Çoğumuz gibi ben de günlerdir virüsle yatıp virüsle kalkmaktan epey karamsar, sosyal medya denen gayya kuyusunda kaybolmuş, bu kısır döngüye saplanmış haldeyim. Yoğun çalışan bir insan olarak evde zaman geçirmeyi iple çekmiş, verimli işler yapmak adına günleri planlamaya girişmiştim lakin bunları yap(a)madığım gibi normalde aklımdan geçmeyen ne varsa onları yapıyorum. Evde arkeolojik kazılar yapıyor, eski fotoğraflara bakıyor, kızımın bebeklik zıbınlarını çıkarıp duygulanıyor, nicelik ve nitelik açısından öncesine kıyasla mutfakta harikalar yaratıyor, süreç sonunda sağlam kalırsam karpuz gibi yuvarlanmaktan korktuğum için netten yeni başlayanlara özel yoga başlıklı videoları izleyip taklit etmeye çalışıyor, sözün özü debeleniyorum.
Evde kalmak, benim için tercih iken ve nispeten ulaşılamazken çok değerliydi, peşinde koştuğum tutkuydu, şimdi ise tatsız bir mecburiyet haline geldi. Baharın gelişi, güneşin parıldayışı, denizin kokusu çağırırken, içine sıkış tepiş yerleştirdiğimiz eşyaların doldurduğu doksan metrekarelik evde yürümek nasıl mutlu edebilir ki insanı? Ben böyle hafif hafif, dezenfektan ve sabun eşliğinde tertemiz delirirken hiç değilse yürüyen insanların düşlerini, düşüncelerini okuyup hayalimde gezeyim diyerek iç geçiriyorum.
Savaş sonrası Alman edebiyatının önemli isimlerinden olan Wilhelm Genazino'nun dilimize çevrilmiş üç romanından - "O Gün İçin Bir Şemsiye", "Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk", "Aşk Aptallığı" - söz etmek istiyorum. Romanlarda çoğunlukla iş yeri, sokaklar, kafeler, restoranlar, arasında yürüyen erkek bir karakterle tanışır, bu karakterin yaşam sancılarını, dünya ağrılarını, içsel hesaplaşmalarını duyumsarız. Yürümenin en sağaltıcı yanı, insanı dünyayla sürekli iletişim halinde tutmasıdır ya, karakter; koklayarak, seyrederek, duyarak dünyayı, kendini, ilişkilerini anlamlandırmaya çalışır. Ne de olsa yürürken sarf ettiğimiz enerji bize hem kendi varlığımızı hem de etrafımızdakilerin varlığını duyumsatır. Masa başında oturup kendi içine doğru küçülmek yerine yürüyerek doğayı, dünyayı, insanları, kendini kucaklamak ister gerçekte.
Genazino; Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ını, Camus'un Yabancı'sını, Saul Bellow'un Boşlukta Sallanan Adam'ını anımsatan karakterleri anlatmakta ustalık sergiliyor. Karakterleri, varlık ve hiçlik adına her şeyi yakalıyor; dökülen, parçalanan, epriyen, ufalanan her şeyi gözler önüne seriyor. Hüzünlü erkek karakterlerin derin melankolisi belli bir noktadan sonra kadın okurun canını sıkabiliyor ancak annesinin memelerinin kokusunu geç yaşında anımsayan, sevgilisinin memelerinin kiracısı olduğunu vurgulayan adamlara kızsak ne olur ki?
İşlerini salt yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamaya yarayacak bir zorunluluk olarak gören, eğitim alanlarıyla ve düzeyleriyle alakasız, ayakkabı denetçiliği, kıyamet uzmanı, felsefe doktoralı çamaşırhane organizasyon müdürü gibi absürt meslekleri olan bu adamlar ekonomik ve toplumsal açıdan başarısız olduklarını düşünürler. Zeki ama kibirli, cazibeli ama yalnız, kanaatkar ama yabancılaşmış, dahası başlarına buyruk ve hissettirmemeye çalışsalar da öfkelidirler. Aşktan ve bağlanmaktan korkarlar, melankolinin dayanılmaz hafifliğinde süzülürler.
Sokaklarda gezinen bu karakterler yaşadıkları şehrin atmosferini özümseyip içsel yolculuklarına çıkarlar. Uzun yürüyüşleriyle hedefledikleri bir varış noktası yoktur, onlar için önemli olan yolun, yürümenin kendisidir. Yolda karşılaştıkları tanışları, komşuları, sevgilileri aracılığıyla düşünsel yolculuklarında iz sürerken nedenlerin peşine düşerler. Gördükleri her nesneye, insana, varlığa dikkat kesilirken çoğunluk tarafından fark edilmeyen ayrıntıları irdelerler. Diğerleriyle aralarındaki mesafeyi açarken (sosyal izolasyon misali) yaşamı ve var olmayı sorgulayarak yürümeye, düşünmeye, hayat muhasebesi yapmaya devam ederler.
Genazino'nun romanları, benzer kişilik yapısına sahip insanların yol metaforu eşliğinde kurgulanarak varlığın ve hiçliğin muhasebesini yapıyor. "Başka insanlarla kol kola yaşasa da bir keşişin dokunulmazlığına ihtiyacı var insanın.", "Sükunet dünyaya kadının göğsünden gelir. Hâlâ inanırım buna." ya da "Mutluyken çalışamam. Ben sadece mutsuz bir insanın sürekli çalışabileceğine inananlardanım." diyen karakterleri dinlemek de bize düşüyor.
Not: Bitmeyen işler yüzünden ertelediğim yazılarım sanırım bu karanlık günlerde geri dönüyor. O halde diren kitap!
- O Gün İçin Bir Şemsiye, Wilhelm Genazino, Çev: Çağlar Tanyeri, Jaguar Kitap, 2014.
- Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk, Wilhelm Genazino, Çev: Zehra Aksu Yılmazer, Ayrıntı Yayınları, 2014.
- Aşk Aptallığı, Wilhelm Genazino, Çev: Özden Özberber, Jaguar Kitap, 2018.