Tayyip Erdoğan’a sadece bir konuda teşekkür borçluyuz. Patron dostu halk düşmanı diye anlatmak yerine somut örnek vermemizi sağlıyor, gericiliğin nasıl bir şey olduğunu gösteriyor, güzelim ülke emperyalizme nasıl peşkeş çekilir fotoğrafını veriyor. Bir burjuva siyasetçisinden daha ne beklenir!
Son günlerde AKP’nin içinde yaşanan kavga da bu açıdan başka bir şans.
Son gelişmelerle kesin olarak gördüğümüz şey Erdoğan'ın, Davutoğlu'nun, Fidan'ın, Arınç'ın, artık ortak bir doğrultuları olmadığıdır. Adı geçenlere, belki Erdoğan’ı biraz ayrı tutarak söyleyelim, dikkatle baktığımızda teker teker de pek tutarlı bir çizgileri olmadığını söyleyebiliyoruz.
Burjuva siyasetçilerin nasıl iki yüzlü olduklarını, birbirlerinin yüzüne gülerken arkadan ne dolaplar çevirdiklerini, birbirlerine asla güvenmeyeceklerini ve fırsat bulunca, hele kişisel çıkarları çatışınca nasıl birbirlerine girdiklerini hep beraber izliyoruz.
Bunların fıtratı budur. Yalan, hile, hırsızlık, üç kağıt, dolandırıcılık, insanı insanlıktan çıkaran her tür alçakça davranış bu tip siyasetçilerin karakteristik özelliğidir.
Bu insan müsveddelerinin gerçek bir davası yoktur, olamaz. Hakan Gülseven arkadaşımız, hafta sonu birlikte katıldığımız etkinlikteki konuşmasında hatırlatmıştı, bunların 200 yıllık tarihinde bir tane Deniz Gezmiş çıkmamış olması bir tesadüf değildir.
Biz “şahsi herhangi bir menfaat gözetmeksizin halkımızın mutluluğu ve ülkemizin bağımsızlığı için...” ne gerekiyorsa yaptık, yapmaya devam edeceğiz. Onlar da özel menfaatleri tehlikeye girdiğinde birbirlerini, en yakınındakileri bile ısırmaya, arkadan vurmaya...
HAZİRAN’ın durumu
AKP’nin durumu açıksa sık kullandığımız bir cümleyi tekrarlayayım, “AKP’nin gidişinde teri olmayanın AKP sonrası Türkiye’de yeri olmaz.”
Bugün ve yakın gelecekte bu ülke devrimcilerinin en önemli sorumluluğu budur.
Daha özel ve somut olarak, Türkiye’nin AKP’den ve onun temsil ettiği zihniyetten kurtulması için yola çıkan en önemli politik irade olan HAZİRAN’ın sorumluluğu budur.
Bu kritik sürecin üzerimize yüklediği sorumluluğun hakkını henüz tam olarak veremedik.
Devrimciler, her şeyden önce doğruları söylerler. Bir üstteki cümle bu özgüvenle yazıldı. Araya sıkıştırdığım "henüz" sözcüğü de yapabileceğimize duyduğumuz güveni göstermeli.
Yeni bir hareket olan HAZİRAN, kuruluşundan kısa bir süre gelen önemli bir genel seçim sürecine yeterince hazır giremedi. Tarih bazen böyledir, öznel veya nesnel kimi kısıtlar mücadelenin gereklerini tam olarak yerine getirmenize izin vermeyebilir.
Bu durum örneğin hareketin zayıf unsurlarında kendi özel çıkarlarını koruma kaygısı da yaratabilir ve mücadeleden düşerler. Toplumsal mücadelelerin tarihine bakarsanız bunların pek çok örneğini görürsünüz, bazen buna üzülürsünüz de ancak devrimci mücadele tarihinin kuralı şudur; dövüşenler düşenlerin yasını tutmaz.
HAZİRAN’ı öldürmeye heveslenenlere....
HAZİRAN, çokça tartışılmasına neden olan zaaflarına rağmen Türkiye’nin yakın geleceğinin en önemli politik aktörlerinden birisi olma iddiasıyla, kuruluş kararlılığından bir adım geri düşmeden yoluna devam edecek.
Bugünlerde HAZİRAN dağılıyor yaygarası yapanlar en az AKP’liler kadar bizi güldürüyor. Biz onları önce Marksizm öldü teranelerinden tanıyoruz. Sonra sosyalizmin, sosyalizmle beraber tarihin sonunun geldiğini filan söyleyenler de bunlarla aynı kafadaydı. Bunlar hemen her gün marksizmi, leninizmi, sosyalizmi, devrimi tekrar tekrar öldürürler, şimdilerde de saat başı HAZİRAN’ın dağılışını ilan ediyorlar.
HAZİRAN, Türkiye devrimci hareketinin tarihsel birikimiyle Büyük Haziran Direnişi sonrası ortaya çıkan Türkiye’nin buluşmasıydı. Elbette kuruluşunun ardında kimi politik özneler vardı, bunu hiç saklamadık. Ancak açık söyleyeyim, içindeki tüm politik özneler, külliyen yanlış tutumlar alsalar, hatta elbirliği edip HAZİRAN’ı dağıtmaya karar verseler bile HAZİRAN yol almaya devam edecek. Çünkü HAZİRAN, masa başı planların, kimi üstün zekaların cin fikirliliğinin değil Türkiye’nin ürettiği bir mücadele birliğidir. Bizlerin yaptığı tarihin, toplumsal mücadelenin ortaya çıkardığı bir ihtiyacın somutlanmasından daha fazlası değildi.
Bu nedenle HAZİRAN’a ömür biçenler ve HAZİRAN’dan kaçanlar kaybetmeye mahkumdur. HAZİRAN mutlaka kazanacak.
Bu rahatlığımız, inancımız esas olarak bir sonuçtur. Eğer Türkiye, 2013 Haziran Direnişi ile açılan yeni bir tarihsel döneme girmişse bu döneme, hele bu dönemin soluna rengini verecek olan, o muhteşem direniş günleri meydanlarda, barikatlarda, mücadele alanlarında milyonlarla beraber dövüşenler olacak. Yazlık evinde, dernek veya parti binasında, dergi-gazete bürosunda oturup akıl dağıtanlar, mücadele edenlere sıfatlar takıp, puanlar verenler değil.
HAZİRAN daha güçlü geliyor...
HAZİRAN’ın seçim kararı çok tartışıldı ancak o kararın hemen yanına eklediğimiz Haziran Türkiye’si için mücadele kararlılığı pek o kadar ilgi görmedi. Oysa seçimlerin, koltuk ve yalan yarışına döndürüldüğü bir ülkede, ilkelerin, programın, mücadele hattının önemli olduğunu söylemenin kendisi bile başlı başına önemlidir. HAZİRAN Hareketi’nin bu hafta tüm meclislerine ve meclisleri aracılığıyla milyonlarca yurttaşımıza ulaştıracağı Haziran Türkiye’si için mücadele programı HAZİRAN’ın Türkiye’nin bugünüyle ve somut mücadele başlıklarıyla kuracağı bağı güçlendirecek bir adım olacak.
Gelecek hafta itibariyle hep beraber bunun ülke çapında adım adım ilerleyişini göreceğiz. HAZİRAN’ın bu doğrultuda atacağı her adım, şimdiye kadar yapılan tüm hesapları da bozacak. Müzik değiştikçe danslar da değişecektir.
Yola çıkarken memlekette sosyalizm gerçek bir toplumsal güç olacak demiştik. Emekçi halkımız siyasal alanda kendi sesi, sözü ve eylemiyle etkin bir güç olarak yerini alacak demiştik. AKP’nin gidişi bizim eserimiz olacak demiştik.
Sözlerimizin arkasındayız...
Söz uçar yazı kalır deniyorsa, işte yazı da burada.
Görelim bakalım HAZİRAN mı dağılacak AKP mi?