başka bir sektör olsa belki göze çarpmayabilir ama özellikle uçuş güvenliği açısından, ani durumlarda verilecek tepkiler açısından sorun olabileceğini düşünmüştüm...
Dil konusunda da çok haklısın, muhtemelen maliyetleri daha ucuz olduğu için lisan problemi olduğu halde yabancı pilotları ve hostesleri çalıştırıyor olmak uçuş emniyeti açısından kabul edilir değil…Tabi asla kabul etmezler ama sen de gözlemlemişsin zaten ucuz olduğu için çalıştırılıyorlar.
-Çok teşekkür ederim son olarak söylemek istediğin bir şeyler var mı?
Umarım yardımcı olabilmişimdir. Ben de artık uçmadığım için güncel uygulamalara çok hakim değilim maalesef ama çok da değiştiğini sanmıyorum. Kısacası kapitalizm öldürür deyip bitiriyorum...
Kaynaklar:
Yücesan-Özdemir, G., 2014. İnatçı Köstebek, Çağrı Merkezlerinde Gençlik, Sınıf ve Direniş, Yordam Yayınları
Nurcan Özkaplan, Duygusal Emek: kadın emeğinde metalaşmanın yeni yüzü http://calismatoplum.org/sayi21/ozkaplan.pdf
Hochschild, Arlie Russell(1983); The Managed Heart: The Commercialization of Human Feeling, Berkeley and Los Angeles: University of California Pres.
Bahadır Altın, Hostesin Adı Yok!, http://www.airkule.com/yazar/HOSTESIN-ADI-YOK/482/