Haziran Hareketi kuruluyor, ya sonra?

Haziran hareketi yola çıkarken, AKP’nin topluma dayattığı gericiliğe ve kurmaya çalıştığı İslamcı faşist rejime karşı, halkı savunmasız ve çaresiz bırakmayacak bir siyasal odağı inşa etmenin önemine değinmiştik. Dostlarımız, kuruluş çalışmalarına damgasını vuran birleşik mücadele kararlılığını ve ortaya çıkan iradeyi, nihayet gerici rejimden kurtulmak için gerçek bir mücadele seçeneği doğuyor diye değerlendirdiler. Aradan geçen 3 ayın sonunda, Haziran hareketi, yerel meclislerinde onbinlerce yurttaşı buluşturabilmiş, yüzbinleri harekete geçirme olanaklarına sahip, milyonların umudu olmaya hazırlanan bir halk hareketi olmaya hazırlanıyor.           

Dün İstanbul’da, kuruluş çalışmalarının önemli uğraklarından birinde, Bostancı Gösteri Merkezi’ndeki Haziran Çağırıyor buluşmasında bir araya geldik. Etkinliği izlemeye gelen dostlarımız, birlikte mücadele kararlılığının önemli olduğunu, bunun iyi bir başlangıç olduğunu, AKP gericiliğini ve onun işbirlikçi, piyasacı karakterini her fırsatta tekrar etmekten geri durmamak gerektiğini söylediler fakat sohbet ederken, bir sorunun cevabını aramaya devam ettikleri belliydi; Haziran nasıl umut olacak?

Bu soruyu sormakta haklılar.     

Haziran Hareketi önümüzdeki haftasonu Türkiye Meclisi’ni toplayacak ve kuruluşunu tamamlayacak. Umudu büyütmek için ise yeni hamleler yapmak zorundayız, çünkü Haziran’ın başarısı, akılcı, atak, devrimci bir siyasal tarza, dişe diş bir mücadele pratiğine bağlı.

Umudu tek başına “birleştik” diyerek, gücümüzü abartarak ya da Haziran güzellemeleri yaparak büyütemeyiz.

Yıkılacaklar. Bu doğru! AKP’den kurtuluşu başa yazmayan hiçbir siyasi hareketin bu memlekette umudu temsil etme hakkı yok fakat umudun kaynağı ve gerici rejimin karanlığından kurtuluşun ön koşulu olarak halk örgütlenmeli.

Halk taraf olursa örgütlenir.

Türkiye’nin geleceği üzerinde onlarca aktörün hesabı olduğu sır değil. Halkların birikim ve değerlerinin yağmalanmasında, sömürüde kuralsızlığın kural haline gelmesinde ortaklaşan bu aktörlerin, paranın saltanatının bekasının nasıl sağlanacağı ve saltanat kayığına kimlerin oturacağı üzerine yürüttükleri kavgada, emeğiyle geçinen milyonları da taraf haline getirmeye çalışıyorlar.

Halka sesleniyorlar. Kimi, halklar için demokrasi istiyorsak yüzümüzü ABD’ye dönmekten korkmamayı, kimi mazlum için adalet bekliyorsak AB’ye yaslanmayı, kimi özgürlükler için kuvvet arıyorsak cemaatten umudu kesmemeyi öğütlüyor. Bunun karşısında, dış güçlerin müdahalesine karşı direnç göstermek için, AKP’nin sıkışmışlığını fırsata çevirmeyi vaaz edenler de eksik olmuyor.

Halkın pinpon topu gibi bir o yana bir bu yana savrulmasını siyaset diye belletip, halkı sonsuz bir çaresizliğe ve teslimiyete mahkûm etmeye çalışıyorlar.  

Haziran Hareketinin seslendiği ve temas ettiği kesimler açısından, bu safsataların basıncı altında en fazla kalan kesimleri iki kümeye ayırmak mümkün.

Bunlardan ilki, Kürt siyasi hareketin etrafında kümelenen, nicel ve nitel olarak hiç küçümsenmeyecek, AKP ile mücadele ve müzakere ile belirlenen toplumsal kuvvet.

Halkların kardeşliği ve özgürlükler alanında söylenecek sözlerin muhatabı olarak görülüyor.

Diğeri kabaca, cumhuriyetin birikim ve değerleri üzerinde tepinenlere tepkide ortaklaşan Cumhuriyetçi ya da Kemalist olarak özetlenecek kuvvetler.

Gericilik karşısında seküler bir yaşamın ve laiklik mücadelesinin, Cumhuriyetin tarihsel mirası olan bağımsızlıkçılığın muhatabı olarak görülüyorlar.  

Saltanatının devamı için Erdoğan liderliğindeki AKP’de, 2.Cumhuriyetin bekasının, Erdoğan ve ekibinin devre dışı kaldığı bir restorasyon uğrağından geçtiğini düşünen aktörler de bu kuvvetlere oynuyorlar. 

Bu kuvvetlerin aralarındaki benzemezlik ve birçok örnekte karşı karşıya geliyor olmaları, bu kuvvetlere, düzen içi aktörlerin müdahalelerinin zeminini oluşturuyor.

Bu kuvvetleri kendi politikalarının arkasında yedeklemeyi beceren ya da bu kuvvetlerin hassasiyet ve beklentilerinden dönemsel ittifaklar çıkarabilenler, rejimin geleceği konusunda, karşıtıyla pazarlıkta elindeki kozları artırmış, pazarlık gücünü pekiştirmiş oluyor.

Ama sadece bu kuvvetleri yedekleme ya da bu kuvvetlerden ittifak çıkarabilme becerisinin, ikinci rejimin yerleşmesindeki önemli uğraklar olan siyasi davalarda üstlendiği rolü, örneğin Ergenekon, KCK, Devrimci Karargah, Hopa davalarıyla toplumu esir almaktaki işlevi düşünüldüğünde, önümüzdeki seçimler öncesinde bu tür girdilere karşı önlem almanın ne kadar yaşamsal olduğunu bir kenara yazmak gerekiyor. 

Hem temsil ettiği değerler açısından bu iki kesime de seslenme olanaklarına sahip, hem de bu iki siyasi kesimin halk içerisindeki iz düşümünde gerçek dostları olan Haziran hareketinin ise seçimler öncesinde alacağı pozisyon önem kazanıyor.

Bugün AKP yıkılmadıysa, solun bu kuvvetlerin basıncıyla, kendi pozisyonunu ikirciksiz bir şekilde alamaması, eşitlik, özgürlük, kardeşlik, laiklik ve bağımsızlık arayışını, dayanışma temelli, güçlü ve bağımsız bir mücadele kanala akıtamamış olmasının payı var.

Bu ikirciklilik hali devam ettiği sürece Türkiye’de umut yeşermez.

Haziran hareketi, toplumsal çıkarlarla, gericiliğin, sermayenin ve dış güçlerin çıkarlarının karşı karşıya geleceği gerçek bir taraflaşmanın temsilcisi olarak halka güven vermeli, bu bağımsız çizgiyi halkla buluşturmalı.

Bu nedenle, Haziran hareketi, gericiliğe, sermayeye ve emperyalizme karşı Türkiye’nin biricik geleceği olan solun bağımsız siyasi aktörü olarak ortaya çıkmalı.

Haziran başladığı işi bitirirse, Kürt dostlarımız da, Cumhuriyetçi, Kemalist dostlarımız da sadece solun dostluğunun kazandırdığını görecekler.