Hani nerede o ŞANLI MİLLET?

Dönemin şarkısı, Kaan Tangöze'den geldi. 

Yaylılar, bas partisyonları, muhteşem davul girişleri, rapsodivari armonik çeşitlilik vb. gerekmiyor...

Elinde gitarı ve ağzında mızıkasıyla, tek başına bir adam çıkıyor. Müzikal ve lirik sadelik içinde ne söylemek istiyorsa pat pat söylüyor. Ve bunu yaparken, yaşadığımız günlerin temel sorusunu ortaya koyuyor.

"Hani nerde o şanlı milletin?"

Bu şarkı, bir Cemal Dindar* makalesi hak ediyor. Bizden bu kadar...

Gelelim şarkının sorusuna, bu sorunun neden temel teşkil ettiğine?

Çünkü bir yanda...

Konya'da katliamda yitirdiklerimizi anmaya dahi tahammül edemeyen güruh var.

Sedat Peker oluk oluk kan akacak deyince ciyak ciyak alkışlayanlar var.

IŞİD var. Milyonlarla sayılacak örtülü-örtüsüz IŞİD'ciler var.

Götünün kılıyık var... Hülooğ var...

Bir de başkaları var.

Peki burada MİLLET nerede?

Hangisi bu şanlı millet?

Mesele elbette çok derin ve bu köşenin sınırlarını bir hayli aşıyor. Ama bu yazarın ilgilendiği bir mesele var ki, bu yazı o meseleye en azından girmek için yeterli imkan sunuyor.

Millet, ulus, yurt, yurttaş kavramları etrafında dönen bir kavga var.

İmparatorluk geçmişi nedeniyle, geç sermaye birikimi nedeniyle ve benzeri daha bir dizi nedenle geç gündeme gelmiş ancak çok asli bir tartışma bu.

Türkiye'de yurt kavramının, yurttaşlık kavramının, yine bunlarla ilişkili milliyetçilik ya da ulusçuluk kavramlarının hangi zeminde geliştiğini anlamaya çalışıyoruz.

Bu meselelere ve güncelle bağına ilişkin yalnızca birkaç not düşerek konuya çok mütevazı bir giriş yapmış olalım.

1. Osmanlı'nın son döneminde başlayarak Cumhuriyet'in kuruluşunun ilk on yılını kapsayan dönem, imparatorluğun milletler sisteminin tasfiyesidir... Milletler sistemi "din" eksenli bir tarife dayanır, farklı etnik kimlikler din baz alınarak ayrıştırılmıştır.

2. Millet kavramından kopup ulus kavramına geçişin, millet'in bu dini esası ile mutlak ilgisi vardır.

3. Bu kopuşun yanı sıra; Cumhuriyet'in belirlediği siyasal ölçek ve sınırlar ile birlikte belirlenen yurt, bu yurt üzerinde yaşayanların tümünü kapsayan yurttaşlık, dönemin başlıca politik mücadeleleriyle de örtüşmüş, ortaya seküler/laik bir ulus-yurt-yurttaşlık paketi çıkmıştır.

4. Türklük önemlidir, tarihsel kökleri derindir. Ve daha çok da suni yöntemlerle yeniden üretilmeye çalışılmıştır. Ancak modern Türkiye'nin oluşumunda belirleyici unsur bu sekülerizmdir.

5. Ortadoğu coğrafyasının yanı başındaki modern Türkiye, topraklarında yaşayanları seküler bir yurt'a, yurttaşlığa davet etmiştir. Bu davete icabet edenler olduğu gibi, bununla köklü bir kavgaya girişenler de olmuştur.

6. Mutlak yengi, yenilgi söz konusu olmadığı gibi, Cumhuriyet'in emperyalist-kapitalist dünyayla ilişkisi bu seküler yurt'un başındaki dertleri sürekli derinleştirmiştir. Tam ve radikal bir kopuşu sağlayacak toplumsal dönüşüm bu nedenle eksik kalmıştır.

İşte bu yüzden, o ŞANLI MİLLET, kimisi için Osmanlı'nın "millet"i, kimisi için oradan kopuşun yurttaşlar topluluğudur.

Bu, bugün neden önemli?

Çok sadeleştirmek ve kimi riskler de almak pahasına, Ankara Katliamı bir kez daha gösterdi ki, ileriyle geri arasındaki bu kavgada bugün en kanlı günlerden geçiyoruz.

Meseleyi yurt-yurtseverlik vb. kavramlarıyla anlamak isteyenler, yukarıdaki mütevazi girişe bir göz atmalıdır. Meselenin Türk-Kürt meselesi olup olmadığı orada vardır.

Yurtseverliğimiz, sosyalist kimliğimiz gereği zaten ırksal bir gönderme taşımaz. Ama bu topraklarda "yurt" kavramının inşasında, bir arada durabilmenin de ön koşulu olan seküler tonun belirleyiciliği de düşünüldüğünde, ırksal olan hepten ikincildir.

Özetle...

Yurtseverliğimiz, tanımı gereği laiktir. Laiklikle koşullanmış bir yurt'un yurtseveriyiz. Laiklik yoksa, yurt da tartışmalıdır.

Türk'le Kürt'ün ilerici bir eksende ortak mücadelesi işte bu nedenle yaşamsaldır. Olanakları varsa zorlanmalıdır...

* Cemal Dindar'ın, "Gezi dili"nin tarihsel arka planı, Türkiye'nin ve Anadolu'nun tarihiyle ilişkisi üzerine müthiş makalelerinin olduğu #direnlibido adlı kitabını şiddetle öneririm.