Helal seks shop'tan tesettür modasına islamcılık light'laştı mı?

Özellikle Cihangir’deki gerici saldırıdan sonra bir kez daha ‘yaşam tarzı’ ya da ‘kültür’ denilen konu çapkın bir edayla önümüzde salınmakta. Evet, konu gerçekten de tahrik kapasitesi yüksek, ayartıcı hatta düpedüz baştan çıkarıcıdır kabul etmek gerek. Nitekim ‘habitus’un ateşli bir konu olduğu Gezi Direnişinde de ortaya çıkmıştı.

Bizi ayartan, duygularımızı ateşleyen, gündelik yaşamımızın tonlarca ayrıntısında siyasetin sıcak soluğunu bir kültürel pratik olarak hissetmemiz.  Sözgelimi bir dönem ‘yaşam tarzı’ konusu, ‘boğazda rakı da mı içemeyeceğiz’ diyen tuzu kuru insanların serzenişiydi (!) Bir küçümseme olarak kodlanmaktaydı.  Bugünse bir Cuma akşamı rakı kadehi fotoğrafını ‘laiklik beee!’ diye paylaşan oldukça yaygın bir ‘yaşam tarzı’ dışavurumculuğu var.

Malumunuz, 80’li yılların popüler kültür patlamasından, apolitizminden, tüketimci, hazcı, narsist ve ifşacı özelliklerinden sıkça bahsedilir. Hatta konunun bir boyutu da ‘islamcı hayat tarzı’nın tıpkı diğerleri gibi popüler kültürün bu ele avuca sığmayan serseri doğasına teslim olmasıdır.

Teslim olma ama nasıl bir teslim olma?

Evet, 80’lerden günümüze uzanan kültürel evrende İslamcılık da yeni bir hayat tarzı patlaması olarak kendine yer bulmuştu. İslami oteller, tatil köyleri, eğlence mekanları, helal gıda, helal kozmetik ya da prezervatif ve içki satmayan dev AVM’ler ile karşımızdaki, hırsla gözünü dünya nimetlerine dikmiş yeni türde bir islamcılıktı.

Tüm o püriten edalarının ötesinde İslamcılığın açıktan ‘muhafazakar tüketimi’ savunduğu görüldü.(1)

‘Hicap’ olarak örtünmenin, en gözde mankenlerle podyumda bir markaya dönüştüğü yeni bir çağrıydı karşımızdaki. Tesettür emir bile olsa, türban artık ‘örtünmek güzeldir’ sloganıyla kredi kartına taksitle satılmaktaydı.

‘Veiled fashion’ (örtülü moda) katalogları, psikolojiyle ilahiyatı, ilahiyatla yemek tarifini harmanlayan islami moda dergileri, türbanlı kadınlara özel güzellik salonları ve daha niceleri böylelikle sökün etti.

‘Vitrindeki islam’, pop-islam ya da light-islam görüntüleri günbegün çoğalarak devam etti. Aynı zamanda popüler kültürün, çekimine kimsenin karşı duramadığı dev bir ifşa kültürüydü bu light-islamın teslim olduğu.

Bir gün İzdivaç programında tesettürlü bir kadının başından geçen kötü cinsel tecrübeyi, vajinismus olduğunu yana yakıla anlatmasıyla ya da internette helal seks shop reklamıyla karşılaşmanız tam da bu türden bir ‘teslim oluştu’.

Bu ‘teslim oluş’; hazzın, zevkin, ifşanın, tüketimin, ten ve arzunun, libido çığlıklarının ya da orgazm iniltilerinin de pekala İslamcılıkla hemhal olabileceğini göstermekteydi.          

Peki bu ‘teslim oluş’ İslamcılığı politik tehditten arındıran ya da onu lightlaştıran bir şey mi? Daha açık bir ifadesiyle:

“İran İslam Devrimi sonrasında tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ağırlığını hissettiren siyasal İslam, yerini bir ‘light İslam’a bırakıyor. Pavarotti nidalarıyla açılan Müslüman Başbakan’ımızın oğlunun düğünü de, kadın tasavvuf toplulukları ile kadın semazenler de, Konya’da Tarkan dinlerken ‘cezbe’ye kapılarak başörtüsünü çıkarıp sallayan kızlar da, ‘light’laşan bu İslam’ın görüntüleri olarak kaydedilebilir(…)” mi? (2)

Ya da diğer bir deyişle aslında kapitalizm ve piyasa gerçekleri, İslamcılık gibi aşırı hegamonik siyasal unsurları bile evcilleştirip, onun davasını sulandırabiliyor mu?

Belki de tersine konuya bugünden bakarsak, ‘toplumun devletleştiği’ bir kavşakta, kültürel örüntülerin olanca içine sızan, kendi hayat tarzını dayatan siyasal İslamın, bırakın lightlaşmayı piyasayı da kendi davasına ikna ettiği söylenebilir mi?

Bu tartışmayı belli bir yöntemsel incelikle yürütmek mümkündür. Hatta ‘evcilleştirme’ iddiası için düpedüz ekonomik determinizm eleştirisi de getirebiliriz. Ancak bugün AKP rejiminin siyasal İslamcılığı, kültürel örüntülerdeki ‘telaşa gerek yok’ uçlarıyla kalmamaktadır. Daha ötesi vardır.

Bir kere pop-İslamın, helal seks shoptan izdivaçtaki vajinismuslu türbanlı bacıya kültürel uçları, mütedeyyin toplumsallığı hizaya getirme örnekleri olarak hep gündemdedir.  Örneğin baştaki türban yetmemekte altında ne olduğu, Müslüman kadına yakışıp yakışmadığı sıkça gündeme gelebilmektedir.

Diğer yandan ‘yaşam tarzı tartışması’, söylem, vaaz, telkin ya da kültürel ürünün ötesinde, bugün geçmiştekine göre çok daha fazla somut politikaların konusudur.  Gece ondan sonra içki alacak büfe arıyorsanız, Ramazan’da gittiğiniz içkili mekan basılıyor, dayak yiyorsanız;  kamu kurumlarında Cuma namazı için öğle tatili uygulaması başladıysa, mahalledeki camii hoparlörü kabusunuz olduysa, çok yakında evlenmek için ilçe müftülüğüne gideceğinizden bahsediliyorsa, artık konu soyut bir ‘yaşam tarzı’ tartışmasının çok ötesindedir.

Yok eğer hala light’laşmadan bahsediliyorsa,  burada konu siyasetten psikolojiye, özel bir psikolojiye doğru kaymıştır…


1-İradenin İyimserliği, 2000’lerde Türkiye’de Kadınlar, Aksu Bora, Ayizi kitap,s.179

2-Din Hayattan Çıkar, Antropolojik Denemeler, Tayfun Atay, İletişim yayınları, s. 85