Görüşmek

Görme fiilinin, evrilerek karşılıklı gerçekleşmesi haline “görüşmek” desek yanlış sayılmaz. Görüşmek, insana özgü karşılıklı gelip konuşmak anlamına da gelir deyip, tarif işine kestirmeden bir yol verelim…

Uzun bir zamandır, bu sütunların okuruyla görüşememiştik.  Öyle ya; bir yazar okuruyla nasıl görüşür ki? Yazarsa…

Epeydir, buralardaki yazı işlerine bir ara verdim desem yanlış olmaz. Farklı kulvarlarda yazıp, çizdiğim başka yazılar çok olsa da ve buraları aklımdan hiç çıkarmamış olsam da yine de dengine, punduna getiremedim işte. Kuşkusuz pek çok nedeni vardı. Şimdi yazmaya yeniden niyetlendiğime göre, bu nedenlerin anlatılmasına da bir gerek kalmadı.

Hayatta “görüşmek” galiba iki biçimde oluyor. Birisi gerçekten görüşme isteği ile görüştüklerimiz, ötekisi ise görüşme fırsatı varken, görüşmeyip, “mıştır” gibi yaptıklarımız.

Pek çok toplantıda, mahfilde, ikincisine dair ne çok örnek görüyoruz. Karşılaşıyorsun; bir kuru merhabalaşma. Hatta yanına bir de hatır sorma. Sonra sıra hiç sektirmeden hemen sonuncu lafa geliyor. Karşındaki “görüşürüz” deyip eyvallahı çekiyor. E… bre arkadaş, madem karşılaştık; madem görüşme fırsatı yarattık; o zaman ne iştir bu görüşmeyi şimdide görüşmeden sonlandırıp, sonrası belirsiz bir zamana ertelemek.  

Birincisinin ise en canlı örneklerinden birisi yazı yazmaktır.

Hoş şimdilerde yazılanın alıcısı, yani okuyanı da hayli azaldı. Onda da “mıştır” gibi okumalar pek moda oldu. Yazılanı okumamış, ama okumuş taifesinin içinde yer almak için beğenisini tıklıyor. Geçenlerde bir feys paylaşımı yapmıştım. Bir okuyan, hem beğeni bildiriminde bulunmuş ve hem de yorum eklemiş; “her hafta yazdıklarınızı zevkle takip ediyorum” diye. Oysa neredeyse bir yıldır haftalık bir yazı yazmamıştım. Olsun, bu okumayan okur kardeşim, yazmadıklarımı değil, kafamdan geçenleri haftalık olarak takip ediyor ya… Daha ne istemeliyim…

Sosyal medyada uzun yazı okunmuyor. Ne kadar kısa yazarsan o denli beğeni alma ihtimali yüksek. Öyle deruni konulara kendini kaptırıp, ince izahat ve ayar yazıları ise birkaç meraklısı dışında okunma sabrı bulamıyor… Neyse bu laflarda galiba çok oldu. Sınırları zorlamamak gerek.

***

Yazamadığım dönemlere hadi bir ad takayım. “Tefekkür zamanları”.  Tefekkür, dinsel anlamı bir yana bırakılırsa, “düşünce, düşünme, düşünüş” anlamlarını taşıyor.

Bir yılı aşkın bir zamandır, iki temel konu, düşünce alanımı işgal ediyor.

Kıbrıs’ta yaşamanın bir getirisi olarak “Doğu Akdeniz” de olanı biteni anlama çabası, “jeopolitik ve emperyalizm” kavramlarına kuramsal yaklaşımları zorunlu kıldı. İnsanın ve toplumların kaderinin olgusal olarak “coğrafya” tarafından belirlenir oluşu “coğrafya mahkûmları” ya da “iktidarın coğrafyası” üzerine hem okuma yapmak, hem de yazarak tartışmayı zorunlu kılıyor…

İkinci konu alanı ise son zamanların moda kavramı “dördüncü sanayi devrimi”. Neden sanayi 4.0 ve toplum 5.0 aşaması? Nasıl, ne şekilde eriştik, ne getiriyor, ne götürüyor ve belki de en önemlisi ne kadar farkındayız? Bu alan neden mi önemli? İtici kuvvet olarak fiziksel, dijital ve biyolojik mega(devasa) eğilimler, 21. yüzyıldan başlayarak insanlığı yeni dönüm noktalarına doğru götürüyor. Örneğin ekonomide büyüme, istihdam ve çalışmanın doğasında ortaya çıkan değişimler, sınıf analizinden, emek meselesine ve sosyalizm (toplumsal kurtuluş) üzerine yeniden ve yeniden düşünmeyi zorunlu kılıyor.

Elbette başka konuların olduğunu da söyleyen çıkabilir. Benim boyumu aşmazsa, şimdilik “görüşmeyi” bu alanlar üzerinden sürdürebilmeyi tercih edeceğim. Kenarından kıyısından becerirsem dahi, bunuşimdiden başarı sayarım.

***

Nazım Hikmet’in her şiirini ayrı ayrı severim. Neredeyse insanlık hallerimizin ve hayat kavgasının her anına uygun düşecek öyle canlı şiirler yazmış ki… Hayranlık duymamam imkânsız.

“Veda” şiiri de böyledir.

Nazım, dostlarına, yoldaşlarına bu şiirde veda eder ve görüşmeyi umduğu günleri de yeniden vaat eder. Şiirin sonunu şöyle bağlar:

“Yine görüşürüz
           dostlarım benim
                          yine görüşürüz...
Beraber güneşe güler,
                 beraber dövüşürüz...

A  dostlar
       a  kavga dostu
                    iş kardeşi
                              a  yoldaşlar  a..!
                                       ELVEDA..!”

İzninizle ben son sözcüğü haddim olmasa da kendime uyarlayayım… Yeniden,

MERHABA..!