Saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün
zulüm biter
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklarda güler
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler
2002’de kaybettiğimiz şair Adnan Yücel’in dizeleriyle başladık yılın son yazısına. Bir parantez açıp şiir okumanın yeni yıla umutla girmek için milli piyango bileti almaktan çok daha iyi bir yöntem olduğunu da eklemiş olayım.
Zamanın veya daha doğrusu tarihin hep aynı hızla ilerlediği bir yanılsamadır. Yavaşladığı, hızlandığı, geriye döndüğü gibi sıçramalı ilerlediği evreler var. Eğer o gün yapmanız gereken çok sıkıcı işler yoksa, güneş doğmadan önce uyanmak ve güneşin doğumunu izlemek çok keyiflidir. Günün 24 saatini çok çeşitli eşit dakikalara bölebilirsiniz. Ancak örneğin gün doğumundaki 10 dakika bir anda karanlığın aydınlığa dönmesi ile diğer 10 dakikalardan çok farklıdır. Yeni yıl da böyledir. Bir gün geçer ve artık yeni bir yıla girmiş olursunuz.
İçinden geçtiğimiz dönemde de tarih hızla ve biraz daha hızlı ilerliyor.
Yine şiirle devam edecek olursak, büyük şairimiz Nazım’ın
"Kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm.
Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,
ya dünyamıza inecek ölüm"
dizelerinde sözünü ettiği günler gibi...
Bu gibi dönemlerde yaptıklarımız ve yap(a)madıklarımızla tarih önünde hesap veririz. İnsan, yaptıkları kadar yap(a)madıklarının da hesabını, başkaları tarafından sorulmasa bile, vereceğini bilerek yaşamalı. Kendimize, inançlarımıza-düşüncelerimize, yoldaşlarımıza, emekçi halka ve nihayetinde tüm insanlığa karşı sorumluluklarımızı bilerek hareket etmenin gerektiği bir dönemden geçiyoruz.
ESKİ - YENİ KAVGASI
Bu bitmeyen bir tartışma. Her dönem gelecekten daha umutlu olanlar kadar, geçmişe öykünenler, en basitinden “nerde o eski bayramlar” diye geçmişteki iyiye, güzele daha fazla işaret edenler olur. 90’lı yıllarda ve 2000’lerin başında Türkiye soluna baktığımızda üzerine en çok konuşulan, tartışılan başlıklardan birisinin sol tarih olduğunu görürsünüz. Tutunmak, ayakta kalmak, yere sağlam basmak için buna mutlak ihtiyaç duyduğumuz bir dönemdi.
Yıllar önce okuduğum bir Metin Çulhaoğlu yazısında geçen, “geçmişi parlatanlar, gelecekten korkanlardır” cümlesini hatırlıyorum. O günlerde sürekli Türkiye sol tarihi okumaya çalışan genç bir devrimci olarak canımı çok sıkmıştı, hala aklımda kalmasının bir nedeni de budur.
Yeni sözcüğü bir dönemin devrimcileri için iğreti ediciydi. Her tür musibet, önüne yeni takısı getirilen bir takım müdahalelerle hayatımıza girdiği için epey aramız açılmıştı yeni ile... En aşağılık saldırılar, en bayağı tezler “2000’li yıllara girdiğimiz şu günlerde” nakaratıyla başlayan cümlelere saklanırdı.
Sanırım şöyle özetlemek mümkün, karşı-devrimci, gerici güçlerin dünyaya egemen olduğu dönemlerde onların belirlediği “yeni”nin karşısında durmak gerekiyordu. Oysa içinden geçtiğimiz günler, kapitalizmin tüm dünyada ideolojik bir kriz içerisinde olduğu, insanlığa bir gelecek, tırnak içinde bile bir yenilik sunamadığı bir dönemden geçiyoruz. Eskiden, belirsiz yarınlar için, bugünü feda etmemek gerekir yaklaşımının belli bir karşılık buluyordu. Artık yarınlar için mücadele etmeyenler, yarından vazgeçenler için tek olasılık var, bugünün iğrençlikleri içinde yaşamak!
Özetin özeti şudur; “yeni”nin yeniden, sadece ve sadece devrimciler tarafından üretilebileceği bir dönemdeyiz. Bugün yenilenmenin, sağcılık veya olsa olsa liberalizm türettiği bir dönemin sonuna gelmiş olduğumuzu saptayabiliriz.
Devrimcilik; bıkmadan, usanmadan, yorulmadan yeniden başlayabilmek, hep yeni başlangıç yapabilecek bir inada sahip olmak özellikleriyle belirginleşmeli bugün. Elbette değişmek ve değiştirmek için... Komünistler, sadece eskiyi yıkmak için mücadele etmiyorlar, yıkmak için çabaladığımız bu aşağılık düzenin yerine, insanlığın eşit ve özgür geleceğini, kardeşçe barış içinde yaşayacağımız yeni ve güzel bir yaşamı inşa etmeyi hedeflediğimiz ölçüde devrimciyiz.
Devrim, çağımızda esas olarak işçi sınıfının iktidarı alması olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla sermaye sınıfına karşı, onun gericiliğine, tutuculuğuna, insanı köleleştirip tarihi durdurma çabasına karşı mücadeleyle...
Yanlış anlaşılmaz ama kötü niyetle kullanılmasın diye not düşelim. Şarap gibi yıllandıkça değeri artan şeyler de var elbette, örneğin dostlukların eskisi pek değerlidir. Dolayısıyla tarihin, geçmişin, geleneğin inkarından değil umutla geleceğe taşınmasından söz ediyoruz. Geçmişi olmayanın geleceği olamaz, bu tartışmasız doğruya bugün artık bir ek yapmanın kaçınılmazlığından söz ediyoruz. Geleceksiz bir gelenek, sadece nostalji demek.
2015: HALKIN HAZİRAN YILI
Türkiye’de emekçilerin umutla adım atabileceği bir yıl 2015. Her yeni içinde eskinin kimi yanlarını kaçınılmaz biçimde barındırır ve biz tam bu nedenle umutla gireceğiz yeni yıla... 2014’e kuş bakışı baktığımızda 2015 için epey umutluyuz.
2015’den umutlu olmak için pek çok nedenimiz var. Marksizm’in en önemli yanlarından birisi tarihin hareket yasalarına dair ortaya koyduğu tezdir. Marks, hem tarihin ilerleyiş yasalarını ortaya koymuş ama bunu determinist bir yaklaşımla değil tam tersine tarihi yapanın “insan” olduğunu tüm değerlendirmelerin merkezine yerleştirerek yapmıştır. Bu ikili vurgu bugün çok önemlidir. Sadece vurgulamakla yetinelim, başka bir yazının konusu olsun diyerek geçelim.
2015’e umutla girmemizi sağlayan 2014’de yaşanan somut iki “yeni”yi hatırlayarak bitirelim.
Kuruluş tarihlerine göre yazacağım, birincisi Halkın Türkiye Komünist Partisi’dir. Kendimizi de dostlarımızı da epey zorlayan ve üzen bir süreç yaşadık, ancak bu zor doğumun ardından Türkiye’nin, emekçi halkımızın devrimci bir komünist partisine kavuşmuş olması, 2015’e umutla girebilmemizin en önemli nedenlerinden birisidir.
İkincisi Birleşik Haziran Hareketi’dir. HAZİRAN, Türkiye solunun büyük Haziran Direnisi sonrası ortaya çıkan ülke tablosundan, bütün eksiklerine rağmen, doğru dersler çıkarttığını gösteren çok önemli bir adımdır. 2014’de doğmuştur, 2015’e damga vurmaya hazırdır.
Açık söyleyeyim, başka hiç bir gelişme yaşanmamış olsa bile 2014 sadece bu iki yeninin doğumunun yaşandığı yıl olduğu için tarihimizde önemli bir yer almış olacak.
2015’e umutla giriyoruz.
İnatla, umutla, kavgayla, sevdayla yeniden başlamasını bilenler için yeni yıl kutlu olsun...