Gezi’nin öksüzlüğü ile sınıf hareketinin parçalılığı

AKP rejiminin “tanımlayıcı” denilebilecek niteliklerinden birisi hiç kuşku yok ki sınıfa saldırı politikalardır. Ne var ki bunun AKP’ye özgü olduğunu söyleyemeyiz.  AKP’li yılların öncesine baktığımızda “sınıfa saldırının” nicesini, türlüsünü sayıp dökmek mümkün. 
Yine de AKP’ye özgü bir yönden bahsetmek istiyoruz.

AKP’ye özgü olan, “sınıfa saldırı” politikaları ile “yurttaşlığa saldırı” politikalarının aynı dönemde tecessüm etmesi ve hatta at başı gitmesidir. İşin açığı, AKP’nin sınıfa saldırı politikaları ile yurttaşlığın bir anomaliye dönüşmesi aynı nedenlerle gündeme gelmiştir. 

Yurttaşlık ve sınıf olarak bakarsak, tarihte ikisinin de paralel olarak saldırı altında olması bir kural değildir. Öyle ki tersinin de pek ala mümkün olduğunu, yurttaşlığın evrensel ilkelerinde ilerleme olurken sınıfın çetin bir baskı altında tutulduğunu gösteren sayısız örnek vermek mümkündür.

Avrupa’da soyla kazanılan ayrıcalıkları lağveden burjuva devrimlerinin kısa sürede işçi sınıfı düşmanlığını benimsemesi ya da Osmanlının tebaa-devlet düzenini yıkan Cumhuriyet’in “sınıfsız kaynaşmış milletiz” şiarını edinmesi ilk akla gelen örnekler olacaktır.

Daha yakına baktığımızda emekçilerin kafasına inen balyoz olarak 12 Eylül Türkiye’si bile yurttaşlığın kimi kazanımlarını anayasayla, resmi ideolojiyle, endoktrinasyon araçlarıyla “konu edebilmiştir”.

İşte AKP’ye özgü olduğunu söylediğimiz durum da burada ortaya çıkmaktadır.

Tekrar ifade etmek gerekirse, AKP rejimi bir ana hat olarak hem yurttaşlığı hem de sınıfı hedef tahtasına yerleştirmiştir. Zira AKP iktidarından bir “rejim” olarak bahsetmemiz tam da bu özgüllükten kaynaklanmaktadır.

Bir adım daha atalım. 

Evet AKP’yi “rejim” yapan şey bu ise onu yıkacak olan da sınıf ve yurttaşlığı odağa alan bir mücadele hattı olacaktır.

Yurttaşlık, AKP’nin yalnızca gerici ideolojisi ya da “cemaat toplumu” mühendisliği önünde bir engel değildir. Mevcut sermaye birikim biçiminin rüştünü ispatlamış bir iktidarı, yürütücüsü olarak AKP için yurttaşlık normu bir kamburdur.

AKP rejimi sırtındaki kamburu hem yasal değişiklerle hem de korporatist, paternalist sosyal politika uygulamalarıyla yenmeye çalışmaktadır.
Yurttaşlığın eşitlik iddiası/varsayımı ciddi bir kamburdur. 

İlk kez 12 Eylül düzeninin mümkün kıldığı kürtaj hakkının 30 yıl sonra cinayet olarak nitelenmesinde ya da fiilen uygulanırlığının çok ciddi kısıtlanmasında konu malum kamburdur.

Yurttaşlığın eşitlik iddiası/varsayımı ciddi bir kamburdur. 

Bugün bin türlü örneğini verebileceğimiz “yasa” kılığına bürünen hukuksuzluğun, zorbalık düzeninin konusu malum kamburdur.

Sendikasının yaptığı iş bırakma eylemine katılan işçiyi tutuklayabilmek, kişiye özel hukuk uydurarak devlet memurunu görevden alabilmek, türlü düzenlemelerle kentleri, doğayı sistematik biçimde talana açmak, en basit demokratik hakların bile keyfi biçimde yok edilmesi vb. vb.

Tüm bu örneklerde iç içe geçen, biri olmadan diğerinin olamayacağı bir düzlem var. Bu düzlemde “sınıf olmakla” “yurttaş olmak” birbirine raptiyelenmiş durumdadır. Denebilirse ilk kez sınıf kapasitesi, sınıfın kendi çıkarlarına uygun davranma yetisi, “hak temelli mücadelelerle”, yurttaşlıkla bu derece yakından bağlantılıdır. Tersi de aynı ölçüde geçerlidir.
İlk kez, yurttaşlık iddiasının konuları, patriarkal baskılardan temel hak ve özgürlüklere dönük keyfi kısıtlamalara vb. bu derece sınıf kinine muhtaç durumdadır.

Bu sebeple, ardındaki sınıfsal zemine karşın, bir yurttaşlık hareketi olarak görülebilecek Gezi Direnişi’nin öksüzlüğünde “olmayan sınıf hareketini”, bugünün patlamalar ve sönmeler halindeki sınıf hareketinin parça bölüklüğünde “olmayan yurttaşlık zeminini”  görmek mümkündür.

Sınıfın parça bölüklüğünü bütünleyecek ortak talepler, haklar ve özgürlükler tam da bu yüzden son derece önemli hale gelmektedir. Sözgelimi krize karşı “vatandaşlık geliri” gibi tartışmalar üzerine düşünmek gerekir.

Rejimin paternalist sosyal politika uygulamalarının yerine yurttaşlık hakkı olarak sosyal politikaların nasıl talep edilebileceğini, kazanma kaygısı ve motivasyonu olan taleplerin nerelerde oluşturulabileceğini önümüze koymak gerekir.

Kısacası bugün, sınıf olmak için yurttaşlaşma, yurttaş olmak için sınıflaşma zorunludur…