Hazirandan sonra?

Türkiye’de sol siyasete 2014 yılında dâhil olan Birleşik Haziran Hareketi’nin bugün geldiği noktaya ilişkin son dönemde birkaç değerlendirme yapıldı.

Bu değerlendirmelerde kuşkusuz isabetli tespitler de yer alıyor; hakkını verip geçelim. Bu yazıdaki amacımız ise “kimin nerede hangi yanlışı yaptığı” gibi konulara hiç girmeden, söz konusu değerlendirmelerde pek yer almayan, ancak kendimizce önemli gördüğümüz birkaç noktaya değinmek… 

Konu, solda “cephe” ya da cephe benzeri oluşumlar… 

Peşinen belirtmemiz gerekirse, adı Haziran, “hareket” ya da “cephe” olsun olmasın, solda ortaklaşma, ortak hareket etme ve bunları belirli bir “çatı” atında yapma gerekliliğine bugün de inanıyoruz. 

Ama bu saatten sonra, söz konusu girişimlere damgasını vuran kimi ön kabulleri yeniden değerlendirmenin, hatta sorgulamanın yararlı olacağını düşünüyoruz.

***

Öyle “ezber bozma” gibi bir iddiamız yok, ama gene peşinen söyleyelim: 

Solda “tartışma konularının” çok sınırlı tutulması, bu bağlamda “söz ayrıştırır eylem birleştirir” parolasının baş tacı edilmesi ve ortak hareketin hedefinin “herkesin kabul edeceği” noktalara çekilmesi, sanıldığı gibi unsurları bir arada tutmaya yetmemekte, hatta tersine ayrıştırıcı bile olabilmektedir…  

Diyoruz ki Türkiye solunda “aman kimi konuları tartışmayalım” hassasiyetinin kendisi tartışma konusu olmalıdır. 

Cephe türü oluşumlar söz konusu olduğunda ortada tarihsel ve teorik konuları masaya yatırıp bunların üzerinde tartışalım diyen zaten yoktur. O zaman, Türkiye’nin hangi eşiğe geldiği, bundan sonra nereye yönelebileceği, solun bu gerçekler karşısında nasıl bir gelecek kurgusuna sahip olması gerektiği gibi konuları da mı hiç tartışmayalım?      

Bunlar da tartışılmayacaksa geriye yalnızca “ad hoc eylemcilik” kalır; yani ortaklık kendi unsurlarını ancak çok özel kimi gündemlerde bir araya getirebilir ve harekete geçirebilir. Ne var ki, belirli konular tartışılmıyorsa, tartışılması zararlı bulunuyorsa,  her özel durumun ortaklığı mutlaka idame ettirip pekiştireceği sanılmamalıdır. Örneğin, açık konuşmak gerekirse,  2015 ve 2018 genel seçimlerinde belirli bir partinin desteklenmesi sonucunda açılan mesafeler şu ya da bu “angajmanın” değil, Türkiye’yi tartışmamanın sonucudur.    

Tekrarlarsak, “Türkiye’nin hangi eşiğe geldiği, bundan sonra nereye yönelebileceği, solun bu gerçekler karşısında nasıl bir gelecek kurgusuna sahip olması gerektiği” gibi konular tartışılmıyorsa, genel seçimlerde kimin ne yaptığından ya da yapmadığından hareketle sürdürülecek bir tartışmanın da hiçbir değeri kalmaz. Çünkü  seçimlerde bir partiyi destekleyen de desteklemeyen de kendi sahip olduğu, ama başkalarıyla tartış(a)madığı bir kurgudan hareketle öyle yapmıştır. 

***

Peki, “tartışılsın” dediğimiz konular sahiden tartışılırsa kıyamet mi kopar? 

Tartışmada ortaya çıkabilecek farklılıklar yüzünden cephe, ortaklık vb. şöyle dursun karşılıklı selam sabah dahi mi kesilir? 

Neyin tartışılması gerektiğini biraz daha açarak söyleyelim: Bugünkü rejimi götürecek dinamikler neler olabilir, süreçte kimlerle hangi düzeylerde ortaklığa gidilebilir ve bunlardan da önemlisi, sol kendini bir götürme/götürülme durumunda ortaya çıkacak siyasal ortama nasıl hazırlamalı, böyle bir durumda neyi önermelidir?   

Bu konuda mevcut sol öbeklerin her birinin kafasında herhalde bir şeyler vardır. Dahası, bunlar açıkça dile getirildiğinde kıyametin kopacağını, elde ortaklık adına ne varsa bir anda berhava olacağını da sanmıyoruz. 

Yok, eğer sınırları böyle çizilmiş, varsayımlara, ihtimallere ve belirsizliklere de yer tanıması kaçınılmaz olan bir kurgu alanında bile birbirine taban tabana zıt görüşler ortaya çıkabilecekse o zaman soldaki her öbeğin dünyanın, yaşamın ve geleceğin en derin sırlarına vakıf bir “ermiş” sayılması gerekir…   

Sonuçta, uzatmayalım, solun, çok sık tekrarlanan bir deyişle “CHP’nin de HDP’nin de dışında” bir alanda ve tek tek öbeklerin yaptıklarının ötesinde bir ortak zemine ihtiyacı vardır. Olur, olmaz ayrı, ama denenecekse bu kez kimi konuları (belirtilen alan içinde) baştan tartışmakta, yarar vardır. 

Öyle kıyametin kopacağını falan da sanmıyoruz…