Güneşe silah sıkmak

Eylül, yazın sona erdiği sarı yapraklarla anılır. Romantik tablolarda da resmedildiği ‘’toprağa düşen sarı yapraklar’’, ‘’yeşilin başkalaşarak sarılaştığı hazan günleri’’, ‘’ertelenmiş aşkların yaşandığı günler’’ vb. cümlelerle anlatılır.

Ancak bu tanımlamalar Çukurova coğrafyası için pek geçerli değildir. Bu satırların kaleme alındığı beş eylül günü sıcaktan ve nemden nefes almakta zorlandığımızı buraları tanımayanlara özellikle belirtmek isterim. Şehir efsanesine dönüştürülen ‘’Adanalılar güneşe silah sıkar.’’ söylencesine dayanak yapılan günleri yaşamaktayız hala. Söylence diyoruz ama çok da mesnetsiz olmadığını ekleyelim. Eşitsizliğin, çelişkinin en yoğununu yaşayan Çukurova insanının bu ‘’yaradılış’’ felsefesine de isyanını betimler güneşe silah sıkmak.

Mersin’den başlayıp Adana, Osmaniye ve kısmen de olsa Hatay’ı kapsayan bölge; özellikle son yıllarda ‘’Doğu Akdeniz’’ diye adlandırılsa da biz ‘’Çukurova’’ deme ısrarımızı sürdüreceğiz. İller arasında kuşkusuz kimi farklılıklar var. Ancak benzeşen yönlerin fazlalığının çokça olduğunu biliyorum. Bunu dilenirse bir yazı konusu yaparız.

Çukurova’nın yaşadığı eşitsizlik ve çelişki yumağı sadece ‘’yaradılış’’ kaynaklı olsa bir ihtimal tevekkül edebilir. Ama ‘’yaratılan’’ kaynaklı olanlar daha yoğun olarak yaşanmakta. Mart başından bu yana Kovid-19 virüsünün yaşattıklarından başlayarak gözlemlerimize ve yerel gazetelerden derlemelerimizle yaşadığımız kimi sorunları satır başları ile verelim:

- Daha dün (4 Eylül günü) bin kadar işçinin çalıştığı Çukurova Grubuna bağlı Çimsataş fabrikasında en az yüz işçide koronavirüs testleri pozitif çıktı. İş yerinde yetkili sendika olan DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş’in girişimleri ile üretime ara verildi. Fabrika karantinaya alındı.

- Bir önceki gün ise bir derneğe ait yaşlı bakımevinde 17 yurttaşın testleri de pozitif çıktı.

- Mersin Serbest Bölgesi’nde bulunan irili ufaklı onlarca tekstil fabrikası ve atölyesinde binlerce işçi havalandırması bile olmayan daracık mekanlarda çalışmak zorunda bırakılıyor. Neredeyse her gün bölgeden koronavirüsten dolayı yaşamını yitiren işçi haberleri geliyor. Anılan iş yerlerinde ilkel şartlarda, sendikasız birçoğu sigortasız çalışan işçiler Çimsataş işçileri gibi şanslı(!) değil. İhracat çarkının dönmesi için çalışmaya devam etmek zorundalar! Kaç emekçide pozitif vaka çıktığını öğrenmek ise olası değil.

- Vali ile görüşme taleplerine yanıt alamayan Mersin Tabip Odası ve Sağlık Emekçileri Sendikası, üyeleri kanalıyla elde ettiği bilgiler doğrultusunda kentte her gün asgari 300-400 yeni vaka tespit edildiğini açıklıyor. Bu arada dört hekimin de halk sağlığı için can siperane emek sarf ederken korona nedeniyle yaşamını yitirdiğini hatırlatalım. Adana ve Osmaniye’de de durumun çok farklı olmadığını ekleyelim.

- İleri Haber okurları ‘’Mersin Forum’’ adlı devasa alışveriş merkezinden ve burada yer alan başta Boyner olmak üzere hemen tüm mağazalarda çalışan emekçilerde yaygın biçimde koronavirüs vakasının görüldüğünü TİP Mersin İl Örgütü’nün yaptığı protesto eylemi dolayımıyla haberdar olmuşlardı. Aradan geçen haftalara rağmen mağazalar ‘’Saray Rejimi’’nin ‘’ticari hayat duramaz’’ –insanların ölümüne rağmen- anlayışına uyarak faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyorlar. Aldıkları tek önlem ise çalışanların bir bölümünü –ki aralarında virüs testi pozitif çıkanlar dahil- ücretsiz izne çıkarmak!!!

- Aralarında hastalık belirtileri yaşadığını belirtenler de dahil eğitim emekçileri ‘’seminer’’ adı altında ülkeyi yönetenlerin sıkça dillendirdiği ‘’sosyal mesafe’’ kuralını da dikkate almadan daracık salonlara tıkıştırılıyor. Sonuç sadece Mersin’de on okul karantina günleri yaşamakta.

Benzer yaşanmışlıkları sıralamak mümkün. Ancak alınan önlemleri yazmak çok kolay!

- Devletin yüksek kademelerinde yer alan yüksek şahsiyetler(!) ile patronların kolayca ulaştığı hatta periyodik testlere yoksul halkın, emekçilerin ulaşması adeta mucize yaratmak gibi… Bu satırların yazarının da aralarında bulunduğu halktan insanlar ‘’pozitif vaka temaslıyım’’ demelerine karşın hastane kapısından içeri bile giremiyorlar. Mahallelerde polis, muhtar, imam ve öğretmenlerden oluşan filyasyon ekipleri görev başında!!! Görev dağılımı ise şöyle olsa gerek: Polis tespit edilen virüse gözaltı yapacak, direnirse ateş edecek; muhtar ikametgahını kontrol edecek yerli mi yabancı mı diye; öğretmen virüsü eğitmeye çalışacak, imam ‘’ey virüs bu yaptığın kitabımıza sığmaz. İnsanları rahat bırak.’’ gibi vaazda bulunacak.

Çukurova’dan yazacak çok konu var. Yaz, yaz bitmez. Biz iki üç konuyu bu satırlara sığdırırız diye düşünürken koronavirüs belası yetti. Kentleşme sorunları, nükleer bela, çevresel meseleler, kadın cinayetleri, artan intiharlar… artık başka yazıların konusu olsun.

Şimdi siz söyleyin: Çukurovalı güneşe silah sıkmasın da ne yapsın! ‘’ öfkesini bu sorunları yaratan sisteme ve patronlara yöneltsin…’’ diyebilirsiniz. O da bir başka yazının konusu olsun, deyip bitirelim.