HDP’nin kaldırdığı örtünün altındaki tablo…

- “Hiç kimse HDP’nin oylarını çantada keklik zannedip şu veya bu ittifakın altına otomatikman ekleyip toplama yaparak sonuç elde edeceğini düşünmesin.” (Selahattin Demirtaş, 14 Haziran)

- “CHP de alternatif olma iddiasını, çözüm gücü olma şansını İYİ Parti gibi milliyetçi bir partiyle hareket ederek ve ona dayanarak yitirmiştir.” (Tayyip Temel, 11 Temmuz)

- “Hiç kimse Kürtlerin, Kürt halkının oylarını cebinde kesin olarak görmesin, çantada keklik olarak görmesin.” (Pervin Buldan, 13 Temmuz)

“To redpill” (kırmızı hap almak) kavramı 2004 yılında Urban Dictionary’ye girmesinin ardından siyasette sık başvurulan bir ifade olmuştu. Belirli bir siyasal alanda egemen olan politik güce ve ideolojik tahakküme karşı başkaldırı anlamında kullanılan bu kavram, Matrix’in o ünlü “Mavi hap mı?”, “Kırmızı hap mı?” sahnesinden esinlenerek türetilmiş. Kırmız hap almak, sizi saran sahteliği tüm açıklığıyla görmeyi, gerçeği kabullenmeyi ve sürekli bir isyan içinde olma pahasına duruşunuzu yeniden belirlemeyi gerekli kılıyor.

Kürt siyasal hareketinin temsilcileri tarafından son haftalarda yapılan ve yukarıda bazı örneklerini verdiğimiz açıklamalar da, belirli bir öfke içermesi, farkındalık ifade etmesi, tartışma yaratması ve siyasal pozisyon tayin edici önemde olması hasebiyle kırmızı hap almak kavramıyla açıklanabilir bir nitelik taşıyor. Tabi bu söylenene karşı haklı olarak “Kürdün yuttuğu bu kaçıncı kırmızı hap?” diye sorulması da mümkün...

Yukarıdaki örneklere çok benzer ve Kürt hareketi içinde önemli sayılan kişilerce yapılan başka açıklamalar da var. Fakat HDP’nin politik tutumunu ifade etme ve Kürt seçmenlerin eğilimini belirleme yetisi söz konusu olduğunda temsil gücü yüksek bu üç kişinin açıklamaları, bize güncel kimi saptamaları yapabilmek veya bazı yapılmış saptamaları güncellemek için yeterli veriyi sunuyor.

Şunu da söyleyelim, bize göre yukarıdakilerin ve son haftalarda ortaya çıkan benzer örneklerin tümü, sadece HDP açısından değil, Kürt hareketinin bütünü açısından yenilenmiş bir siyasal durum tespitine de işaret ediyor. Bilhassa Pervin Buldan ve Tayyip Temel’in sözleri ise somut bir parti kararının, başka bir deyişle bir perspektif değişiminin ilanı olarak okunabilir. Elbette, HDP’nin bu politik tavrının sarih ve keskin ilanı, AKP karşıtı muhalefet güçlerinin seçime kadar olan dönemde belirleyecekleri söylemleri, muhalefet partileri arasındaki politik ilişkileri ve ittifak arayışlarını da doğrudan etkileyeceği için üzerinde durmayı gerektiriyor.

“HDP’nin güncel politik tutumu” veya “perspektif değişimi” ile neyi kastettiğimize döneceğiz ama önce meselenin geçmiş birikimine dair kimi hatırlatmalar yapalım.

Mart 2019’da yapılan yerel seçimlerin hemen sonrasında bu sitede yayınlanan bir yazımızda; Kürt hareketi ve CHP arasında olan mesafenin kapanmasının sanılandan daha meşakkatli bir konu olduğunu ve HDP’nin seçim taktiğinin sonraki seçimlerde tekrarlanmasının da pek mümkün olmayacağı düşüncesini dile getirmiştik.

HDP’nin son yerel seçimlerde birçok il ve ilçede kendi adaylarını geriye çekerek CHP adaylarına ve yer yer İYİ Parti adaylarına kazandırma taktiği, Kürt politika tarihinde bir ilki temsil ediyordu. Kürt siyasal hareketinin bu seçim taktiğini belirlemesinin ise iki temel nedeni vardı. Bunlardan birincisi Saray Rejimi’nin gerilemesiyle birlikte Türkiye halklarının üzerindeki baskının azalacağı, özgürlükçü mücadelenin cesaret kazanacağı ve Kürt sorununun bu koşullarda ele alınmasının kolaylaşacağı fikriyle açıklanabilir. Yani AKP-MHP ittifakının zayıflamasına ve dağılmasına vesile olabilecek bir muhalefet zaferi, toplumsal barışın ve demokratik mücadelenin güçlenmesinin yolunu açacağı gibi Türkiye’de Kürt sorununun çözümüne dair çabaların artması ve HDP’nin siyasi varlığını olması gerektiği biçimde sürdürebilmesi için de önemli görülüyordu. İkincisi; AKP’nin siyasal hegemonyasının kırılması, bu öznenin Türkiye dışında da zayıflamasını ve bölgesel (özellikle Suriye’deki) etkisinin azalmasını da beraberinde getirecekti. Ve bu da Kürt hareketinin yerel ve bölgesel statü kazanma mücadelesinde avantaj sağlayıcı bir unsura dönüşebilirdi. Bu söylenenlerden hareketle şunu da ekleyelim; Kürt hareketi ve devleti temsil eden siyasal özne olarak AKP arasındaki ilişkiler (çözüm masası); aksi çok sık gündeme getirilmesine rağmen radikal sayılabilecek politik-toplumsal değişimler yaşanmadığı sürece geri dönüşü olmayacak biçimde zaten kopup dağılmıştı.

Bununla birlikte, yerel seçimlerde HDP’nin özverisiyle ortaya çıkan bu “örtülü ittifak” denemesinin uzun ömürlü olabilmesi ve eşit koşullarda yeniden belirlenebilmesi için, Kürt sorunu ve HDP söz konusu olduğunda özellikle CHP’nin daha net, cesur ve kapsayıcı bir politik pozisyon belirlemesi gerekiyordu.

Ne var ki, CHP’nin (ve hatta İYİ Parti’nin) gerekli görülen politik pozisyonu oluşturmasını engelleyecek etmenler galebe çaldı. CHP’nin sağ siyasal eğilimlerini güçlendirmesi, bu iki partinin de Saray Rejimi’ne karşı yıkıcı (hesaplaşmacı) değil uzlaşmacı (helalleşmeci) bir tutum belirlemesi, AKP-MHP iktidarının milliyetçi/ulusalcı seçmenleri Kürt düşmanlığıyla domine ederek muhalefeti basınç altına alması ve Kürt hareketinin bölgesel statü arayışının siyasal süreçlere etkisi gibi faktörler “örtülü ittifakın” gelişmesini engelleyici bir rol oynadı.

Gelinen aşamada, milliyetçilik basıncına direnmeyen ve AKP-MHP’den kaçan sağ oyları toplamak amacıyla siyasal konum belirleyen CHP ve İYİ Parti’nin HDP’ye ve Kürt seçmene kapsayıcı bir çözüm önerisi veya eşitlikçi bir ittifak teklifi sunma ihtimalinin olmadığı yeterince açığa çıktı. Bu iki parti, Kürt sorunu ve Kürtlerin siyasal hakları söz konusu olduğunda tıpkı tasarrufun kıymetinden ve çalışmanın şerefinden bahseden aylak zenginler gibi, adalet, hukuk, demokrasi üzerine belagat saçarken kafalarını havaya kaldırıp yerdeki yaralıyı görmezden geliyorlar.

İşte HDP yöneticilerinin son günlerde yaptığı açıklamalarla belirginleşen perspektif, bu tablonun üzerindeki örtünün tamamen kaldırılıp atılması ve ortaya çıkan resme göre politik tutum belirleneceğinin deklare edilmesi olarak anlaşılabilir.

Peki tüm bu söylenenler ne anlama geliyor ve genel olarak AKP karşıtı muhalefetin bütünü, özel olarak HDP siyaseti açısından hangi politik gelişmeler gündeme gelecek? Kanımca önümüzdeki günlerde, halihazırda süren “muhalefet nasıl hareket etmeli” tartışmalarının ve AKP karşıtı muhalefetin gerekirse bir yarılmayı göze alarak devrimcileşmesi gerektiği eleştirilerinin, HDP’nin güncellenen pozisyonuyla birlikte öne çıkmasına tanık olacağız.

Bu yazıyı ise şimdilik bir öngörüye dikkat çekerek bitirelim: Kürt hareketinin temsilcileri tarafından yapılan açıklamalar ve belirgin biçimde kamuoyunun dikkatine sunulan siyasal tavır, önümüzdeki dönem HDP’nin nasıl bir politik hedef veya eksen doğrultusunda hareket edeceğinin işaretlerini de veriyor. Bu işaretlerden en önemlisi, HDP açısından, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı dışında üçüncü bir güçlü odağın artık söylemin ötesinde cismiyle var edilmesinin kaçınılmaz hale geldiğini gösteriyor. Şöyle de söyleyebiliriz, HDP’nin CHP ve benzerleri defterini seçime kadar tamamen kapatarak, merkezinde durduğu bir ittifakı örgütlemesi kısa sürede gündeme gelecek gibi görünüyor. Bu üçüncü odağın, AKP karşısında oluşacak diğer ittifaklarla ortaklaşacağı tek noktanın ise, Erdoğan karşısında kazanma ihtimali olan cumhurbaşkanı adayını desteklemek olabileceği de şimdiden tahmin olarak ileri sürülebilir.