Gündelik hayatın distopik halini İsa’nın kanı paklar

Hava ve su, canlı varlığının en temel gereksinimi. Geldiğimiz noktada Amerika yerlilerinin söylemine göndermede bulunmak gerekirse; “O para denen kağıt parçalarını yiyemezsiniz, pahalı evlerinizde su olmazsa yıkanamazsınız…”

Geçenlerde sulu yemek kavramının dünyada bir karşılığının olup olmamasını düşündüm. Bildiğim kadarıyla sulu yemek diye bir kategori bizim dışımızda başka bir yerde yok. Bizim mutfağımızda sulu yemek kadar çorba çeşidi de fazla. Bütün bunların açıklaması nüfusun çok olması, sulu yemeğin su oranıyla kolayca artırılması (türev alınması), hatta bir önceki günden kalan yemeğin ertesi günün çorbasına malzeme olması, suya bol ekmek banılması gibi nedenler olabilir. Kısacası yoksulluk! Buna tabii en ucuz ve önemli protein kaynağının da İslamiyet’te günah olmasını ekleyebiliriz.

“Suluyla kurunun karıştırılmaması” argoda, alkollü içecekle keyif veren tütünlü tüttürme ürünlerinin aynı anda kullanılmaması gerektiği anlamına gelir. Kimya önemli bir bilimdir. Bedenimizde, nöronlarımızda kimyasal bir uyuşmazlık olmaması için böyle bir söz var. Ancak tabii okulda öğrendiğimiz kimyanın yıllar sonra evlerimize kurduğumuz rakı, şarap, bira yapma düzeneklerinde işe yarayacağını nereden bilebilirdik.

En temel gereksinim olan içme suyunun pahalı bir meta haline gelmesi kabul edilebilecek bir durum değil. Aslında hepimizin bildiği üzere içme suyu pahalı değil, o suyun eve gelmesi pahalı. Politik mücadelede bundan sonraki süreçte içilebilir musluk suyu en önemli yeri tutmalı. Plastik şişelerde beklemiş su, su olma özelliği zaten yitirmiştir. Suyun doğası akmaktır. Diğer bir yandan da maden ülkesinde maden suyunun da pahalı olmasının dışında bu denli içilemeyecek kadar olması da başka bir sorudur. Değil mi ki bu ülkeye Fransa’dan, İtalya’dan maden suyu geliyor. Hem de neredeyse yerliyle aynı fiyata

İktidarın sulu tanımlamasıyla kastettiği malum alkollü içecekler. Bir dinin kutsal saydığını başka bir dinin yasaklaması gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bir de bu açıdan bakalım: Şarap, Hz. İsa’nın kanıdır. O zaman ülkede yaşayan Hıristiyan vatandaşların alkollü içeceklerden alınan vergiden muaf tutulmaları gerekir. Şöyle ki; bazı Müslüman ülkelerde Hıristiyanlar alkollü içki içebiliyor. Hatta İran’da bile. Sokakta, barda değil ama evde. Ciddiyim. Merak ettiğim konu böyle bir muafiyet olsa ülkedeki Hıristiyan oranındaki değişimin ne olacağı.  

Pet şişelerdeki, damacanalardaki suyun geçmişi çok değil, bilemediniz otuz yıl… Gelecek için asıl tehlikeli olan ise günlük kullandığımız suyun da aynı şekilde alınmak durumunda olması. Bir benzerinin de solunacak hava için olacağını öngörmek, distopik bir kurgu ya da felaket tellallığı değil, kaçınılmaz bir durum. Dünyada en pahalı evlerinin havası bu kadar kirli şehirlerimizde olmasının açıklaması da ülkenin yapısıyla ilgisi olsa gerek. Kirli havaya bağlı hastalıkların yaygınlaşacağı, hatta hali hazırda yaygın olduğu Ege’de maden ve taş ocaklarının yakınlarındaki köylerde yaşayanların kanser olduğuna dair haberler var.

Hava ve su, canlı varlığının en temel gereksinimi. Geldiğimiz noktada Amerika yerlilerinin söylemine göndermede bulunmak gerekirse; “O para denen kağıt parçalarını yiyemezsiniz, pahalı evlerinizde su olmazsa yıkanamazsınız…”