Artvin Cerattepe’de Cengiz Holding’in kurmak istediği maden havuzuna tepki olarak ayaklanan bölge halkı ve sonrasında ülkenin her yanından oraya varan toplulukların tepkisi, adeta isyana dönüşmüştü.
İsyanda haklıydılar ve bunu fark eden hükümet, tansiyonu düşürmek için gereken hamleyi yaptı. Vuruşarak geri çekilen taraflar, şimdi karşı hamleleri bekler durumdalar ve isyancılar ile isyana tanık olanlar şimdilik rahat nefes aldı.
Ama, isyan orada bitmiyor ki…
İlimizin Körfez ilçesinin İlimtepe Erikli bölgesinde yapılması planlanan çöp tesisi projesi de, bir isyan başlığı oldu.
Bu projenin ortaya çıkmasının ardından tepkiler dinmiyor. İlçedeki 36 mahalle muhtarı projeye karşı ayağa kalktı. Muhtarlar, projenin iptal edilmesi için bir araya gelerek toplantı yaptı ve imza toplamaya başladı. İlk imzaları kendileri atan muhtarların hedefi, 50 bin imza toplamak.
Önce kendi aralarında, sonra da Derince ilçesindeki mahalle muhtarlarıyla ve demokratik kitle örgütlerinin yöneticileri bir araya gelip gelişmeleri değerlendirdi.
Ve, ilk değerlendirmenin ardından oy birliği ile eylem başlatma kararı alındı.
Eylemin içeriği, şekli ve süresi için şimdiden bir şey söylemek olası değil. Ama, bu isyan da dinecek gibi değil, bilinmesini isterim.
Körfez ilçesi, mevcut haliyle güney kısmındaki tesis yoğunluğu ile önemli bir hava kalitesi sorunu ile karşı karşıya iken kuzey kısmına çöp tesisi yapılması, külfetin sadece bu bölgeye yüklenmesi açısından adil olmayan bir durum yaratmaktadır.
150 bin kişinin yaşadığı ilçenin, bu yoğun sanayi yerleşim mahalli dışında yaşam alanı olarak tek şansı İlimtepe bölgesi olduğu halde, bu durum göz ardı edilmektedir.
Hal böyle iken, yöre halkı ve muhtarlara düşen isyanı iyi örgütlemek.
İsyan deyince, aklınıza hemen düzeni değiştirecek ölçüde bir kalkışma gelmesin. Ama, yaşamı savunacak direngenlik elbette aklınıza gelsin ve aklınızdan hiç çıkmasın.
Körfez halkı, belki de Cerattepe direnişinin birikimleriyle kazanım yaratacak…
***
İsyana neden olan bir başka proje, sadece bölgemizi değil, ülkemizin kuzey şeridini ilgilendiren büyüklükte olmuştu.
İstanbul’da yapımı tamamlanma aşamasına gelen 3. köprüyle bağlantılı olması beklenen Kuzey Marmara Otoyolu projelendirildiğinde isyana neden olmuştu.
Geçiş güzergahı olarak belirlenen yerlerin çoğunlukla birinci sınıf tarım arazisi olduğuna dikkat çeken halk, güzergah değişimi ısrarıyla isyan edip ayağa kalkmış ve siyasilere mesaj göndermeye başlamıştı.
Önceden Balçık, Pelitli, Denizli ve Demirciler bölgesinden geçen otoyol güzergahı daha kuzeye kaydırıldı. Yani, isyanın sesi duyuldu ve bölge insanının topraklarının kurtarılması da küçük bir hamle ile sağlandı.
Güzergah değiştirildi, ama bunu, emlakçıların eski güzergah bölgesinde arsa satın alarak kamulaştırma fiyatlarını yükseltmesi nedeniyle yapıldığı da iddia ediliyor.
Bunu zaman gösterecek…
Değişiklik sonrasında otoyolun Kadıllı, Deniz, ve Köseler’in Karadeniz’e yakın olan kısımlarından geçmesi kararlaştırıldı. Bu da, bölgedeki köylülerin arsalarını kıymete bindirdi hemen. O yüzden, konuyla ilgili uzmanlar, bu arazilerin satılmaması uyarısında bulunuyor.
Bu kez, isyanın sağladığı olanakla rant yaratılması tartışmaları olması muhtemel. Bunu önlemenin yolu, isyanın yarattığı olanağın kamusal biçimde değerlendirilmesi için daha fazla şey yapmaktır.
Ne yapılacağına ise yeni güzergahta arazi sahibi olan yöre halkı karar vermelidir. Ama, isyanın yarattığı yeni olanakları unutmadan…
***
Kentsel dönüşüm isyanı da, AKP dönemlerinin başından itibaren isyan literatüründe başı çeker hale geldi.
Şimdilerde, Çayırova’da İnönü ve Emek mahalleleri halkı bu dönüşümün beklenen gelişmenin aksine ‘rantsal dönüşüm’ halinde mağduriyet yaratacağını öne sürüyor.
Kentsel Dönüşüm meselesinden sadece Çayırova’nın iki mahallesinin halkı değil, Kocaeli Yapı Müteahhitleri Derneği ve paydaşları da şikayetçi.
‘’Kentsel dönüşüm, sorunlar ve çözüm yolları’’ konulu toplantıda paydaşları ve konuyla ilgili diğer yapıların temsilcileriyle beyin fırtınası gerçekleştiren dernek üyeleri, istediklerini alabildi mi, bilemiyorum.
Ama, bence işin özü, kentsel dönüşümün önemi ve şehre getireceği katkılar ölçekli görüşmeler, projenin yaratacağı rantın boyutunu tespit etmek ve rant dağılımını öngörmektir.
Bunu söylemekle haksızlık yaptığımı da düşünmüyorum. Çünkü, ‘’Kentimizde 3 bin 760 tane mezar bina var. Depremin üzerinden 16-17 yıl geçti, ancak gerekli çalışmalar yapılamadı. Çevre illerde bu uygulamalar gerçekleştirilirken, maalesef kentimizde gerçekleştirilemedi” diyen yapı müteahhitlerinin niyeti çok açık.
Bu da, tersine bir isyan,
Bu isyanın kime ne sağlayacağını ise kısa süre içinde göreceğiz…
***
Metal işçisinin isyanı ise bilinen zeminde ilerliyor.
Hükümetin Meclis'e sevk ettiği özel istihdam büroları eliyle işçi kiralama adı altında köleleştirme ve yeni esnek çalışma modellerini içeren yasa tasarısına karşı isyan etmesinler de ne yapsınlar.
Birleşik Metal-İş üyelerinin İzmir başlayıp Bursa'nın farklı bölgeleri ve Gebze'de devam eden basın açıklaması ve yürüyüş biçimindeki kıdem tazminatı eylemleri, 1 Mart’ta Eskişehir'de yeniden başlayacak ve 15 Mart'a kadar her gün sırasıyla Bilecik, Mersin, Hatay-Dörtyol, Çorlu, İzmit, Konya, Kırşehir, Manisa, Düzce ve Bursa-Orhangazi'de devam edecek.
Anlayacağınız, isyan büyüyor…
Kıdem tazminatı, geçici iş ilişkisi (kiralık işçilik); zorunlu arabuluculuk gibi çalışma yaşamını derinden sarsacak konuların içeriği, isyanı büyütmekten başka bir noktaya taşıyamaz. Bu isyanın bastırılabilmesi için de işçi, işveren ve hükümet temsilcileriyle sosyal diyalog mekanizması kurulması gerekir.
Ama, bu şimdilik mümkün değil.
Türk-İş’in ‘kıdem tazminatı kırmızı çizgimiz’ söylemiyle yıllardır oyaladığı kitlesinin yanında dik durmayı becerebilen DİSK’in az sayıdaki sendikasından biri Birleşik Metal-İş. O nedenle, hem sayısal çoğunluğu hem sektörel ağırlığı hem de sendikal kararlılığı dolayısıyla bu dönem isyan bayrağını taşıyan sendika oldu.
Bu isyandan işveren, hükümet ve de Türk-İş gerekli dersi çıkartır mı bilemem. Ama, bildiğim bir şey var, Türkiye sermayesi, kendi eliyle yeni bir 15-16 Haziran duygusunu pekiştiriyor.
Demek ki, sınıf tarihine altın harflerle kazınacak bir zafer daha gerekiyor. İşte, bu alandaki isyanı anlamlı kılan da budur.
Bu anlam ve yüklem içerisinde, Kocaeli işçisinin (Gebze dahil) önemli bir yeri olacağını da söylemek gerekir.
***
Ve de, vergilendirme isyanı…
Konu, çok aktüel değil, her dönemin en sancılı konularının başında geliyor. Gelir dağılımındaki adaletsizliğin pençesinden kurtulamayan kentimin halkı, vergilendirme konusundaki adaletsizliklerin rahatsızlığını da yakından hissediyor.
Bu duruma, en son olarak KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası (BES) Şube Başkanı Gülizar Ateş dikkat çekti.
Ateş, Maliye Bakanlığı’nın dolaylı vergi kolaycılığından vazgeçmesi gerektiğini savunuyor. Anayasa’da yer alan vergilendirme ilkelerine uygun hareket edilmesini ve herkesten mali gücüne göre vergi alınmasının ana hedef haline getirmesini isteyen Ateş, aslında hepimizin sorununa dikkat çekiyor.
Çünkü, gelir durumuna bakılmaksızın herkesten eşit oranda alınan dolaylı vergilere dayanan vergi sisteminde, dolaylı vergilerin oranı toplam vergiler içerisinde yüzde 70’e kadar çıktı. Kalan yüzde 30’luk pay içerisinde ise özellikle emekçilerden alınan gelir vergisinin payı yüksek bir orana sahip.
Bunun anlamı şudur;
Açlık sınırı rakamlarının bile altında olan 1300 TL’lik asgari ücret, yılın 11. ayından itibaren bir üst vergi diliminden vergilendirmekte, yani açlıktan vergi alınmaktadır.
Sermayenin bu alandaki acımasız yasal düzenlemeleri, bu adaletsizlik, isyansız giderilebilir mi ?
Her yer, her alan isyan duygusuyla dopdolu.
Ama, isyan tek başına yeterli olamıyor. Sorunun çözümü, siyasi tercihlere bağlı. Şu anda sisteme onay veren halkımızın önemli bölümü (ki, emekçi karakterli bir kent olmasına rağmen durum burada da farklı değil) şikayetçi olduğu bu ve benzeri konular karşısında sorun çözücü yaklaşıma değil, sömürüyü artırıcı yaklaşıma prim veriyor.
Belki de en önemli isyanı bu anlayışa göstermek gerek. Hem de yarın çok geç olmadan.
Her yer isyan ise bu isyanlardan kazanımlarla çıkmak gerek. Yoksa, yarın isyan edecek güç kalmayacak ve kayıtsız şartsız teslim olmak gerekecek.
Hem de gericiliğe, işbirlikçiliğe ve piyasacılığa…