Genel seçimler ve boykot

Can Atalay’ın dün İleri Haber’de çıkan yazısı şu cümleyle son buluyordu:

“2015 genel seçimlerinde de -tüm risklerine karşın- sorumluluk almaksızın ‘boykot’ türevi tutumlar vaaz edilmesi devrimci siyaset açısından kabul edilebilir bir tutum olabilir mi?” (Kaynak)

Açıkçası, sosyalistlerin, 2015-2019 döneminde ne tür bir iktidar tarafından yönetileceğimiz konusunda belirleyici bir önem taşıyacak olan genel seçimleri açıkça boykot etmesinin büyük bir hata olacağını düşünüyorum.

Tayyip Erdoğan ve AKP karşıtı toplum kesimleri, son derece haklı olarak, AKP’nin oy oranının mümkün olduğunca azalmasını istiyor. Çünkü eğer bu partinin oy oranında herhangi bir gerileme olmazsa, yasal olarak başkanlık sistemine geçil(e)mese bile, yolsuzlukların ve baskıcı uygulamaların önü daha da açılacak.

AKP, bundan önceki seçimlerde olduğu gibi, bir yandan kendi seçmen tabanını sandığa taşımaya, diğer yandan muhalif düzen partilerinde iç sorunlar çıkarmaya ve düzmece anketlerden de yararlanarak AKP karşıtlarını umutsuzluğa sürüklemeye çalışacak. Dolayısıyla, boykot çağrısı sadece AKP’nin işine yarar ve bir tür “yetmez ama evetçilik” olarak damgalanır. (Kuşkusuz, seçimleri halkın gözünde tümüyle gayrimeşru kılacak gelişmelerin yaşanmayacağı varsayımıyla yazıyorum.)

Tersine, düzen partilerinin göstereceği adaylardan hoşnut olmamaları nedeniyle sandığa gitmemeyi düşünecek olan AKP karşıtlarının önüne gerçekçi seçenekler koymaya çalışmak gerekir.

Yüzde 10’luk seçim barajı varken, bunun tek yolu, bağımsız adayların gösterilmesi.

Birleşik Haziran Hareketi (BHH); Gezi Direnişinden bu yana çok farklı alanlarda ortaya çıkan mücadele dinamiklerini temsil edebilecek, ön seçimlerle belirlenecek olan adaylar çıkarma şansına sahip. Bağımsız adaylar, AKP karşıtlarının oylarını bölmekten çok, sandığa giden AKP karşıtlarının sayısını artırabilir. Bu da AKP’nin oy oranının gerilemesini sağlar. 

BHH’nin meclisleri, bazı seçim bölgelerinde CHP’nin, bazılarında HDP’nin adaylarının belirlenme süreçlerinde, söz konusu partilerin yerel örgütleriyle ortak çalışmalar da yürütebilir. Dahası, ortak çalışma yürütülemeyen bazı yerlerde, yine bu partilerin adaylarını desteklemeye de karar verebilirler. Kuşkusuz, ortak çalışmanın ya da destek vermenin temel ve vazgeçilmez koşulu, ilgili adayların BHH’nin temel ilkelerini benimsediklerini ve seçilmeleri durumunda bu ilkelerin savunuculuğunu yapacaklarını açıklamaları olmalı.

Seçimlerin açıkça boykot edilmemesi, ama seçim döneminde “başka konularla” ilgilenilmesi, yani “boykot türevi” bir tutum alınması gibi bir seçenek daha var.

Kanımca, siyasetin merkezine genel seçimlerin yerleşeceği aylar boyunca halkın gündemindeki temel siyasal konu hakkında sözü olmayan bir hareketin ciddiye alınırlığı azalacaktır.

Bu arada, BHH’yi dışarıdan eleştirenlerden bazıları, bu hareketin seçimlere dönük olarak kurulduğunu iddia ediyor. Hareketin katılımcıları bunun böyle olmadığını (haklı olarak) sık sık vurgulama gereğini duyuyor. Ama genel seçimlere aylar kalmışken sadece birilerinin eline malzeme vermeme kaygısıyla somut seçim politikaları belirleme görevini ertelemek de yanlış olacaktır.

Diğer yandan, sevgili Erkan (Baş); geçtiğimiz hafta şöyle yazmıştı:

“Özetle ve bize göre, HAZİRAN öncelikle ve esas olarak gerçek bir toplumsal güç olmalı, gerçek bir mücadele merkezi olarak inşa edilmelidir. Ancak böyle bir ağırlık kazandıktan sonra bir seçim tartışması yapmak anlamlı olur. Aksi, esas olanı, halkın kendi örgütlerini yaratarak, mücadeleyi çok boyutlu geliştirme ihtiyacını ikinci plana atmaktır.” (Kaynak)

Açıkçası, “toplumsal güç” ve “mücadele merkezi” yaratma hedefiyle seçim tartışmasının karşı karşıya getirilmesinin gerekmediğini ve doğru da olmayacağını düşünüyorum.

Aksine, bu hedefler doğrultusunda yol alınmasını sağlayacak türden bir seçim çalışmasının ne şekilde örgütlenebileceği konusunda tartışmamız gerektiğine inanıyorum. Erkan’ın sözünü ettiği “Halkçı Adayların Yönetmesi ve Denetlenmesi için HAYDİ!” önerisi de (kaynak) bu tartışmaya katkıda bulunma amacını taşıyordu...

Her durumda, BHH’nin ve yerel meclislerinin seçim politikalarını olabildiğince kısa süreler içinde netleştirmesinin önem taşıdığı kanısındayım. İyi örgütlenmemiş ve zamanında başlatılmamış seçim çalışmalarıyla anlamlı sonuçların elde edilmesi zaten olanaksız.